Barış ve demokrasi mücadelesi, askeri vesayete karşı mücadeledir

19.06.2016 - 13:03
Şeref Işıldak
Haberi paylaş

Kurulduğu günden bu yana “devlet ve devlet aygıtlarını” babasının malı gibi kullanmaya alışkın arsız bir klik var Türkiye'de. Bu klik, askeri vesayetin hemen hemen her dönem temsilcisi olagelimiştir.

2006-2007'lerden itibaren kitlesel bir tepki hâline dönüşerek sokaklara da dökülen askeri vesayet karşıtı hareket, Balyoz, Sarıkız gibi bilumum isimlere sahip darbe girişimlerine ve bu darbecilerin (genel ismi ile Ergenekoncu taifenin) planlarına karşı tepkisini alanlarda göstermişti.

Kısmen geriletilebilmiş de olsa bu askeri vesayet, “milli ve yerli Ergenekoncular” olarak yeniden hortlamış durumda. Ağır aksak da olsa başlatılan ve Erdoğan tarafından devrilen barış masasının arkasında da esasen bu güçler bulunmaktadır. Milli ve yerli diye tarif edilen bu kesim, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları ile Erdoğan'ın siyasal islamcı AKP'sinin bulaştığı pislikleri ve onun etrafında ördüğü yolsuzluk ve kara para şebekesinin ortaya çıkması sonrası vücut bulan bu ittifak, barışa düşmandır. AKP ve Ergenekoncu bu iki odak, “kumpas” kavramı etrafında suç ortaklıklarını örtbas edebilmek için kurdukları ittifak ile kanlı ve yıkım dolu bir sürecin kapısını araladılar.

Bugün daha iyi görülüyor ki, 7 Haziran seçimlerinde HDP'nin aldığı büyük başarı, bu kanlı ortaklığın planlarını hayata geçirmek için tetikleyici bir sonuç idi. Tarihte seçimler babında %6-%8 bandında gezinen Kürt partilerinin oy oranı, HDP projesi ile %13 gibi bir orana ulaşarak büyük başarı sağlamıştı. Türk, Kürt, Arap, Çerkez veya herhangi bir etnik kökenden olursa olsun farklı halkların kardeşliğini, bir arada barış ve huzur içerisinde yaşamayı, evrensel demokratik değerlere sahip çıkılması gerektiğini dillendiren bir ortak mücadele platformu kazanmıştı. Bunun yanında, IŞİD'e karşı uluslararası koalisyonun desteğini de alarak başarılı bir mücadele sürdüren YPG güçlerinin Rojava'da hayata geçirdiği otonom yönetimlerin yarattığı gelişmelerden duyulan panik, büyük beklentilerle yola çıkılan barış umutlarının tarumar edilmesine yol açtı. Tıpkı 90'larda "Irak'ın kuzeyinde bir Kürt oluşumuna asla izin vermeyeceğiz" diyen Özal ve ekibinin söylemleri gibi, benzer söylemlere Erdoğan ve ekibi sahip çıkarak “Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt oluşumuna asla izin vermeyeceğiz” demeye başlamıştı.*

Barış masasını deviren ve varlık nedenini ırkçılık üzerine kurmuş olan iktidar, bir sene içerisinde ülkeyi kazananı olmayan kanlı bir çatışma ortamına sürükledi. Yeni vesayetçi rejimin sözcüsü Erdoğan ve yönetiminin zaten realiteden kopmuş, ayakları yere basmayan politikalarını; Rıza Sarraf davasında yaşanacak gelişmeler sonucu, uluslararası arenada daha büyük sıkıntılara sokacaktır kuşkusuz. Aynı şekilde artık sağır sultanın dahi duyduğu diplomasız cumhurbaşkanlığı da içerde bazı sorunlara neden olacaktır. Ancak, bu iktidarı düşürecek olan geniş kesimlerin barış mücadelesi olacaktır. Yaşanmakta olan savaş ortamının yeniden barış görüşmelerine evrilebilmesini isteyen muazzam bir sessiz kalabalık bulunmaktadır. Bütün bu çatışma ortamından rahatsız, savaşa karşı barışı savunan ve isteyen bu geniş kitlelerin barış taleplerini dillendirebilecekleri bir kanala ihtiyacı vardır. Tıpkı daha önce askeri vesayete karşı nasıl geniş kalabalıklar bir araya getirilip darbelere karşı demokrasi mücadelesi verilerek bu askeri vesayetçiler geriletildiyse, benzer bir mücadeleyi daha da yaygınlaştırarak, tabana yayarak hayata geçirmek gereklidir. Barışta ısrarcı olmak, savaşın kazananı barışın ise kaybedeninin olmadığını bıkmaksızın tekrar etmek, barış hemen şimdi diyerek sesimizi yükseltmemiz gereklidir.

Selahattin Şeref Işıldak

http://marksist.org/icerik/Yazar/2308/Suriyeye-savasa,-Rojavayi-isgale-hayir

Bültene kayıt ol