Uluslararası sözleşmelerin askıya alınması meselesi

26.07.2016 - 08:20
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Malumunuz OHAL ilan edildi ülkenin 81 ilinde birden, neşeli ülkemin insanları OHAL’in ne olduğunu ve nasıl yaşanacağını Kürd arkadaşlara soralım diye espiri bile yapmaya başladılar, haklılar.

Zira Kürdlerin içinde orta yaşa gelmiş ve OHAL’den başkaca bir rejimin ne olduğunu bilmez insanların olduğu yalan değil. Bizim ülkenin insanı, gözaltı, kanunsuz arama, yasak sorgu yöntemleri, tutuklama nedenleri gibi Ceza Muhakemesi Hukuku’nun temel kavramlarını son altı yedi yılda kademe kademe öğrendi şükürler ola ki. Bugün uluslararası hukuk alanının tarafı olduğumuz sözleşmeler bölümüne de küçük bir adım atmış bulunuyoruz. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, çıkmış gazetecilerin önüne ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. Maddesi’ne dayanarak, sözleşmenin bazı maddelerinin ‘askıya alınacağını’duyurmuş.

AİHS’nin 1,2,3,6 gibi maddelerine yıllardır aşinayız da, bu 15. Madde ne menem birşey merak ettik milletçek. Efendim bu 15. Madde ‘Olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma başlığını taşıyor’ ve;

“1. Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.

2. Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. Madde’ye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. Madde’ye aykırı tedbirlere cevaz vermez.

3. Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.” şeklinde düzenlenmiş.

İngiltere, “İrlanda meselesinin” çözümünde sıkça sözleşmenin bu maddesine dayanarak hareket etmiş ve en çok da bu maddeyi uygulayan yüksek sözleşmeci taraf olmuş. En son da Fransa hükümeti 153 kişinin öldüğü Paris Konser Salonu’ndaki patlamadan sonra Avrupa Konseyi’ne bildirmek suretiyle, sözleşmenin kişi özgürlükleri ile ilgili bir kısım hükümlerini askıya almış ve OHAL ilan etmiş ülkesinde. Batı demokrasilerinde, sözleşme askıya alınması bizimki gibi hukuk kurallarının zaten tam işlemediği eksik demokrasilerde haber değeri bile taşımaz yazık ki. Olağanüstü hal süresi ile sınırlı olarak yüksek sözleşmeci taraflar bu yola başvurmuşlar. Hükümet, Konsey’e başvuru yaptı mı bilemiyorum henüz ama en azından imzacısı bulunduğumuz uluslarası sözleşmeler iktidarın görmezden gelmeyeceği bir yasal statü olarak karşımızda duruyor. Numan Kurtulmuş’un çıkışından anlaşılması gereken, sözleşmenin tamamen askıya alınacağı değil, kendi metni içinde öngörülen ve egemen devletlere tanıdığı ‘savunma alanını’ oluşturma hakkının kullanılacağıdır. Sözleşmenin uygulanmaması gibi bir durumun sözkonusu olmayacağı belirtmek istiyorum bunu derken. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, askıya alınma, ne ölüm cezasının tekrar getirilmesine izin veriyor ve ne de çatışma dışında insan öldürmeyi meşru ve kabul edilebilir kılıyor. İşkence ve kötü muamele, cezaların geriye yürümesi prensibinin ihlali gibi temel insan haklarına aykırı uygulamalar da geçici askıya almanın istisnaları arasında. Esasen olağanüstü hal rejiminin bir an önce sonlandırılarak, rejimin hukuk kuralları içine çekilmesini ve tarafı olduğu tüm sözleşmelere uymasını istemek en meşru hakkımızdır. Zira OHAL uygulamasının ne topluma ve ne de hükümetin kendisine uzun vadede hiçbirşey kazandırmayacağını deneyimlemiş bir toplumuz biz, yapılacak tek şey toplumsal kutuplaşmanın bir an önce sonlandırılması ve barışın kurallarının hayata geçirilmesidir. Nuh’un gemisindeyiz ve hepimizden birer çift var, birimiz düşerse bir daha dünya dünya olmayacak.

Sennur Baybuğa

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol