CHP, tarihsel olarak devletin kuruluşundan itibaren burjuva sınıf çıkarlarını temsil etmiş, her toplumsal kriz anında emeğin karşısına devlet zoruyla dikilmiştir. Sosyal demokrasi kisvesiyle işçi sınıfını pasifize etmeyi görev edinmiş bu parti, bugün İzmir’de sermayenin yerel temsilcisi olarak grev kırıcı pozisyondadır. Bu durum ne “sapma”dır ne “istisna”. Aksine, düzen içi solculuğun doğal sonucudur. AKP ve Cumhur İttifakının ezen olduğu koşulda ezilenlerin yanında kendisini konumlandıran CHP, kendi çıkarları mevzu bahis olunca ezilen hayvanları toplatıp öldürmekten geri durmadığı gibi, yoksullukla mücadele eden işçileri hedef göstermekten, iftira atmaktan ve grev kırıcılık yapmaktan da geri durmuyor. Kendisine AKP cehenneminden insanları kurtaracak olan kutsal peygamber rolü yüklemiş olan bu parti, kendisine karşı oluşan her hareketi şeytana hizmet etmek olarak önümüze seriyor. Burjuva elitistleri yanlarına alarak işçilere saldıran bu güruhu teşhir etmek de çok önemli.
Grevin geçmişi
İzmir Belediyesi işçilerinin haklı grevini anlamak için ilk önce bu grevin geçmişine bakmak gerekir. İşçilerin uğradıkları hak gasplarını anlamak ve üretimden gelen güçlerini kademeli olarak kullandıklarını görmek bu grevi anlamak için çok önemlidir. İlk olarak 6 Ocak günü işçilerin içinde kaynama başlıyor. 6 Ocak 2025 DİSK Ege Bölge Temsilciliği, İzmir Belediyesinde uygulanan vergi borcu kesintisi nedeniyle yarım gün grev kararı alıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne gelen vergi borcuyla beraber, sermayenin yerel düzeydeki temsili olan ve de kendisini “sosyalist” olarak pazarlayan İzmir Büyükşehir Belediyesi yönetimi yine çözümü ezilen işçi sınıfına faturayı yüklemekte bulmuş ve maaş kesintisine gitmiştir. 3 Milyar 713 TL’lik maliye payının 1 Milyar 573 TL’lik kısmını kesintiye uğratarak işçilerin büyük zorluklarla karşı karşıya gelmesine ve hak gaspına uğramasına yol açmıştır. Ocak ayından beri işçilerin ödenmeyen maaşlarını Genel-İş 3 No’lu Şube Başkanı Serap Yılmaz şu sözlerle gündeme getirmiştir:
“Ocak ayından bu yana işçi arkadaşlarımız maaşlarını ve sosyal haklarını eksik alıyor… Biz çözümün masada sağlanmasını istiyoruz”
Görüyoruz İzenerji, İzelman ve Ege Şehir Planlama A.Ş’ye bağlı işçiler zaten ocak ayından beri yaşanan geç ve eksik ödenen maaşlardan şikayetçiydi ve bu durumu uzun zamandır sendika aracılığıyla dile getiriyordu.
7 Mayıs grev kararı
Ücretlerini almakta sıkıntı çeken İzelman, İzenerji ve Ege Şehir Planlama A.Ş işçilerinin TİS görüşmelerinde tıkanıklık yaşamalarıyla beraber DİSK’ e bağlı Genel-İş 7 Mayıs 2025’te grev kararını ilan etti. Grev kararı belediye binalarına asılarak kamuoyuna duyuruldu. İşçiler TİS sürecinde haklı talepleriyle direnirken grevin bir aşamasında egemen sınıf ve CHP medyasının da basıncıyla “Eşit işe eşit ücret” talebini öne çıkartmaya başladılar. İşçiler aynı işi yapan farklı sendikalardaki işçilerin farklı maaş almasını protesto ederek “Eşit İşe Eşit Ücret” sloganı işçilerin üzerlerindeki kara propagandaya karşı attıkları savunmacı bir adımdı. İşçiler enflasyon karşında maaşlarının eridiğini ve o haliyle birlikte bile tam ödenmediğini söyleyerek yüzde 60 zam talep ettiler. Yüksek Enflasyon karşısında aslında bir zam olmayan sadece maaşlarının erimesine karşı duran bu talepten sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi yaşadıkları krizi emekçilere yükleyerek bu talebi karşılayamayacaklarını söyledi.
Eşit işe eşit ücret!
DİSK Genel-İş Başkanı Remzi Çalışkan “Eşit işe eşit ücret” talebini şu şekilde açıklıyordu:
“Grevin Esas Nedeni: Eşit işe eşit ücret ilkesinin uygulanmamasıdır. Grevimiz, üyelerimizin haklı ve adil taleplerini savunmak içindir.
Sorumluluğumuzu biliyoruz. Genel-İş sendikası emek ve demokrasi mücadelesindeki sorumluluğunu bilen bir sendikadır. Birçok belediyede toplu iş sözleşmelerinde sorumlu davrandık, belediyelerin mali zorluklarını göz önünde bulundurduk. Ancak İzmir’deki durum farklıdır ve bu eşitsizliği ve adaletsizliği kabul etmiyoruz.
Gerçekler nedir? Net bir şekilde açıklıyorum. Eşit işe eşit ücret istiyoruz! Bizden önce, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, Türk-İş’e bağlı Belediye-İş Sendikası’nın yetkili olduğu şirketlerde imzalanan toplu iş sözleşmeleri sonucunda ortaya çıkan tablo ile bize sunulan ücretler arasında uçurum vardır. Ve bizim bunu kabul etmemiz asla mümkün değildir.”
Peki grevden önceki maaş durumları neydi? İşçiler nasıl bir eşitsizliğe karşı “eşit işe eşit ücret” sloganını atmıştı?
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan DİSK Genel-İş e bağlı örneğin temizlik işçileri 36.000- 40.000 TL aralığında bir maaş alırken, TÜRK-İŞ’e bağlı Belediye-İş’li aynı pozisyonda çalışan işçiler 59.000-81.000 TL arasında maaş alıyorlar. İşçiler “Aynı iş farklı sözleşme olmaz” ve “Sadaka değil eşit sözleşme istiyoruz” sloganlarıyla bu sorunu dile getiriyor.
28 Mayıs grevi
Belediye tarafından işçilerin kulak ardı edilmesiyle beraber, işçiler 28 Mayıs 2025 tarihinde: “Eşit İşe Eşit Ücret!” “Sadaka Değil, Hakkımızı İstiyoruz!” “Yaşasın Sınıf Dayanışması!” “Sendika biziz, Sözleşme bizim!” sloganlarıyla grev iradelerini ortaya koydular. İşçiler iş bırakarak işçi sınıfının üretimden gelen gücünü herkese gösterip, üretenin, yaratanın ve yürütenin kendisi olduğunu bir kez daha herkese hatırlatmaktan geri durmadılar. İZENERJİ ve İZELMAN işçileri fiili grevlerini kitlesel şekilde sürdürmeye karar verdi. Eylemler İzmir’in çeşitli noktalarında yankı buldu. Belediye önlerinde, hizmet binalarında, temizlik şantiyelerinde işçiler üretimden gelen güçlerini herkese ilan ettiler. İşçilerin bu büyük iradesi sonrasında zor durumda kalan İzmir Büyükşehir Belediyesi ve CHP yardakçıları işçilerin taleplerini karşılamak yerine, kamuoyunu yanıltmak amacıyla manipülatif açıklamalarda bulundu, işçileri AKP’ye hizmet etmekle ve fazla para istemekle suçlayıp işçilerin taleplerini ve emeklerini değersiz göstermeye çalıştı. Grevdeki kadın işçilerin annelik hakları görmezden gelindi, temizlik işçileri şehirde “kirlilik” yarattıkları bahanesiyle hedef gösterildi. Oysa kenti temiz tutan da ayağa kaldıran da o işçilerdi. Kendisini “Sosyalist” olarak tanıtan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay grev kırıcılığına soyunup İzmir’de çöp toplamaya başlayarak işçilerin ekmeğine göz dikti. Kendisini uyaran işçileri oradan uzaklaştırmaya çalıştı. İşçilerin taleplerini manipüle etmek ve İzmir halkının algılarıyla oynamak amacıyla, işçilerin mevcut maaşını olduğundan yüksek gösteren açıklamalarda bulundu. İşçilerin grevini “mantıklı bir açıklaması olmayan” bir eylem olarak nitelendirip işçileri hedef göstermekten geri durmadı.
İzmir’de CHP yönetimi, bir kez daha burjuva belediyecilik anlayışının sınırlarını zorlayarak sınıf düşmanlığını açık etti. Elitist, teknokrat kadrolarla işçilerin mücadelesi arasına duvar ören bu zihniyetin, emekçiler nezdinde “sosyal demokrat” maskesi çoktan düşmüştü. CHP belediyesi bir kez daha kendisinin burjuva sermayenin yerel temsili olduğunu herkese göstermişti.
Yalanlar, iftiralar ve spekülasyonlar
Yalan 1: “İşçiler yüksek maaşlar alıyor, yeni talepleri orantısız.”
Gerçek: Grev öncesi İZELMAN ve İZENERJİ işçileri aynı işi yapmalarına rağmen, Türk-İş’e bağlı Belediye-İş sendikasındaki işçilerden 20.000-40.000 TL daha düşük maaşlar alıyordu. En düşük maaş 36.000 TL, en yüksek 40.000 TL idi. Oysa Belediye-İş üyeleri aynı temizlik veya ulaşım işini yaparak 59.000 – 81.000 TL arası maaş alıyordu. İşçilerin grev sırasında “Eşit işe eşit ücret” talebini dile getirmesinin nedenlerinden birisi bu. Bu, yeni bir talep değil, mevcut eşitsizliğe karşı adalet çağrısıydı.
Yalan 2: “Belediyenin bütçesi bu talepleri karşılamaya elverişli değil.”
Gerçek: Belediyenin işçilere yaptığı ödemelerden 1 milyar 573 milyon TL’yi kesip Maliye’ye yönlendirmesi, doğrudan işçinin sırtına vergi borcu yüklemek anlamına geliyor. Bu bütçe kısıtlaması değil, öncelik tercihidir. CHP’li yönetim, borçlarını emekçilerin maaşından kısarak kapatma yolunu seçmiş, sınıfsal tercihini göstermiştir. Tasarrufun adresi lüks makam harcamaları, sermaye destekleri değil; emekçinin sofrası olmuştur.
Yalan 3: “Bu grev siyasi bir manipülasyondur.”
Gerçek: Grev, doğrudan işçilerin yaşam koşullarına ve maaş eşitsizliğine karşı bir mücadeledir. Grev kararı DİSK/Genel-İş tarafından alınmış ve sahada işçilerin kitlesel onayıyla yürütülmüştür. Siyaset dışı gibi görünen bu söylem, aslında CHP’nin sınıf siyasetini bastırma çabasıdır. CHP’nin yaptığı asıl “siyasi müdahale”, grevi itibarsızlaştırmak için medya üzerinden hedef gösterme, provokatif açıklamalar yapma ve grev kırıcılığı organize etme girişimleridir.
Yalan 4: “CHP ezilenlerin partisidir, işçi ve hayvan dostudur.”
GERÇEK: CHP, yalnızca işçilerin değil, sokakta yaşayan hayvanların da düşmanı olduğunu bu dönemde açıkça göstermiştir.
“Toplayalım, uyutalım” diyerek hayvanların katledilmesini savunan CHP belediyeleri, aynı “uyutma” politikasını işçilerin taleplerine de uygulamaya çalışmıştır. Bu “sol” maskeli belediyecilik anlayışı, işçi düşmanlığını kamufle etmeye çalışsa da grev süreci bu gerçekliği teşhir etmiştir.
Yalan 5: “İşçilerin hakları sendika üzerinden çözülecekti, grev gereksizdi.”
Gerçek: Belediyenin 5 ay boyunca hiçbir çözüm iradesi göstermemesi, sendikanın müzakere talebine karşılık vermemesi grevi kaçınılmaz kılmıştır. Üstelik TİS masasında varılan her teklif geri çevrilmiş, işçilerin sabrı sistematik olarak zorlanmıştır.
Yalan 6: “CHP grev hakkına saygılıdır.”
Gerçek: Cemil Tugay başta olmak üzere CHP’li yerel yönetimler grev hakkını göstermelik olarak tanımakta, işçilerin eylemini etkisizleştirmek için özel güvenlik, zabıta ve medyayı kullanmaktadır. Bu tutum anayasal hak olan grev hakkının içini boşaltmaktır.
Ne yapmalı?
“İşçilerin kurtuluşu, kendi eserleri olacaktır.” – Komünist Manifesto
CHP’nin işçi düşmanı politikaları, yalnızca politik bir ahlaksızlık değil; sermaye sınıfının devlet ve belediyeler aracılığıyla sürdürdüğü sınıf savaşının bir başka şeklidir.
Marks, 1864 yılında Uluslararası Emekçiler Birliği’nin açılış bildirgesinde söyle diyordu:
“Politik iktidar, bir sınıfın diğerini baskı altında tutmasının aracıdır. Politik mücadele, bu aracın emekçi sınıf tarafından ele geçirilmesi savaşımıdır.”
Dolayısıyla şu açıktır: CHP’nin de, AKP’nin de hizmetinde olduğu bu devlet aygıtı; işçilere ait değildir. Belediye işçilerinin yaşadığı maaş gaspı, grev kırıcılığı ve manipülatif propagandayla yüz göz olan bu kriz, bir yönetim değişikliğiyle değil, sınıfın devrimci seferberliğiyle aşılabilir.
1. Sendikaları Taban Denetimine Aç!
Bütün bu süreçte ortaya çıktı ki, sendikalar grev kararlarını geciktirmiş, TİS masasında yetersiz kalmış, belediyenin her hamlesine pasif tepkiler vermiştir. Marx, Gotha Programı Eleştirisi’nde, “sınıf bilincinin, kitlelerin kendi deneyimiyle gelişeceğini” söyler. Bu nedenle, sendikaların tepe yönetiminden beklenen bir kurtuluş yoktur. Taban örgütlülüğü güçlendirilerek, kararları taban inisiyatifiyle alan bir sendikal hat inşa edilmelidir.
2. Grev Komiteleri Kur, Dayanışmayı Büyüt!
Lenin, Ne Yapmalı? adlı eserinde “Kendiliğindenliğin devrimci bilinçle buluşmasının zorunluluğunu” vurgular. Grev, kendiliğinden başlasa da devrimci bilinçle yoğrulmazsa söner. Bu nedenle şirket bazlı grev komiteleri, semt destek inisiyatifleri kurulmalı; öğrenci, hayvan hakkı savunucuları, meslek odaları ve mahalle dayanışma ağları ile sınıf dayanışması genelleştirilmelidir
3. Sınıf Siyasetini Bağımsızlaştır!
Hiçbir burjuva partisi, işçi sınıfının çıkarlarını temsil edemez. CHP de AKP de işçi sınıfının kanını emen sermaye partileridir. Rosa Luxemburg’un sözüyle söyleyecek olursak:
“Sosyalizm ya devrimle kazanılacak ya da barbarlığa mahkum olunacaktır.”
O halde: Ne reformist oyalama, ne popülist kandırma. Tek çıkış sınıf temelli, devrimci, bağımsız bir işçi hareketidir.
Sonuç: CHP elitizmi ve sınıf düşmanlığı teşhir edilmelidir
CHP’nin “sosyal demokrat” maskesi, sınıf çıkarları söz konusu olduğunda düşmektedir. Cemil Tugay’ın grev kırıcılığı, belediye medyasıyla manipülasyon yapması, işçilere alçakça saldırması bunun kanıtıdır. CHP, şehri zenginlere güzelleştirirken, yoksulların bedenini ve emeğini görmezden gelen bir burjuva elitist projedir.
“Eşit işe eşit ücret” talebi dahi bu partiye fazla gelmektedir. CHP’nin gönüllü grev kırıcılarının yarattığı kirli propagandaya karşı, işçi sınıfının tüm belediyelerde aşağıdan birleşik mücadelesini inşa etmek için kolları sıvamanın vaktidir.
CHP ne emekten, ne halktan, ne hayvanlardan yanadır. O, sadece düzenin sol makyajlı bir yüzüdür. Bu yüz yırtılmalı, altındaki sermaye karanlığı işçi sınıfının öfkesiyle aydınlatılmalıdır.
Tarık Kunduracı