Biz sokakları tutuyoruz, siz Meclis’i…

01.09.2015 - 11:36
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

7 Haziran da seçilen vekillerin hükümet kurması için tanınan 45 günlük anayasal süre 23 Ağustos günü sona erdi.

Türkiye Cumhurbaşkanı, anayasal rejime geçildiği tarihten beri ilk kez seçimlerin yenilenmesi ile ilgili yetkisini kullandı. Meşruiyetini tartışırız ya da tartışmayız, evvelce uygulanmıştır ya da uygulanmamıştır, siyasi sebep ve harislik vardır ya da yoktur ama alınan erken seçim kararının yasal meşruluğunu kimse tartışamaz, hele hele hukukçular hiç. Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 116. Maddesinden aldığı yetkisini kullanarak seçimlerin yenilenmesine karar verdi. Bakanlar Kurulu’da yine Anayasa’ya uygun olarak kararı 48 saat içinde ilan etti ve karar da Resmi Gazete’de yayınladı. Kararın alınmasından itibaren ve sonra gelen 90. günün ilk pazarı seçim yapılacak ve YSK bu süreyi 60 günde tamamlama yetkisine sahip. 

Bu yasal prosedürün sonuçlarından biri de böyle bir durumda Cumhurbaşkanı tarafından yetkilendirilmiş Başbakan’ın seçim hükümeti kurabilmesi. Meclis’teki siyasi partilere vekil sayısına göre bakan aday gösteren Başbakan, teklifini bir mektupla bakan adaylarına gönderiyor, başbakanın geçici hükümet kurabilmek için kendisine tanınan süre ise 5 gün. 

Geçici hükümetin bir seçim hazırlık hükümeti olacağı belli. Fakat seçimlerin yapılacağı 1 Kasım tarihine kadar hükümet etme görevi de bu bakanlarda olacak. 11 AKP’den, 5 CHP’den, 3’er de MHP ve HDP’den olmak üzere gönderilen teklifi kabul etmeleri halinde bakan atanacak. Diğer bir deyimle mevcut durumda matematiksel olarak muhalefet ve başımıza bela olarak gördüğümüz iktidarın bakan sayıları eşitlenmiş oluyor. Şu anda ortalık, toz duman içinde, olan biten siyasetin kabaca anayasal olarak geldiği nokta bu. Peki bizim cephelerde, siyasi temsilcilerimizin sokağında ne oluyor. 

Aylarca AKP dışındaki tüm siyasi partiler bu ‘melun’ partinin iktidarına son vermek ve partinin hala başında olduğu açık olan Cumhurbaşkanı’nı başkan yaptırmamak üzerine tüm Türkiye halklarına bir propaganda yaptılar.  Hele ki biz neredeyse tüm sol muhalefeti bu slogana kilitledik, politik bulmasam da popüler buldum ben de en azından soldan gelen bu meltemi. Yekün olarak halkın çoğunluğu da muhalefetin bu sesini duydu ve temennisine katıldığını oyları ile ortaya koydu. Anayasal kurumlar siyasi hedeflerimizi ve memleketin hakikatlerini karşılamaktan çok uzak olabilir evet öyle. Ama istemesek de erken seçim sattı mahalline girmiş bulunuyoruz. Bunun şu anda dönüşü de en azından anayasal anlamda var gibi görünmüyor. 

Peki parlamentoya yolladığımız sevgili vekillerin, partilerinin de iradesi hilafına üstelik, bakanlık teklifini reddetmesini nasıl okumak gerekir. Ülke son iki ayını seçme-seçilme hesapları yüzünden yüzlü rakamları bulan ölülerin olduğu bir çatışma ve saldırı ortamında geçirmiş ve geçiriyorken, -parlamenter demokrasiye inanalım ya da inanmayalım- oy verip parlamentoya tüm halklara temsilci olarak yolladığımız vekillerin, bu iklimde kendi siyasi hesaplarını yapma lüksü var mı? Hakları olup olmadığı ya da HDP bileşeni olsa bile tüzüğe uygun hareket edip etmediklerini hesaba katmaksızın bir seçmen olarak soruyorum bu soruyu. 

İki gündür Levent Tüzel ve EMEP hakkında çoğu HDP’li arkadaşların yazdığı yazı ve yorumları izliyorum. HDP’nin tüzüğü ve bileşen iradeleri bağlamında elbette tartışılacak, o hukukun öngördüğü hak ve yükümlülük alanları olabilir, artık bu mesele örgütsel perspektif meselesi olmaktan çıkmıştır. 

Mevcut siyasi krizin ve derinleşmeden özellikle savaş siyasetine müdahale edebilmenin önünün bir an önce açılması için, krizi derinleştirmek için elinden geleni yapan tek adamın hamlelerine sessiz kalıp bir köşeden izleyecek ve meclise vekil seçildiğimizi unutacak mıyız? Yoksa temsili demokrasinin gereği halkların vekili olduğumuzu görüp, Meclis’te görevlendirildiğimizi fark edip, en azından kendimiz için yerimizin sokak değil Meclis ve hükümet görevi olduğunu anlayacak mıyız? Biz sokağı tutarız ama sizi Meclis’e mi seçtik ne?

Sennur Baybuğa

(BasNews)

Bültene kayıt ol