Sokaktan greve, grevden zafere!

İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanmasıyla başlayıp hızla büyüyen mücadele dalgasında yer alan işçiler, işsizler, gençler, öğrenciler, kadınlar hep birlikte toplumsal hareketlerin nasıl şekilleneceği ve hangi stratejilerin etkili olacağı üzerine yoğun ve heyecanlı tartışmalar yapıyorlar.

Sadece İmamoğlu’nun tutuklanmasına değil, toplumdaki tüm adaletsizliğe, ekonomik krize ve yoksulluğa karşı gelen her kesimden binlerce ezilen “Özgürlük ve Adalet” sloganlarıyla arka arkaya günlerce Saraçhane’deydi. Herkes, öğrencilerin başlattığı bu harekete dahil oldu. Okullarında, hocaları da onların eylemlerine destek verdi, Eğitim Sen üniversite şubesi yöneticileri bu nedenle tutuklandı.

Tüm şehirlere yayılan eylemlerin büyüklüğü, cesur ve kararlı duruşu, hepimize geleceğe dair umut verdi.

Gençler zorlaşan yaşam koşulları, paralı eğitim, barınamama ve kiraların yüksekliği, işsizlik, geleceksizlik gibi var olan sorunlarını çözmek şöyle dursun giderek daha da otoriterleşen iktidara karşı öfkelerini gösterirken, sadece kendileri için değil aynı zamanda kayyumlara karşı, kadın cinayetlerine karşı, hayvan katliamı yasasına karşı da seslerini yükselterek tüm toplumsal hakların gasp edilmesine dur demek için adalet istemeye devam ediyor.

Bu büyük hareket içinde işçi sınıfının, gençlerin ve demokratik güçlerin örgütsüz ve dağınık olması ırkçı grupların da eylemlerde yer almasına neden oldu. Ulusalcı söylemlere sahip, ırkçı sloganlar atan bu grupların ancak işçi sınıfının örgütlü bir güç olarak alanda yer almasıyla silineceğini de unutmamak gerekir.

Saraçhane’nin yarattığı toplumsal öfkeyi grevlerle gerçek bir sınıfsal mücadeleye çevirmek, eylemlerin ırkçılar tarafından manipüle edilme tehlikesine karşı da bir duvar örecektir. Tarihte de bu hep böyle olmuştur.

Tarih grevlerle yazıldı: “Tahrir’den Petrograd’a, İstanbul’a”

Öğrenciler 2011’de Mısır’da, Tahrir Meydanı’ndaydı. Eylemler sırasında herkese açık tartışmalar, forumlar ve toplantılar yapılıyordu. Küçük gruplar, aktivistler, solcular, liberaller, Müslümanlar kendi aralarında kararlar alıyor ve sonra sahada uyguluyordu. Tahrir meydanında direnen göstericiler, ancak işçi sınıfı genel greve başlayınca Diktatör Mübarek’i devirebildi. Tahrir zaferi, gençlerin cesareti kadar işçi sınıfının örgütlü gücünün de bir sonucuydu. Ancak devrimci örgütlerin eksikliği, halkın seçimlere yönelerek evlerine dönmeleriyle sonuçlandı.

1917 Şubat Devrimi de bir grev hareketi olarak başlamıştı. Petrograd’daki kadın tekstil işçilerinin 8 Mart’ta başlattığı grev kısa sürede diğer fabrikalara da yayıldı. İşçiler üretimi durdurdu, sokaklara çıktı, askerler emirlere uymayı reddetti. Birkaç gün içinde şehir felç oldu ve Çarlık çöktü. 1917’de işçiler sadece daha iyi yaşam koşulları değil, sistemin tümünü değiştirme yeteneği kazandılar. Ekim Devrimi’nin zaferi, fabrikalarda örgütlenen, grevlerle güç kazanan işçi sınıfının kendi eseriydi.

Türkiye işçi sınıfının tarihinde ise, grevin kazandıran bir mücadele aracı olduğunu göstermesi bakımından, 15-16 Haziran 1970 eylemleri öne çıkıyor. O günlerde sermaye sınıfı ve devlet, DİSK’in büyümesini engellemek için yeni bir sendikalar yasası çıkarmaya kalkıştı. İşçiler, bu saldırıya karşı sadece protesto etmekle yetinmeyip fabrikaları terk etti, üretimi durdurdu ve sokaklara aktı. Devlet sıkıyönetim ilan ederek eylemleri durdurmaya çalıştı ama bu büyük direniş, işçi sınıfının kendi gücüne olan güvenini büyütmüştü artık. Grevin kitlesel eylemlerle birleşmesi, yasayı tamamen geri çektirdi ve Türkiye işçi sınıfı tarihinde unutulmaz bir zafer kazandırdı.
15-16 Haziran, işçi sınıfının yalnızca kendi çıkarlarını değil, tüm toplumun özgürlük taleplerini temsil edebileceğini göstermişti.

Kazanmak için grev!

Yukarıdaki örneklerden şu sonucu çıkarabiliriz. Meydanlardaki protestolar önemlidir, ancak sürekliliğini sağlamak zordur. Bir noktada, işçilerin birleşerek genel greve gitmesine ihtiyaç olur.

Saraçhane’deki ruh çok güçlüydü: öfke, umut ve birlik vardı. Bu ruh bir genel grevle buluşursa, mücadele kalıcı kazanımlar da yaratabilir.
Yükselen hareket aynı zamanda ezilenlerin öfkesinin ve değişim arzusunun ne kadar diri olduğunu gösterdi. Eğer ki gösterilerin olduğu günlerde İstanbul’daki belediye işçileri, taşeron işçiler, sağlık çalışanları, kamu emekçileri, fabrikalardaki sendikalı-sendikasız işçiler, KESK,

DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ eş zamanlı olarak iş bırakmış olsaydı, yani özetle üretim durdurulmuş olsaydı
toplu taşıma yavaşlar, şehir hayatı felç olur, kamu hizmetleri sekteye uğrar, en önemlisi de sermaye sınıfı üzerindeki baskı artmış olurdu. Tıpkı 2011 Tahrir’de, 15-16 Haziran’da İstanbul’da, Şubat 1917 Petrograd’ da olduğu gibi.

Toplumsal hareketler ister adalet talebiyle ister demokrasi, ister özgürlük için olsun çoğu zaman meydanları doldurur, sokaklarda öfkesini gösterir. Ancak iktidarlar da bir süre sonra bu hareketi etkisiz hale getirmenin bazı yollarını yürürlüğe koyabilir ve bazen de kitleler yorulabilir. Grev ise, sadece bir gösteri değildir; hayatı durdurur. İşçiler çalışmayı bıraktığında ekonominin çarkları dönmez, şehirlerin hayatı yavaşlar, üretim ve hizmetler aksar ki bu iktidarların ve sermaye sınıfının en korktuğu senaryodur. Tarihteki bu örneklerin hepsi gösteriyor ki üretim durursa iktidarlar sarsılır.

Ekonomik krize Mehmet Şimşek tarafından oluşturulan “Orta Vadeli Program”ın yol açtığı işsizlik, yoksulluk, yüksek vergiler ve geçinememe gibi sınıfın tüm talepleri için de grev örgütlemek, birleşik mücadeleyi örmek gerekiyor. Mehmet Şimşek’in açıkladığı “acı reçete” politikaları, işçi sınıfının mücadele gücünü yeniden canlandırabileceği, grev ve direnişleri örebileceği bir süreç olarak görülmelidir. Tabandaki işçiler sendika yönetimlerine bunu dayatmalıdır.

TÜRK-İş yönetiminin 1 Mayıs’ı yangından mal kaçırır gibi sadece kendisinin sığabileceği Kartal meydanında kutlama telaşı, TÜRK-İşli işçiler de dahil olmak üzere tüm sendikalara üye işçilerin karşı çıkacağı bir tutum olmalı. Mevcut koşullarda 1 Mayıs’ı hep birlikte ve en güçlü şekilde örgütlemek gerekirken böylesi bir bölünme kabul edilemez.

Hareket her kesimden ezilenin talebini kucaklayacak, birleştirecek ve işçi sınıfının grevleriyle kazanacak bir kıvama eriştiğinde zafere ulaşır. Lenin’in ifadesiyle, “İşçi sınıfı grevlerle yalnızca ücretini değil, bütün bir geleceğini kazanır.”

Beril Tez

son yazıları

(Dosya) Hareketin tartışmaları
Direnişte faşizme, ırkçılığa geçit yok
Saraçhane tartışmaları: Sosyalizm ve Kemalizm arasındaki farklar

ilginizi çekebilir

sayfalar için dörtlü kapak
(Dosya) Hareketin tartışmaları
imamoglu-icin-ogrenciler-ayakta-9-ilde-20ye-yakin-universitede-eylemler-suruyor-lwcx_cover
Direnişte faşizme, ırkçılığa geçit yok
sarachanede-ucuncu-bulusma-ozgur-ozel-buraya-miting-yapmaya-degil-sonuc-almaya-geliyoruz-66kb
Saraçhane tartışmaları: Sosyalizm ve Kemalizm arasındaki farklar