Güz serinliği

29.09.2016 - 12:09
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Okulları açtık, görevden aldığımız öğretmenlerin biraz cesur olanları sokaklarda tek başlarına oturuyorlar.

Daha az cesur olan ama işlerini henüz kaybetmeyenler okullarda geçen yıl anlattıkları Atatürk'ün yerine cumhurbaşkanımızın ismini söyleyerek aynı cümleleri ezber ettiriyorlar çocuklarımıza. Unuttukları ya da bilmedikleri bir şey var, bizim çocuklar bunların tümünden akıllı, arkalarından dalga geçiyorlar tümünü de gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum. Çocuğun korkusu yoktur, söyler, demek ki büyükleri korku ile susturuyorsun, onlar da zaten korkmaya çok teşne, kimliğini duş yaparken banyoda yıkamış tipler, evvelki gün görüşmeye gittiğim Kemalist öğretmen, gelecekten hiç umudum yok dedi, ben de çocuğumuzu size mi emanet edip gidiyorum yani şimdi ben diye sesimi yükselttim, zorunlu hale getirilen seçmeli din dersini çocuğa kaktıramazsınız dilekçesini verirken, elleri titredi alırken elimden yazdığım kağıdı. Sizden talep mi ediyoruz rica mı ediyoruz arz mı ediyoruz hoca diye sordum üstten üstten. Bu durumda tabi 'talep edin isterseniz' diye bağladı konuşmayı. Dünya size rağmen dönecek.

Dün Kartal'da bulunan Anadolu Adalet Sarayı’nda 100 kadar personelin gözaltına alındığı haberini gördüm. Kalemlerde arama yapıldığını, ne kadar kıyıda köşede kalmış memur varsa odalarına daldıklarını sanıyorum. Bütün gününü o oksijensiz kalemlerde geçiren ve memlekette sürgit devam eden kayırmacılık, avantacılıktan maaşlı bir gelecek için, şimdi lain edilen bir örgütten 'faydalanmak ahlaksızlığını yapan' o genç memurlara üzüleyim mi bilmiyorum. Ortak yarattığımız ahlakın mağduru onlar şimdi ve aynı zamanda faili de. İtirazların ne memurun ne öğretmenin ve ne de hakimin, savcının ve ne de askerin seçimine, sınav biçimine, kayırılmasına, hırsızlığına, arsızlığına dair değil sadece bizden olmadıkları için olduğunu gördükçe de içimden ettiğim küfürle bunlarsız bir hayatın ah ne kadar adil olacağını düşünmeden duramıyorum ama neşeliyim.

Bu neşeyi ve sabretme gücünü ve hakikaten rezilleşen günümüzü aslında bir şenliğe çevirme cesaretini de tuhaf biçimde Ahmet Altan'ın sabahın 5.30 unda adliye önünde yaptığı, 19 saatlik savcılık mahkeme süreci sonrası yorgunluğunu umursamadan devam ettiği konuşmasından aldım. Solcu değil, solcular küçümsüyor, dinci değil, dinciler sevmiyor, Kürd değil, Türk değil, hiçbir şey değil ve tek başına çıkıp cesaretle hiç birinizden korkmuyorum diyerek neşe ile evinin yolunu tutuyor. Bir kaç saat sonra tekrar gözaltına alınacağını bilerek belki de, zira sadece kendi inandığı şeyi kendi inandığı biçimde ve sadece kendinden güç alarak söylemişlerin haklılığı var üzerinde, cesareti de ve neşesi de.

Bazen yaza yaza aslında düğüm attığımız ne kadar memleket derdi varsa, gömdüğümüz arkadaşlarımızın mezarlarına taze çiçekleri koyarak, havaların serinlemesinden kendime de bir pay çıkararak, o düğümü atanlardan birisi olmamaya artık söz veriyorum arkadaşlarım. Artık sorunlarımızı yazsam bile gülmeden yazmayacağım, bunların dışına çıkıp arabesk hayatımıza neşe katmanın yollarına düşeceğim, dünyanın tüm savaşları, ölümleri salgın hastalıkları ve tüm kıyımları insanlığı bitirmeye ve tarihin akışını durdurmaya yetmemişken, bu ülkeyi üç kötümser cümlemizle karanlığa teslim etmemeyi deneyeceğim. Varsın kızıma zorla kanla sulanan topraklarının kırmızıya boyadıkları temsili fotoğraflarını göstersinler, o çocuk kendi taze dimağı ile 'bu kadar aptal mı bunlar yaa' demeyi becerdiği sürece benim için gülmemek için hiçbir neden yok. Neşemizi kaybetmezsek onlar kaybedecek, inancınız neşeniz, neşeniz inancınız olsun. Sevgiler.

Sennur Baybuğa

(25.09.2016 - Bas Haber)

Bültene kayıt ol