Ferhat Kentel'den "ak-lama mekanizması" yorumu

05.01.2015 - 21:23
Haberi paylaş

Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ferhat Kentel, AKP'li bakanların yolsuzluk iddialarından dolayı Yüce Divan'a sevk edilmemelerini yorumlarken, "Yüce Divan ihtimali karşısında sonsuz bir korku yaşayanların, para kutularını, 600 bin liralık saatlerini görünmez kılmak için eşsiz bir vesilenin üzerine atlayıp, 'cemaat komplosu' diye bağıranların ak-lama mekanizması üretmedeki başarılarını abartmamak lazım" dedi.

Marksist.org'a konuşan Ferhat Kentel, şunları söyledi:

"Memleketimiz İttihat Terakki’lerden ve Kemalistlerden beri gergin bir memleket olduğu için ve de bitmez tükenmez gergin günler yaşadığımız için, sürekli olarak her durumda heyecanlanıp duruyoruz. 

Ama bugün Yüce Divan ihtimali karşısında sonsuz bir korku yaşayanların, para kutularını, 600 bin liralık saatlerini görünmez kılmak için eşsiz bir vesilenin üzerine atlayıp, “cemaat komplosu” diye bağıranların ak-lama mekanizması üretmedeki başarılarını abartmamak lazım. Onlara karşılık Yüce Divan’a gidilemeyeceğini görüp, derin bir üzüntü yaşayanların hayal kırıklığını da abartmamak lazım. Ve tabii ki ortaya çıkan gerginliğin bilmemkaçıncı türevini de abartmamak lazım.

Öncelikle bugün yaşadığımız durum çok yeni bir durum değil. Bir zamanların Kemalist ruhu bugün “en az Kemalist görünenler”de de yaşamaya devam ediyor. Kemalist ruh, ondan çok mağdur olmuş olanların ruhunu da ele geçirmiş durumda. Yani Cumhuriyet kurulurken ya darbeler olduktan sonra da benzer bir durum yaşıyorduk. Her seferinde “yeni rejim”i kuranlar benzer gerekçelerle kendi sınıf iktidarlarını (arsalarını, el koydukları malları vs.) çekinmeden kurdular ve kolladılar... Gereken fiili güç durumunu yarattılar ve bu durumlar için gereken her kanunu da büyük bir özveriye gece gündüz çalışıp çıkardılar. Yani “hain Vahdettin”, “vatan elden gidiyor”, “dahili ve harici bedhahlar var”, “memleketin bütün kaleleri zaptedilmiş durumda”, “her taraf komünist / şeriatçı / bölücü dolmuş durumda”, “sırtımızdan bıçaklayan Ermeniler” gibi çeşitli total ezberlerimiz de oldu... 

Ve bu durumu sadece bize özgü olarak düşünüp de moralimizi bozmayalım. Dünya tarihi onlarca, yüzlerce benzer örnekle dolu... Lider, devlet, hükümet, parti, yargı, halk vs. şeklinde en tepeden aşağı doğru giden farklı kertelerin sıkıştırılmış tek bir topağa indirgenmesi, “tek düşmana karşı... tek dil...” benzeri sloganların etrafında insanların konsolide olması yeni bir durum değil. Bu eski hal kimi durumda “her yere sızmış Yahudiler!” oldu; kimi zaman “Kral”, “Çar”, kimi zaman “kanımızı emen burjuvalar” oldu. Kimi kapitalizme savaş açtı ama kapitalizmin, sömürünün dik âlâsını gerçekleştirdi. 

Ve gene şaşırmayalım... Bu iş sadece politikacı asker, polis gibi birinci düzey “güçlü” elemanlarla olmadı; adına “sivil toplum kuruluşu”, “aydın”, “akademisyen”, “gazeteci” falan denen çevreler de bu totaliter projelerin en has neferleri oldular...

Yani demek istediğim “yargı benim yargım değilse, yargıya yargı demem” durumu çok da orijinal bir durum değil."

Bültene kayıt ol