Donald Trump işin içinde olduğu için her zaman olduğu gibi Ukrayna’ya yönelik yeni “Barış Planı” konusunda da tam bir kafa karışıklığı hâkim. Bu plan, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun bazı senatörlere söylediği iddia edilen şekliyle sadece “Ruslar’ın bir istek listesi” mi, yoksa Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’ye verdiği bir ültimatom mu? Ya da Zelenski, Keir Starmer ve diğer Avrupalı liderlerin umutsuzca umduğu gibi müzakereye yer var mı?
Muhtemelen tüm bu soruların cevabı “Evet”. Her halükârda yaşananlar günümüzdeki güç dengelerinin gerçeklerini gözler önüne seriyor. Trump, Şubat ayında Beyaz Saray’da düzenlenen görüşmeleri sırasında Zelenski’ye acımasızca şöyle demişti: “Elinizde sunabileceğiniz bir şey yok.” Zelenski’nin elinde şimdi daha da az seçenek var. Rusya’nın Donbass’taki yavaş ama amansız ilerleyişi sürüyor. Moskova ordusu, çatışmalarda üstünlük sağlayan insansız hava araçlarını kullanmada daha da uzmanlaşmış görünüyor.
Sağcı muhafazakâr tarihçi Niall Ferguson Eylül ayında Kyiv Independent’a şöyle demişti: “Rus ekonomisinin çöküşün eşiğinde olduğunu düşünen herkes kendini kandırıyor.” Ferguson beyanında Çin’in Rusya’ya tutarlı bir ekonomik destek sağladığına da dikkat çekti. Ancak buna karşılık, Amerika Birleşik Devletleri’nde savaş konusunda yaşanan bölünmeler ve Avrupa yönetici sınıflarının kolektif zayıflığı Batı’nın Ukrayna’ya yardımının dalgalı bir seyir izlemesine yol açtı.
Ek olarak birçok gözlemci, bu planın Zelenski’nin iç siyasette ciddi şekilde zayıfladığı bir dönemde ortaya çıktığına işaret etti. Rus bombardımanına rağmen Ukrayna’nın enerji endüstrisini ayakta tutmak için tasarlınmış bir planda yetkililerin para sızdırdığının ortaya çıkması Zelenski’yi çekilmek zorunda bıraktı. Sadece birkaç ay önce Zelenski, bu dolandırıcılığı ortaya çıkaran, yolsuzlukla mücadele eden iki kurumu etkisiz hale getirmeye çalışmış ama başarısız olmuştu. İki bakan görevden alındı ve bu yolsuzluğun organize edilmesine yardım etmekle suçlanan ve Zelenski’nin eski bir iş ortağı olan Timur Mindich, aldığı bir ihbar üzerine ülkeden kaçtı. Mindich’in dairesindeki altın klozet fotoğrafları, savaştan tüm Ukraynalılar’ın zarar görmediğini gözler önüne seriyor.
Müzakerelerin sonucu ne olursa olsun, “Barış Planı”nın detayları çok şey anlatıyor.
Washington’ın Rusya’yı yeniden Batı’ya yakınlaştırma niyeti, Rusya’nın eski emperyalist güçlerden oluşan G7 grubuna yeniden katılmasını öneren maddede kendini gösteriyor. Rusya, 2014 yılında Vladimir Putin’in Kırım’ın ilhak emrini vermesinin ardından o zamanlar adı G8 olan gruptan ihraç edilmişti.
Daha da çarpıcı olan kısım, ABD ve Rusya’nın, Rusya’nın dondurulmuş varlıklarının tasarrufunu aralarında kontrol etmeleri gerektiğine dair hükümdür. Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Batılı kapitalist devletler, Rus Merkez Bankası’nın kontrolleri altındaki varlıklara yatırdığı 280-330 milyar dolara el koymuştu. Plan, bu varlıkların 100 milyar dolarının “ABD öncülüğünde Ukrayna’yı yeniden inşa etme ve yatırım yapma çabalarına yatırılacağını” ve Washington’ın kârın yarısını alacağını belirtiyor. Geri kalan miktar ise “belirli alanlarda ortak projeler uygulayacak ayrı bir ABD-Rus yatırım aracına yatırılacak”.
Bu durum iki nedenden ötürü ilginç: Birincisi, Financial Times’ın oldukça nazik bir ifadeyle belirttiği gibi, bu maddeler (“Barış Planı”ndaki en detaylı kısımlar) “Trump’ın dış politikasında ticari kazancın önceliğini” vurguluyor. Trump ile diplomasi, bir nevi “haraç diplomasisi” (shakedown) şeklinde işliyor, şantaj yoluyla yürütülüyor. Öyle ki Avrupa Birliği (AB) ve Japonya gibi ülkeler, ABD’ye ihracatlarında ödedikleri gümrük vergilerinde indirim almak için bizzat Trump tarafından kontrol edilen ABD içi yatırım programları taahhüt etmek zorunda kaldılar.
İkincisi, bu öneriler AB’yi bir kez daha Trump’ın yağmacı emperyalizminin hedefi haline getiriyor. Dondurulmuş Rus varlıklarının yaklaşık 200 milyar doları Avrupa’da tutuluyor ve AB’nin gözü bu varlıklarda. Trump’ın Putin’i geri kazanma girişimi, Avrupa’yı Ukrayna’ya yönelik malî ve askerî yardımın kaynağı olarak yalnız bıraktı. Beklendiği üzere, AB bu yardımların nasıl ödeneceği konusunda anlaşamıyor. Seçeneklerden biri, dondurulmuş Rus varlıklarını kullanarak 140 milyar euroluk bir “tazminat kredisi” sağlamak.
Görünüşe göre Brüksel çok uzun süre tereddüt etti.
Bu kafa karışıklığının ortasında Trump, Zelenski’nin “Barış Planı”nı beğenmemesi durumunda “o küçük kalbiyle savaşmaya devam edebileceğini” söyleyerek (Zelenski’nin bunu uzun süre devam ettiremeyeceğine) sert bir netlik getirdi. Trump, Avrupalılar’ın Ukrayna’nın savaş çabalarını sürdüremeyecek kadar zayıf ve bölünmüş olduğunu biliyor. Onların ve Zelenski’nin elinde gerçekten de “masaya koyabilecekleri kartları” (seçenekleri) yok. Emperyalistler arası rekabetin acımasız mantığı kendisini Ukrayna’ya dayatmaya devam ediyor.
Alex Callinicos
Redaksiyon: Çağrı Sert
