Toplumsal muhalefetin önündeki bariyer

Türkiye’de toplumsal muhalefetin dönüp dolaşıp önüne çıkan ciddi bir bariyer var: CHP.

Politik tablo daha karanlık gözüktükçe çıkış arayan solcular, liberaller veya demokrat Müslümanlar gibi pek çok güç gözünü CHP’ye dikiyor. CHP ise her zaman olduğu gibi bu kesimlerin enerjilerini emerek sağcı, milliyetçi politik hattına tercüme ediyor. Özgürlükçü bir alternatif yaratmak isteyenler için CHP tuzağına düşmemek, umudu CHP’ye bağlamamak hayati bir önem taşıyor.

Adalet yürüyüşü ve sonrası

CHP’nin son yıllarda attığı tek olumlu adım Adalet Yürüyüşü oldu. OHAL’den bıkmış olan kitleler bu yürüyüş ile birlikte sokağa çıkmanın bir yolunu buldular, herkes için moral verici bir gelişme oldu. Ancak yanılgıya düşmemek lazım, ne Adalet Yürüyüşü CHP’nin solculaşmasının bir sonucuydu, ne de bu yürüyüş CHP’nin milliyetçi politikalarını bir kenara bırakmasına yol açtı. Adalet Yürüyüşü CHP’yi aşabildiği, onun kontrolünde tutulamayacak bir enerjiyi açığa çıkardığı ölçüde önemliydi.

Bakılması gereken yer de budur. Yoksa CHP liderliği açısından Adalet Yürüyüşü, Kııçdaroğlu’nun parti içindeki muhalefetin bir kısmının gazını alarak, bir kısmına ise meydan okuyarak gücünü konsolide etme hamlesiydi.

Tam da bu yüzden yürüyüş biter bitmez Kılıçdaroğlu en iyi bildiği işe, sağcılığa döndü. Suriyeli mültecileri hedef gösterdi, Ege denizindeki adalara dönük milliyetçi bir hamasete sarıldı ve elbette Kürtler söz konusu olduğunda yerli-millî blokun arkasında yerini aldı.

Bölünmelere nasıl bakmalı?

Canan Kaftancıoğlu gibi CHP çizgisine göre son derece demokrat görünen bir adayın İstanbul İl Başkanı seçilebilmesi, CHP’ye umut bağlamaya yol açmamalı ancak görmezden de gelinememeli. Bu seçim bizlere Adalet Yürüyüşü’nde de gördüğümüz gibi CHP tabanında kemik ulusalcılardan tamamen farklı, demokrat, özgürlükçü bir kesimin yıllar içinde oluştuğunu gösteriyor. Bu kesimin karşısında ise Ümit Kocasakal gibi klasik CHP ulusalcılığının yılmaz temsilcileri, aşırı milliyetçi bir Kemalist klik duruyor. Kılıçdaroğlu öncülüğündeki CHP liderliği bu iki kesimin arasında pragmatik bir sağcılık ile sermayenin, devletin ve her tür uluslararası gücün onayını kazanmaya, AKP tabanına ise milliyetçi bir popülizm ile seslenmeye çalışıyor. Tam da bu yüzden tüm tezkerelere onay veriyor, HDP’li vekillerin tutuklanmasının yolunu açıyor, Kürtlere uzak, devlete yakın duruyor. Buradaki özgürlükçü kesimle bir iletişim kurulmak isteniyorsa yapılması gereken CHP tabanında bir araya gelmeye çalışarak Kılıçdaroğlu’nun milliyetçi popülizmine güç vermek değil, özgürlükçü kesimleri CHP liderliğinin etkisinden koparmaya çalışacak zeminler yaratmaya çalışmak olmalı.

Yoksullara CHP ile seslenilmez

CHP, büyük sermayenin bir bölümüyle organik bağı bulunan bir sermaye partisidir. Tam da bu yüzden CHP yoksulların, işçilerin önemli bir kısmına seslenmeyi başaramamaktadır. O yüzden yıllardır solun ve demokratların CHP ile yan yana gelmeye çalıştığı hiçbir girişim gerçek bir alternatif üretememiş, AKP karşısında bir kazanım elde ettirmediği gibi yan yana gelmeye çalışan kesimlerin de küçülmesine, etkisizleşmesine, moralinin bozulmasına hizmet etmiştir. Bugün yapılması gereken özgürlükçü muhalefeti CHP tabanına çağırmak değil, CHP ve AKP tabanındaki işçileri, yoksulları bu iki partinin liderliğinden uzaklaştırmaya çalışan, barışı, özgürlüğü, emeği, adaleti herkes için isteyen bir politik hattı adım adım inşa etmekten geçiyor.

(Sosyalist İşçi)

ilginizi çekebilir

BAYRAMPAŞA-OLAYI-AÇIKLAMASI
Kürt halkına yapılan zulümden hamile bir kadının karnına atılan tekmeye: Aynı hikâye, aynı cezasızlık 
1752784937_kurdistan24
Süveyda: devrimin son kalesi
WNZS3X5D7BJJLA5AUDERGFSRQQ
‘Siyonizm yenilecek ve tüm suçlularından hesap soracağız’