Fukuşima: Nükleer kazalar zincirinde ölümcül bir halka

15.03.2016 - 23:30
Haberi paylaş

11 Mart 2011’de Japonya’da meydana gelen 9 büyüklüğündeki Tōhoku depremi ve sonrasında yol açtığı tsunami yüzünden Fukuşima nükleer santralinde kazalar dizisi ve nükleer sızıntı meydana geldi.

Kazadan tam bir ay sonra Japonya Nükleer Güvenlik Kurumu, Fukuşima nükleer santralindeki sızıntının tehlike derecisinin Radyolojik Durum Ölçeği'ne göre 7 olduğunu, yani 1986 yılında gerçekleşen Çernobil kazasıyla aynı olduğunu açıklamak zorunda kaldı. Bu arada Tokyo şehrinin içme suyunda nükleer sızıntının izlerine rastlanırken, nükleer radyasyon İzlanda’ya kadar ulaştı.

Dünyanın terk ettiği tekonoloji

Hem Fukuşima’daki nükleer kaza, hem de öncesi ve sonrasındaki pek çok irili ufaklı nükleer kaza dünyanın bu teknolojiden vazgeçme eğilimini hızlandırdı. Fukuşima’daki kazanın ardından ve güçlü nükleer karşıtı hareket sayesinde Almanya bazı nükleer santrallerinin faaliyetini geçici olarak durdururken, 2022 yılına kadar mevcut 17 reaktörün tamamını kapatacağını ve enerji ihtiyacının önemli bölümünü yenilenebilir enerjiden elde edeceğini açıkladı. İsviçre de ülkedeki 5 adet nükleer santrali kapatarak yapım aşamasındaki 3 santralin planlarını çöpe attı. İtalya halkı da Çernobil’den sonra kapatılan nükleer santrallar ile ilgili 2011’de yapılan referandumda bir kez daha hayır oyu vererek egemenlerin nükleer üzerinden daha fazla kâr elde etme hayallerini çöpe attı.

42 yıllık direniş

Türkiye’de nükleer enerji hevesinin tarihi "atom enerjisinin barışçı amaçlarla kullanılması" konusunda 1955 yılında toplanan 1. Cenevre Konferansı’na dayansa da, ilk nükleer santral çalışmaları 1970 yılında başladı. Türkiye’deki nükleer karşıtı hareketin kökenleri de aynı tarihe dayanmaktadır.

Türkiye, hem yüksek maaliyetli projelerin parasal rantı, hem de yerli-milli “uzmanların” utanmadan açıkça söylediği gibi nükleer silah yapabilme hedefiyle bu macerasından vazgeçmiyor. Ama nükleer karşıtı aktivistler de mücadelelerinden vazgeçmiyor. 2005 yılının Haziran ayında dönemin TAEK Başkanı Okay Çakıroğlu, ilk nükleer santrali 2012 yılında faaliyete sokacaklarını söylemişti. 42 yıldır nükleer santrallerin kurulmasını engelleyen bu hareket, bir an bile bu mücadeleden vazgeçmeyerek nükleercilerin heveslerini kursaklarında bırakmaya devam edecek.

İnşaatı devam eden iki santrali ve AKP hükümetinin doğa ve insan hayatını hiçe sayarak yapmayı planladığı beş santral planını daha çöpe göndermek için çok daha güçlü bir nükleer karşıtı hareketi örgütlemek en güncel görevlerimizdendir.

Emin Şakir

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol