(Özel) Barışa ihtiyacımız var

10.05.2017 - 07:17
Haberi paylaş

Marksist.org'un barış dosyası, ilk yazısıyla karşınızda:

Son bir haftada yaşananlar, son iki yılda yaşananlarla birlikte düşünüldüğünde, ‘barışa ihtiyacımız var sözü’ sıradan bir söz olmanın çok ötesinde anlamlar taşıyor. Barış ihtiyacı, toplumun yüksek sesle çıkmayan bir iç çekişi gibi. Sınırda son bir haftada yaşananlar, daha büyük, daha kapsamlı bir çatışmanın girizgâhı gibi algılandıkça, barış ihtimali giderek uzaklaşan ama uzaklaştıkça daha çok aranan bir sürece dönüşüyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri hem Irak’ı hem Suriye’yi, Şengal’i ve PYD güçlerini vurdu. ABD askeri heyeti, PYD askeri heyetiyle birlikte bölgede teftiş yaptı. Teftişin fotoğrafları servis edildi. Ardından Irak’ta bulunan PKK kampları yeniden bombalandı. Rusya ve ABD bu hamlenin kaygı verici olduğunu açıkladı. Rusya daha sert bir açıklamayla askeri harekâtın “kabul edilemez” olduğunu söyledi. Bu sırada Suriye’de PYD’nin etki alanı olan bu bölgeden Hatay’daki karakola silah atışı yapıldı. Büyük medyanın sevdiği tabirle, “gerilim artarak tırmanıyor”.

Kuşkusuz sadece Suriye-Irak-Türkiye sınırlarında bir askeri gerilim yaşanmıyor. Özetle Trump’lı dünyanın başlangıcı diyebileceğimiz bir dönemeçteyiz. Diğer bir deyişle 1970-1990, ardından da 1990-2010’lar dünyasının, bildiğimiz, değişen dengelerini çok daha hızlıca ve kolayca kavradığımız dünyanın sonundayız.

Kapitalizmin krizine bir yanıt olarak üretilen neoliberal konsensüsün ve onun hiyerarşik devletler dizilişi anlamına gelen askeri biçiminin sonuna gelindi. Trump’ın birçok şeyi simgelemesinin yanı sıra, dünyanın en büyük askeri gücüne ve en çok kitle imha silahına sahip, cinayet işleme potansiyeli en yüksek devletinin başına gelmiş olması dünyanın eksenini tartışmasız bir şekilde daha sağa kaydırdı.  

Birçok ülkede askeri seçeneklerin sürekli olarak masaya sürülmesi, özgürlük-güvenlik gerilimi, korumacı, içe kapanmacı milliyetçi eğilimlerin güçlenmesine neden oluyor. Bildiğimiz dünyada ırkçılık hiç yoktu denemez elbette ama göreve gelir gelmez ilk işi göçmen, Müslüman ve LGBTİ bireylere yönelik düşmanlığı pratik olarak kanıtlamak olan Trump’ın gerilimlerini belirlediği bir dünyadayız. Türkiye’dekine benzeyen yerli-milli koalisyonlar, AB ülkelerinde iktidarı zorlayan siyasi koşullar ya da doğrudan ırkçı ve faşist parti ve liderlerin politik zamanın ruhunu temsil etmeleri, Türkiye’nin kendi en kadim meselesi olan Kürt sorununa yaklaşımına doğrudan etki ediyor.

Bu etki son bir yıldır daha sık işittiğimiz “devletin bekası” kaygısının güçlenmesi biçiminde gelişiyor. Bir yanıyla iç politikada işlevsel olan ama bir yandan da sahici bir sorun yumağına tekabül eden “devlet bekası” kaygısı, sadece Kürt sorununa yaklaşımı değil politik atmosferdeki genel barış iklimini esastan belirliyor. Suriye’de kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı (herkesin ellerinin Suriye halklarının cebinde olmasının sarihliğini tartışmaya gerek yok), herkesin IŞİD gerekçesiyle bir bölgesini bombaladığı koşullarda, Kürtlerin “kantonal”, “özerk” ya da “federatif” olan ama özü itibariyle bir tür statüko elde etmiş olması, Türkiye devletinin beka kaygısının tam merkezini oluşturuyor.

Yerli ve milli olmanın erdemlerinden bahsetmenin moda haline gelmesi, bu gelişmelere verilen bir yanıt.  Görünen gerekçesi ne olursa olsun, hatta bu gerekçe ne kadar gerçekçi olursa olsun, Çözüm sürecinin askıya alınmasının temel nedeni budur. Bu nedenle “barışa ama kalıcı bir barışa acil ihtiyacımız var” diyenler, bu sorun etrafında yaşanan gelişmelere yanıt üretmek zorunda.

Küresel BAK kurulduğu günden itibaren, savaşların, militarizmin ve çatışma ikliminin gerçek nedenlerine karşı kampanyalar yapıyor.

Elinizdeki broşür de bu açıdan hedefi belli olan bir çalışma: Barışa katkı sunmak. Bu katkının, pratik bir barış hareketi olarak örgütlenmesine yardımcı olmak.

Barış isteyenler bir barış hareketinin örgütlenmesi için hamle yaparken, sadece savaş isteyenlerin, emperyal güçlerin ve bölgesel hedefler peşinde manevra yapanların değil, buna karşı direnenlerin de mevcudiyetini ortaya koymak zorundadır. Savaş karşıtı hareket, tüm eksikliklerine rağmen pek çok avantaja sahiptir.

ABD-Rusya-Çin gibi emperyalist blokların hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle ne kadar şiddetli gerilimler yaşadığını biliyoruz. Ortadoğu’daki tüm bölgesel güçler de aynı şekilde gerilimler yaşıyor. Bu gerilimler, evrenin efendisi olduğunu düşünenlerin gerçek durumlarının sandıkları gibi olmadığını gösteriyor. Yine de, Trump örneğinde olduğu gibi ABD’nin bombaladığı, yıkıma uğrattığı, Ortadoğu ülkelerinden yedisinin vatandaşlarının ABD’ye girmesini yasaklamaya çalıştığı ırkçı ve emperyalist kibrin etkisiz olduğunu söyleyemeyiz. Bu ırkçı ve savaşçı kibre, barış yanlısı bir hareketle cevap vermek çok önemli.

Trump iktidara gelir gelmez, ABD’de liderliğini kadınların yaptığı dev bir protesto hareketi örgütlendi. Trump Ortadoğu ülkelerinin vatandaşlarının ABD’ye girmesini yasaklayan kararnameyi imzaladığında ırkçılık karşıtları havaalanlarına koşup, dayanışmayı örgütlediler.

Trump’la beraber ABD’nin Obama döneminde kaybettiğine inandığı caydırıcılığını yeniden devreye sokması, dünya çapında küresel bir barış hareketinin örgütlenmesinin aciliyetini gözler önüne serdi. Türkiye’de ise yerli-milli politik ekseni kalıcılaştıran gelişmeler, iki yönlü bir barış mücadelesine olan ihtiyacı gündeme getiriyor.

Hem Suriye halklarının barışa kavuşması için, Türkiye-Suriye ilişkisi barış temelinde yeni baştan kurgulanmalıdır, hem de Türkiye’de Kürt sorununda diyalog, çözüm ve barış yönünde atılacak adımların Suriye’deki gelişmelere endekslenmesine son verilmelidir.

Hiçbir ideoloji kalıcı bir barış isteğinden daha etkili, doğru ve güçlü olamaz. Kalıcı barış için, ırkçı olmayan, tüm dünya halklarının barış içinde yaşamasını amaçlayan, barış hareketini bölen İslamofobik, mezhepçi ve ırkçı fikirlerle arasına mesafe koyan, emperyalist kibrin karşısına enternasyonalist, demokrat ve özgürlükçü dayanışmanın temellerini koyan bir hareketi örgütlemeye ihtiyacımız var.

Bir önceki dönemin, milyonlarca insanı harekete geçiren dinamizmi “onlar bir avuç biz milyonlarız” sloganıyla ifade oluyordu. Biz sahiden milyonlarız. Yeter ki bunun farkında olalım.

Şenol Karakaş

(Küresel BAK'ın "Barışın imkanları" broşüründen alıntıdır)

Bültene kayıt ol