Valiz hazırlamanın zorlukları arasında

24.01.2017 - 10:14
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Beni temsil edin diye meclise yolladığınız vekilleriniz, biz sizi temsil edemiyoruz, bir kişinin aklı hepimize yeter diyerek size nanik yapmayı bitirdiği şu saatlerde, evde bir yandan çamaşır kurutup, bir yandan da çanta hazırlarken, dışarıda parlayan güneşin baştan çıkaran çapkınlığına kendimi kaptırıp her an kaçasım var; ormanlara doğru.

Lakin ve nedense, insan bir yaştan sonra, üzerine sorumluluk diye kara bir alın lekesi olarak damgalanan ‘şey’in etkisi ile yerinde oturuyor ve dünyada hiç kimseye olmasa bile kendi doğurduğu insan yavrusuna karşı kendinden bile vazgeçmeyi öğreniyor.

İki tane köpek var yıllardır beslediğim; iki kardeş, bir anne olarak kapıma gelen ama kız kardeşlerden birinin dokuz yavrusunu bir günde kaybetmesini takiben ortadan kaybolması ile analı-kızlı iki kişilik bir sürü olarak hayatlarına devam eden iki köpek. Acıktıklarında bahçeye geliyorlar ve iki ‘kişi’ yaşadıkları içinde boyu ne olursa olsun adadaki tüm köpeklerden korkup gizli kapaklı deliklerde hayatlarını sürdürüyorlar.

Kendisi de zamanla anne olan Angel isimli erişkin kız evlat, annesi yemeğini yemeden, verdiğim yemeğe dokunmuyor, annesi alıştığımızın aksine, yavrusunu değil önce kendisini doyuruyor, hatta doyana kadar Angel’i kendine yanaştırmıyor bile. Ben de arada Angel’e kıyak olsun diye yemeği koyup en azından ölmeyecek kadar bir şeyler yiyene kadar başında bekliyorum, zira anne ben varken yemek kabına dahası kimseye yanaşmıyor. Geçen günkü yoğun kardan sonra yeni bir şey fark ettim; Angel artık annesi gelmeden yemeğine bile dokunmuyor. Bu durum da bana da doğanın dengesini alt üst eden bu seçime saygı duymak kaldı ve kim doyarsa doysun, artık yemek başında nöbet tutmuyorum. İnsana ya da bir başka canlıya yapacağın yardım ya da vereceğin dış destek eni-konu kendisinin kendisi için yapacağı iyiliğin sınırında bitiyor.

Yine Meclis’e ve bize geliyorum; İnsana iyiyi, kendisi için doğru olanı, çocukları için olabilecekse insan gibi yaşayabileceği bir geleceği ışıklandırabilecek seçimin ne olduğunu anlatabilmek neden bu kadar zor, bilmiyorum. Kendini, anne evinde bıraktığı yatağa yatıp, yıllarca dışarıda hiç büyüklerin yaşadığı acıları yaşamamış hissine kaptıran bu toplumsal hayatın geldiği nokta, bir türlü sabah olmayan o anne evinin gerçek dışılığı kadar sürecek mi bilmiyorum. Uyumanın da nihayetinde bir uyanması, yüzünü soğuk da olsa bir su ile yıkayıp hayata katılması var. O evden dışarıya çıktığın anda kendi rezil hayatınla baş başa kalacağını insan düşünemez, bunu dışarıdan biri dediğinde de tepki gösterir sanki. Ve yine insan büyüdükçe bir şey öğrenmenin ya da öğretmenin ne kadar zorlaştığını da fark ediyor, hele de öğretmeye çalıştığın açıkça ortada ise. İnsanımızın halini son zamanlarda biraz buna benzetiyorum, kendi halimi de tabi, bizim de bir anne evi yatağımız var.

Arada, şeriat istiyorsan Arabistan’a, sosyalizm istiyorsan Rusya’ya, ahlaksızlaşmak istiyorsan Batı’ya git gibi tuhaf tuhaf öneriler gözüme çarpıyor, bu sabah da çarptı, insan vatanını, dilini kültürünü bildiği ülkeyi güzelleştirmek ya da çirkinleştirmek isteyebilir, bu önerilerin tuhaflığını da anlamıyorum. Belki anlatılabilecek şey, bu topraklarda hep birlikte yaşanabileceğidir. Herkes kendi küçük dünyasını kendi için yaratıp yaşayıp gitsin, bize ne yani… Bir zaman dokunmasak belki bildiğini de unutur herkes.

Evet, zorlu birkaç aya daha giriyoruz, öncekiler çok kolaydı sanki diyeceksiniz ama. 12 Eylül Anayasası’nın oylandığı referandumun travmasını atlatalım bir ve sakince yanımızdakine bağırmadan, Anayasa’nın ne demek olduğunu yumuşak yumuşak anlatalım, herkesi kendi tabağında yemek yemeye davet edelim. Kavgasız gürültüsüz yarına kimsenin itirazı olmaz sanıyorum, sosyal medyada liberalleri dövmekten de vazgeçin solcular, en bi solcu ispatına ihtiyacı yok kimsenin bu ülkede. Hepinizi kendinize emanetle gidiyorum şimdilik. İyi tatiller.

Sennur Baybuğa

(IMP News, 21.01.2017)

Bültene kayıt ol