Her şey

06.10.2016 - 09:08
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Hrant Dink'in katillerinin yıllardır 'arandığı' duruşmaları izledim birkaç saat.

Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde, o dönem görev yapan sanıkların sorgusu yapılıyordu, bu sanıklar tutuklu, ama hayır, cinayet dosyasından dolayı değil FETÖ'cü terör örgütüne ilişkin yapılan operasyonlardan. Mahkeme başkanı ve heyetin sanıklara sordukları sorulardan -dosyayı bilmiyorum, zira sürekli takibimde değil- önlerindeki olaydan çok sanıkları FETÖ'cü örgüte bağlayan, şu anda yargılandıkları dosya ile ilgisi olmayan bir noktaya doğru gidilmeye çalışıldığını farkettim. Bundan dört yıl önce bu sanıklar sorgulansaydı ne sorulurdu bilmiyorum, bu ülkede katile katil demezler, kime hizmet ettiğine bakarlar ve hizmet sahibi devletse herkes suspus olur gerekirse, biliyorum. Sanıkları temsil eden avukatlarının nerdeyse tümünün görevlerinden istifa ettiğini, bunun da darbe sonrası gelişen süreçle ortaya çıktığını, sanıkların FETÖ'cü olma ihtimalinin avukatlara bunu yaptırdığını öğrendim. Bir katliamın sanığı olabilirler avukatlıkları yapılır ama lakin bir örgütün üyesi iddiası var ise çekiliriz. Adliyelerde hakim yok, çoğu duruşmayı mazeret koyarak geçiştiriyoruz, o öğleden sonrası da müvekkillerimize hakimin olmamasının, hakimin olmaması demek olduğunu anlatmaya çalışıyoruz, adliye binalarının lavabolarından sürekli hakim çıktığını sanan çokça insan yaşıyor bu ülkede, yok işte, yenisi öyle kolay yetişmiyor. Şansın varsa bulabildiğin hakimler de, artık terleyerek, yüzümüze bakmadan iş yapıyorlar, her an kim nereye gider, işsiz mi kalır özgürlüğünden yoksun mu bırakılır, derin bir endişe -stres bozukluğu mu idi adı bunun?-

Ülkede silahsız bir çözümden yana oldukları için adları barış akademisyenlerine çıkan hocaların duruşması vardı bu hafta, katılmadım ama kapıda bulundum yanlarında bir müddet, sonra da bir kaçı ile yemek yedim. Eskiden ne olacak bu işler hocam dediğimiz arkadaşlarımız artık ne olacak bu işler endişesi içinde kendilerinden vazgeçmişler, işsiz kalmışlar, öğrencisiz kalmışlar, kimi evsiz barksız kalmışlar hala öğrencilerinin ne olacağını düşünüyorlar. Bir kızım var ve onu eğitmesini istediğim ne kadar insan varsa işsiz kalmak üzere. Okullarda öğretmen, üniversite kürsülerinde hocalar yok, adliyelerde hakim yok, dün de muhalif olduğu söylenen TV kanallarını Türk-Sat’tan çıkardılar, akşama doğru yön radyonun da kapatıldığı haberi geldi, Aleviler artık türkü dinlemesin.

Cumhuriyetimizin başı, dün muhtarlarla yaptığı toplantıda OHAL'in bir yıl daha uzatılabileceğini, işlerinin ancak biteceğini satır aralarına koyduğu bir konuşma yaptı, seçilmişler Meclis’i bugün açılıyor, yine cumhuriyeti kuran uluslararası anlaşma Lozan'ın lanetlendiği bu konuşma ile bizler yeni bir sabaha daha günaydın diyerek hayata başlıyoruz.

Herkes güvenlik, herkes yarın, herkes eğitim hakkı, sağlık hakkı, yaşam hakkı, özgürlük hakkı, kendini ifade edebilme hakkı istiyor. Uluslararası sözleşmeleri hiç de attığımız imzalara uygun olmayacak biçimde askıya almış bulunuyoruz, askıya alma ve sonrası işler sözleşmeyi ihlal sonuçları doğuruyor, KHK'ler meclise sunulmadan uygulamaya konuluyor, denetleyecek tüm mekanizmaları ülkenin, paralize olmuş durumda. Kürdler ne yapıyor bilmiyorum, Cumhurbaşkanı’nın konuşmasından savaşa devam hayalinin devam ettiğini anlıyorum. Ve fakat, emin olmamakla birlikte ordusu ve hala ölmeye öldürmeye hazır gençleri dışında her şeyini, okulunu, üniversitesini, doğasını, suyunu, hastanesini, kültürünü, tarihini yavaş yavaş yok eden bu devlet örgütlenmesinin, kendi varlığının temeline dinamit koyduğunu anlamamak için aptal olmak gerekir.

İstanbul'da palamut lüfer mevsimi de başladı, biz bu zamanları da atlatacağız, biliyorum. Ölmeyip de sağ kalanlarımız hayatının, hep birlikte, birbirinden korkmadan ve birbirini yok etmeden yaşamanın yolunu yine bulacaklar. Bu devlet krizi sürgit devam edemez, adliyeler, okullar, üniversiteler kapanırsa fırınlar da kapanır bir gün, yiyecek ekmek bulamaz bu halk, o zaman ununun peşine düşer.

Sennur Baybuğa

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol