Gazeteci ve barış aktivisti Necmiye Alpay, Barış Açısını Savunmak’la ve çözüm süreciyle ilgili soruları yanıtladı.
Sosyalist İşçi gazetesinin röportajı şöyleydi:
Barış Açısını Savunmak, Türkiye Barış Meclisi’nin şubat ayında gerçekleştirdiği “Çözüme Doğru” başlıklı konferansının sunumları ve çözüm sürecinin dinamikleriyle ilgili bir raporun yer aldığı bir çalışma. Kitap, çözüm sürecinin sürdüğü koşullarda yapılan çalışmaların ürünü. Bu açıdan günümüzde, savaşın yeniden başladığı koşullarda, bu çalışma okurlara nasıl bir perspektif sunmuş oluyor?
Necmiye Alpay: “Barış Açısını Savunmak”, yalnızca çözüm sürecinin sürdüğü koşullarda yapılan çalışmaların ürünü değil. Başlangıçta öyleydi tabii, ancak biz konferansı kitaplaştırma çalışmalarına yeni başlamıştık ki, Recep Tayyip Erdoğan 22 Mart’tan itibaren yaptığı açıklamalarla süreci yüz seksen derece tersine döndürdü. Önce, İzleme Heyeti ilkesini doğru bulmadığını, kendisinin Dolmabahçe Mutabakatı’na da karşı olduğunu söyledi. Ardından işi “Kürt sorunu yoktur” demeye kadar vardırdı. Sonra Suruç Katliamı ve daha sonra iki polis görevlisinin evlerinde enselerine kurşun sıkılarak öldürülmesi, sürecin sona erdiği yargısını pekiştirdi. Olayları, kitabın arkasındaki Kronoloji bölümünden izleyebilirsiniz.
Dolayısıyla, kitabı güncelleme gereğini duyduk. Adı “Çözüme Doğru” olmaktan çıktı ve daha uzun erimli bir içerik kazandı. Katkıda bulunan yirmi yazardan, yazılarında gelişmeler ışığında gözden geçirmek isteyebilecekleri noktaları yeniden çalışmalarını talep ettik ve kitabın biraz gecikmesi pahasına gerekli güncellemeler yapıldı. Sonuçta kitabın okurlara günceli aşan bir perspektif sunduğunu söyleyebiliriz. Elinizdeki kitap, hem Kürt sorununda söz konusu iki buçuk yıl içinde olup bitenlerin hem de kalıcı bir çözüm için önümüzde duran güçlüklerin analizini içeriyor. Diğer yandan, kitaptaki katkılar zaten baştan itibaren savaşın güncel durumunu aşan bir perspektifle hazırlanmıştı. Zaman ve yer olarak, Kürt sorununun çözümünü en geniş boyutlarıyla, dünyadaki benzerleri ve çeşitli boyutlarıyla ele alan katkılar söz konusu.
Kitapta içerilen çeşitlilik, farklı görüş ve eğilimlerden gelen insanların aynı platformda buluşması çok önemli. Son dönemde yaşanan siyasal kutuplaşma, “Çözüme Doğru” konferansında birlikte tartışabilen insanların yeniden bir araya gelmesini zorlaştırmış olabilir mi?
Necmiye Alpay: Barış Meclisi siyasi parti olmadığı, iktidar perspektifiyle hareket etmediği için, farklı siyasi kesimlerden kimselerin şu ya da bu ölçüde bir araya gelebildiği bir platformdur. Yeter ki barış/çözüm meselesine ciddiyetle ilgi duyulsun ve katkı sunulsun. Tüm destekçiler barış/çözüm kavramından aynı şeyi anlamasa da, kendi bireysel/kurumsal argümanlarını sunabiliyorlar ve bu bizce hayati bir önem taşıyor. Şu an iktidarın ağır baskılarının barış çalışmalarını zorlaştırmaması düşünülemez. Yeniden denediğimizde ne tür zorluklarla karşılaşacağımızı ise önümüzdeki dönemlerde göreceğiz. AKP’de bir demokratikleşmenin olmaması durumunda o cenahtan katılımların azalması beklenebilir. Buna karşılık, toplum genelinde barışa uyanma düzeyinin yükselmekte olduğu dikkate alınırsa, katılımın oranı ve gücü artış da kaydedebilir.
Kürt sorununu Kürt halkının haklarının tanınmaması olarak ele alırsak, sorunun esas olarak siyasi olduğu açığa çıkıyor. Batıda yaşayan milyonlarca insanın, Kürt halkının varlığının tüm düzeylerde reddine ve inkârına dayalı bir algıdan kurtulmasının önündeki temel engel ne olabilir?
Necmiye Alpay: Bu sorunuz asgari olandan biraz daha ileriye giden analizler gerektirdiği için, yanıtlamadan önce şunu belirtmeliyim: Sorularınızı meclis adına değil, kendi adıma yanıtlıyorum; tıpkı kitaba katkıda bulunan, Barış Meclisi destekçisi diğer yirmi yazar gibi. Sorunuza gelince, verebileceğim en kestirme yanıt şu olabilir: Temel engel, kalıcı bir barış politikasının yokluğudur. Bu hem devlet açısından, hem de çoğu STÖ açısından böyledir. Kürt sorununda kalıcı barış politikası demek, gerçekliğin inkâr yerine kabul edilmesi; eğitim, sağlık, bayındırlık ve diğer her tür kamu hizmetinde Kürtler başta olmak üzere tüm toplumsal kategorilerin haklarının ve hak eşitliğinin dikkate alınmasıdır. Ve elbette uygulamaların baştan sona buna uyarlanması. Bizim toplumumuz inkârların ve imhaların sancılarını çekiyor. Bugün sosyal demokrat olmak ve Kürtlerle dost görünmek isteyen CHP’nin altı “umde”sinden biri milliyetçilik. Nâzım’a bile “Dört nala gelip uzak Asya’dan” dedirten bir milliyetçilik bu. Sığ sularda günü kurtarmaya çalışan çocuksu, kurnaz bir feodalizmimiz var.
Sizce barışın inşası açısından 1 Kasım seçimlerinin ardından nasıl bir dönem bekliyor bizleri?
Necmiye Alpay: 7 Haziran’dan bu yana edindiğimiz tecrübe, bizi alabildiğine zor bir dönemin beklediğini gösteriyor. Barışın inşası açısından üstesinden gelmek zorunda olduğumuz iki büyük zorluktan biri AKP iktidarının nitelikleri, diğeri potansiyel açıdan barışçı olması beklenebilecek kesimlerin edilgenliğidir diyebilirim. Eğer AKP adlı pragmatist parti, devletin olanaklarını kendi çıkarları doğrultusunda bu fütursuzlukla kullanmaya devam ederse, ülkemizin başına her tür bela gelebilir. Potansiyel olarak barışçı dediğim kesimler kısmen Barış Bloku’nda toparlanmaya başlamış durumda ama barış bilinci Kürtler dışında kitlesel olmaktan hâlâ uzak, hâlâ çok edilgen. 1 Kasım’da ve her adımda büyük mesafeler kaydetmek zorunda olduğumuz açık. Bizleri, yani kalıcı barışın savunucularını, canını dişine takarcasına bir çaba bekliyor. Şu an seçim barajı utanmadan orada duruyor, devlet yönetimi kendi çapını çok aşan hırsı ve entrikacılığıyla hiçbir yönden güvenilemeyecek birilerinin elinde ve biz bütün bunlar karşısında sağlam durmak zorundayız. Ama eninde sonunda, kısa ve uzun vadede, kalıcı barışa ulaşmış bir toplum ilkesi hem her şeye değer, hem de zaten başka çaremiz yok. Eh, hepimize kolaylıklar diliyorum.
(Bu röportaj, Ankara katliamından önce yapılmıştır…)