Bilim şiirlerinden başka bir şiir dosyasını da tamamlamıştı… Son konuşmalarımızdan birisinde “dosyanın adı Harfiyat Kamyonları olmalı” demiştim de “Öyle olacak” demişti… İstanbul sokaklarında dolaşan hafriyat kamyonlarında denk gelen harf hatası iki şiir yazdırmıştı, kitaba adını veren şiir uzun olandı, ikincisini ilk kemoterapisinden sonra yazmış ve eklemişti: “Harfiyat Kamyonları şiirinin küçük çocuğu (birkaç tane daha böyle çocuk olacak)” Şiirlerinin öncelikle dergilerde yayınlanmasını isterdi, eh Avlaremoz Roni’nin de yazdığı bir yer olduğu için sanırım küçük çocuğu burada yazmama kızmaz:
Ö ve Ü
Harfler döküldü hızla giden kamyonun kasasından,
uçuştular soğuk rüzgârda yerlerini arar gibi bir süre,
yol kenarına yığıldılar sonra. Bir ö çarptı gözüme,
ardından bir de ü gördüm. Dönüp sırtımı yürüdüm.
Bildiğim bir şeyin gerek yoktu altının çizilmesine.
Üçüncü yayımlanmamış dosyası da polisiye hikayelerdi… Pandemi sırasında öylesine yazmaya başladığı hikayeler biriktikçe hoşuna gitmeye başlamıştı… Bu yüzden polisiye hikayeler okumaya karar vermişti… Elbette ki çevirilerinden değil İngilizce asıllarından okuyordu… Çok kısa zamanda okunan o kitapların fiyatları da yurtdışından geldikleri için oldukça yüksekti ama, hiç şikayet etmedi ve unutamadığım şu cümleyi kurdu: “Hayatım boyunca kitaba ve içkiye harcadığım paraya acımadım.”
Hava güzelse pazar günleri Beşiktaş’ta Ihlamur Kasrı’nın karşısındaki Barış Parkı’na götürüyordum Şiir Deniz’i, oynaması için… Roni’nin evi çok yakındaydı, müsait olduğu zamanlarda gelirdi… Konyaklı kahve ya da buz gibi limonçello içerdik… Parkın karşısında yükselen binaların çatıları bir polisiye öykü yazdırmıştı, ertesi hafta kahkahalarla anlatmıştı…
Bu projelerden Everest Yayınları’nın haberi yoktu çünkü kırgındı… Birkaç yıl önce yönetim değişmişti ve yeni gelenlerden kimse aramamıştı Roni’yi… Kendisinin aramasını da doğru bulmuyordu… Sırf bu yüzden Bugün Pazar Yahudiler Azar‘ın yeni baskısı için yazacağı önsözü bile yazamıyordu…
Evinin duvarları tablolarla, cam altlarıyla ve kitaplarla doluydu… Eski olan şeyleri seviyordu, bir kenarda eski bir boyacı sandığı vardı… Üzerinde rakı markası yazılı objeler koleksiyonu bir çekmecedeydi ama, tuvaletinde eski WC afişlerinden tutun da sabunlara reklamlara kolonyalara ufak bir tuvalet müzesiydi keza mutfağı da o şekilde döşenmişti… Salonda eski bir desen vardı, satan kişi “bir derginin bir mayıs kapağı orijinali” olduğunu söylemiş… Görsel arama yaparak, hangi derginin kapağını bulduğumda çok şaşırmış ve sevinmişti… Bir başka akşam kısa süre önce aldığı Nalan Yırtmaç’ın bir kolajı çok beğendiğini anlatıyordu… “Ben bunu biliyorum” dedim, ama nereden olduğunu anımsayamayınca gene görsel arama marifetiyle buldum: Hacer Foggo’nun 2022’de Doğan Kitap’ın yayımladığı Yoksulluk Günlükleri Askıda Hayatlar kitabının kapağıydı ve satın aldığı sırada bunu söylememişlerdi… Söyleseler belki almazdı, bu sefer de üzülmüştü…
14 Mayıs 2023’de, oy vermeye giderken uğrayıp aradığı bir kitabı bırakmıştım… Tosca operasıyla ile ilgili ufak bir kitapçıktı… 2019’da yazdığı Nâzım Hikmet ve Tosca adlı bir makalede şöyle yazmıştı: “Nâzım’ın İpek Film için senaryolar yazdığını ve/veya tercüme ettiğini ve bu arada Tosca operasını da Türkçeleştirdiğini okumuştum. Bu bilgiyi kovalamanın, Tosca’yı Nâzım’ın dilinden okumanın ilginç olacağını düşünmüş ve bu düşünceyi ‘sırası gelince ve ömür vefa ederse yapılacaklar’ listesine eklemiştim.” Kitaplarla birlikte sahnelenen operaların broşürlerini de topluyordu ama ne yazık ki ömrü vefa etmedi…
15 Mayıs’ta seçim sonuçlarını konuştuk, 18’inde buluşalım mı diye sordum, arkadaşlarıyla Moda’da rakı içmeye gidecekmiş… 19 Mayıs’ta Harfiyat Kamyonları‘nın son halini gönderdi, sanki olacakları tahmin etmiş, dosyasını emanet etmişti çünkü 23 Mayıs’tan sonra bir daha haber alamadım… Telefonunu ara sıra açtığı belli oluyordu ama açık yakalayıp konuşamadım… Osman Tümay’dan hastaneye yatırıldığını öğrendiyse de bir arkadaşım hastaneden ‘hasta gizliliği’ nedeniyle bilgi alamadım… Çıkınca arayacaktır hemen diye beklediysem de kötü haber tez duyuldu…
İki Kentin Öyküsü şiirindeki “Bir gün babam “Sıkıntılıyken içki içme” demişti, / “keyifsizken daha kötü eder insanı içki”. Haklıymış” diye iki dize geldi aklıma… 19 Temmuz akşamı birkaç arkadaş toplandık Roni için, gece yarısından sonra sol elimde bir uyuşma başladı hala geçmedi…
Bunları bir araya getirmeye çalışırken, aramızdaki yazışmalardan yardım almak için baktığımda “son görülme 03.08.2023, 12:04” diye gördüm.. Yoksa bu ölüm Roni’nin yaptığı bir şaka mı?.. Lütfen öyle olsun!..
M. Şeref Özsoy
Fotoğraf: Murat Erkman
(Avlaremoz)