Sosyalist İşçi gazetesinde Pişkin’le yapılan röportaj şöyleydi:
LGBTİ Onur Haftası etkinlikleri başlıyor. Bu vesileyle gazetemizde LGBTİ mücadelesini yansıtmayı planlarken Orlando’da gerçekleşen katliam hepimizi yaraladı ve öfkelendirdi. LGBTİ aktivisti Levent Pişkin’le 1969 Stonewall isyanından Orlando’ya hareketin seyrini ve Türkiye’deki mücadeleyi konuştuk.
Orlando’daki katliam hakkında ne söylemek istersin?
Ne diyebilirim ki çok üzgünüm. IŞİD’in saldırılarının LGBTİ’lere yönelmesini bekliyorduk. Zaten uzun süredir eşcinseller açık bir şekilde hedeflerinde. Basına yansıdığı kadarıyla bildiğimiz, şimdiye dek 40’a yakın eşcinseli uçuruma atarak infaz ettiler. Ramazan ayı içerisinde LGBTİ’lere yönelik olası saldırılardan tedirginlik duyuyorduk ama elbette hiçbir katliam soğukkanlılıkla karşılanmıyor. Dünyada topyekûn infial var. Sadece bize yönelik değil bu saldırılar. Ancak bu gibi olaylarda, her seferinde savunmasız kalan, yalnızlaştırılan LGBTİ’ler oluyor. Önce LGBTİ’lerin sonra da tüm dünya halklarının başı sağolsun.
Haziran tüm dünyada Pride/Onur etkinliklerinin düzenlendiği ay. Tüm Pride’lara yönelik bir mesaj verildi. Sistemin zaten uzun yıllardır verdiği mesajı şimdi bir biçimde IŞİD verdi. Bu mesaj ‘görünmeyin, varolmayın, yaşayacaksanız kendi kendinize yaşayın, hatta yaşamayın’ diyor. Gey bara saldırı doğrudan LGBTİ’lerin varoluşuna saldırı.
Katliamın ardından ‘LGBTİ’ler Stonewall’da kafa tuttu’ dediğin bir tweet attın. Stonewall’un LGBTİ mücadelesindeki önemi nedir?
Stonewall’da dünyaya başkaldırdı LGBTİ’ler o dönemde. ‘Tedavi etme’ girişimlerinden hapse atmalara, işkencelerden öldürülmelere, nefret cinayetlerinden polis baskınlarına kısaca maruz bırakılan her türlü şiddete, her şeye karşı bir başkaldırı gerçekleştirildi Stonewall’da. Tüm dünyadaki 1968 hareketinin özgürleştirici etkisiyle bir isyan yaşandı. Stonewall sadece bir bar isyanı değil. Tüm düyaya yayılan ve etkisini 50 yıldır gördüğümüz bir isyan. LGBTİ’ler o günden beri isyanda. 1969’da LGBTİ’ler tüm dünyaya başkaldırdılar. Çünkü homofobi ve transfobi dünya çapında olan ve kurumsallaşmış bir mesele. Kimse IŞİD yüzünden geri çekilecek, varoluş kavgasından vazgeçecek değil. 1969’dan beri dünyaya kafa tutmuş bir hareketten bahsediyoruz. Dans edemediğimiz devrim bizim devrimimiz değil ve biz dans etmeye barlarda, kulüplerde, sokaklarda devam edeceğiz. Baskı, zulüm, katliam varoluşumuzdan bizi vazgeçirmeyecek.
Türkiye’deki son bir yılın siyasi atmosferinin LGBTİ mücadelesini de etkilediğini düşünüyor musun?
Tabi ki etkiledi. Savaş varken LGBTİ’lerin talepleri lüks gibi gelebiliyor. Bu açıdan dayanışmayı etkiledi. Başka örgütlerle, kurumlarla kurduğumuz dayanışma az da olsa etkileniyor. Bizim mücadelemiz lüks kaçıyor, birincisi bu. Geçen sene Onur yürüyüşüne yapılan polis saldırısıyla mücadelede neyin değiştiğini bu yıl ölçebileceğiz. Ama LGBTİ’ler yeknesak, tek bir ideolojik görüşe sahip değiller. Savaş koşulları nerede olursa olsun hareketi ayrıştırır, varolan politik ayrımları belirginleştirir. LGBTİ hareketi Kürt hareketiyle dayanıştıkça eleştiriler alıyor. Diğer yandan Müslüman LGBTİ’ler var ve ‘Ramazan’da neden Pride yapılıyor’ diye eleştiriler yapılıyor. Kürt hareketiyle dayanıştıkça ulusalcılarla tartışmak zorundayız. Dolayısıyla siyasetteki tartışmalar elbette LGBTİ mücadelesinde de etkili oluyor. Bu benim garipsediğim bir durum değil. Sonuçta savaş koşullarında yaşıyoruz ve hepimiz, her kesim bu durumdan etkileniyor.
İlk Onur yürüyüşünün gerçekleştirildiği yıldan bu yıla hareketin taleplerinin kazanılması konusunda ne noktadayız? Geçen yıllar içerisinde ne gibi kazanımlar oldu?
Yasal açıdan herhangi bir kazanım olmadı. Ama biz tek başına yasal haklar talep eden bir hareket hiç olmadık. Devletin gasp ettiği haklarımızı muhakkak istiyoruz. Ama uğruna mücadele ettiğimiz şey aynı zamanda toplumsal bir özgürleşme ve bu da kısmen başarıldı. Dönüştürdüğümüz pek çok kesim açısından başarıldı. Türkiye’nin epey bir kısmında yol kat ettik. Kendimizi ifade ettik ve toplumun bir kısmı bizi anladı. Özgürleşmeyi bir arada deneyimleme fırsatımız oldu. Bu benim açımdan yasal kazanımlardan daha önemli ve gerçekçi. Toplumsal bir dönüşümü hedeflemeyen bir mücadele tepeden inme ve içselleştirilmemiş olacaktı. Ayrı yerde devam ediyor benim için temel dinamik. Onur yürüyüşlerinin yıllar içerisinde elde ettiği yaygınlığa bakmak bile yeterli. Eskiden sadece İstanbul’da olan yürüyüş şimdi 10-15 ilde birden yapılıyor. İstanbul dışında İzmir veya Mersin gibi bir sürü yerde ufak tefek şeyler oluyor. İnsanlar olduğu gibi yaşamak istiyor, saklanmak istemiyor, ‘neyse neyim beni böyle kabul et’ demek istiyor. Bu cesaret veya varoluşunu anlamlandırma ne dersen de, ‘ben varım’ demeye başladı. Hem LGBTİ’ler hem de diğer kesimler açısından ciddi dönüşümler yaşanmaya devam edecek.
Bu hafta Trans Onur Haftası etkinlikleri başlıyor haftaya ise LGBTİ Onur Haftası ve Onur yürüyüşü gerçekleşecek. Bu sene program nedir?
20 Haziran’da Onur Haftası etkinlikleri başlayacak. Bu seneki temamız ‘örgütleniyoruz’ oldu. Yürüyüş için de hazırlıklarımız devam ediyor. 26 Haziran’da 14. Onur yürüyüşümüzü yine İstiklal Caddesi’nde gerçekleştireceğiz.
24. Onur Haftası ‘aşk, arzu, dostluk, eşitlik, özgürlük, adalet, barış, emek, umut, yaşam, dayanışma ve sokakta olmak için, örgütleniyoruz’ çağrısıyla gerçekleşecek. Aşk ve mücadele kazanacak diyenler 26 Haziran’da Onur yürüyüşünde olacak.