Search
Close this search box.

Öğrenci ve kitle hareketi içerisindeki faşizmin önlenebilir yükselişi

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun diploması 18 Mart Salı günü iptal edildi. Böylece Cumhurbaşkanı adayı olmak için gereken bir koşul olan üniversite diploması akıl dışı bir şekilde elinden alındı. Ancak iktidar bununla yetinmedi ve ertesi sabah İmamoğlu ve beraberinde 106 kişiyi gözaltına aldı. İmamoğlu hakkında yolsuzluk ve yerel seçimlerde kent uzlaşısı kapsamında terör örgütüne yardım etmekten iki soruşturma açılmıştı. Birkaç gün sonra kent uzlaşısı kapsamında DEM Parti ile birlikte hareket etmekten serbest kaldı fakat yolsuzluk dosyasından tutuklandı.

İmamoğlu’nun gözaltına alındığı Çarşamba sabahından 25 Mart Salı akşamı yapılan son Saraçhane mitingine kadar geçen bir hafta boyunca yüz binlerce kişi Saraçhane’de buluştu. Valiliğin eylem yasağı göz altınlardan hemen sonra daha emniyet önünde yapılan eylemlerle aşılmıştı. Arka arya eylemler gerçekleşmeye başladı. Öğrenci eylemleri mücadeleye hızla militan ve kitlesel bir hava kattı. Aşağıdan gelen basın sonucu CHP miting çağrısı yaptı. 23 Mart Pazartesi gününden beri ise bir hafta boyunca birçok şehirde üniversite öğrencileri dersleri sistematik olarak boykota başladı. Öğrenciler kampüslerde yürüyüşler düzenledi, forumlar yaptı, üniversiteler arası koordinasyonlar kurdu, zaman zaman ortak öğrenci mitingleri gerçekleştirdi.

Eylemlerde yüzbinlerce insanın sokaklara dökülmesinin nedeni İmamoğlu’na yönelik operasyonun, iktidarda kalmak için yapılan antidemokratik bir hak gaspı olmasına inanılması. Zaten CHP’nin kendi ön seçimi sırasında bir de dayanışma sandığı koyarak CHP üyesi olmayanları da İmamoğlu’na destek oyu vermeye davet etmesi bu yüzden. 15 milyon kadar CHP üyesi olmayan yurttaş ve 1 milyonun üzerinde CHP üyesi sandığa gitti. Bu inanılmaz bir destek gösterisiydi. Bu yüksek katılım, hem otoriter AKP-MHP rejiminden sıkışmışlığı hem de İmamoğlu’na olan desteği gösteriyor. CHP’nin bu kadar büyük bir nüfusu mobilize etme kapasitesi yokken yurttaşlar kendilerini ve çevrelerini örgütlemiş besbelli. Müthiş bir kendiliğinden yurttaş inisiyatifi.

Öğrenci hareketi içerisinde solun zayıflığı

Öğrenciler ise İmamoğlu’na destek vermenin ötesine geçen bir eylemlilik sürecine girdi. 20’li yaşlarının başındaki öğrenciler Erdoğan’ın iktidarda olmadığı tek bir yıl dahi görmediler. Yapamadıkları, ulaşamadıkları ne varsa bu iktidardan biliyorlar. Diploma sahibi olmanın iyi bir geleceğin garantisi olmadığını da iyi bir eğitim alamadıklarını da biliyorlar. Büyük çoğunluğu hayatında ilk kez politik bir mücadeleye dahil oluyor. Ancak bu politizasyon belki de tarihsel olarak kampüslerin ilk kez sol-sosyalist gruplardan bu kadar temizlenmiş olduğu bir döneme denk geldi.

2016 yılındaki darbe girişiminden sonraki iki yıl boyunca ülke genelinde OHAL uygulanmıştı. Yüzlerce barış akademisyeni bu süreçte üniversitelerden atıldı, politik öğrenci kulüpleri kapatıldı, kampüs içi eylemler ve politik etkinlikler yasaklandı. Solun kampüslerde faaliyet yapamadığı bu yılların üzerine bir de 2020 yılında başlayan covid-19 salgını eklendi. Online yapılan dersler, öğrencilerin kampüs hayatını yaşamasına engel olurken zaten çok zayıflamış olan politik öğrenci faaliyetini de yok etmiş oldu. Şimdi yaşanmakta olan eylem dalgası ise kampüslerde solun toparlanmasının sağlanamadığı koşullara denk gelmiş durumda.

Öğrencilerin geleceğe yönelik umutlarının olmayışı, iktidara yönelik biriken öfkeleri ile bu öfkeyi politize edecek sol grupların zayıflığı özellikle Saraçhane mitinglerinde yaşanan çatışmalarda kendini tehlikeli bir şekilde göstermeye başladı.

Karl Marx’ın dediği gibi “topluma egemen olan fikirler egemen sınıfın fikirleridir”. Türkiye’de resmî ideoloji dediğimiz Kemalizm farklı biçimler altında olsa da (laiklik, devletçilik, milliyetçilik, Türkçülük gibi) bütün egemen sınıf partileri tarafından paylaşılan bir ideoloji. Türk bayrağı, Atatürk ve devletçilik aslında ortak payda ama iktidar bloğu (AKP-MHP) bunları düzen ve otorite olarak anlatıp sahipleniyor. Muhalefet ise iktidar bloğunu “ülkeye ihanet edenler-ülkeyi mahfedenler” olarak gördüğü için aynı sembolleri bir tür yeniden kurtuluşun sembolleri olarak görerek sahipleniyor.

Dolayısıyla ilk kez sokaklara çıkan gençler tek bildikleri muhalefet etme biçimiyle yani Türk bayraklarıyla, Atatürk posterleri veya dövizleriyle birlikte yürüyorlar. Egemen sınıfın çizdiği sınırların dışında bir tahayyülü olmayan ama öfkesini İmamoğlu’na oy vermekten öte sokakta ifade etmek isteyen gençlik hareketinin bu sıkışmışlığı hareketin içerisine sızan faşist gruplar için bulunmadık bir fırsat yaratıyor.

Dünyada meydan işgalleri ve hareket içindeki faşistler

Elbette faşistlerin muhalif kitle hareketine sızmaya çalışmaları bir ilk değil. 2011’de dünyayı saran işgal et (occupy) hareketi sırasında birçok ülkede benzer sorunlar yaşanmıştı. İspanya’da örneğin faşistlerin harekete sızması anti-faşist grupları harekete geçirmişti. Barselona’daki Katalonya Meydanı işgaline faşistlerin gelmesi insan zinciri oluşturularak engellenmiş, faşistler ve İspanyol bayrakları alandan temizlenmişti. Meydan işgalleri sırasında kurulan forumlara faşist grupların katılımı engellenmişti.

Yunanistan’da da faşist grupların kitle mücadelesi içerisindeki varlığı sorun olmuş ve sosyalistler bir yandan iktidarla öbür yandan da faşistlerle mücadele etmek zorunda kalmıştı. Elbette Yunanistan’da da faşistler Yunan bayrağını taşıyarak aslında neoliberalizme karşı küresel bir isyan dalgası olan mücadeleyi milli bir davaya evriltmeye çalışıyordu. “Ulusal egemenlik” ve “AB karşıtlığı” gibi temalar üzerinden hareketin söylemlerine paralel bir dil kullanarak kendilerini meşrulaştırmaya çalıştı. Ancak, bu gruplar genellikle meydanlardaki ana akım hareketten dışlandı.

İki ülkede de hareket içerisinde solun ve anti-faşist hareketin hegemonik oluşu faşistlere ve milli sembollere yer açmamayı başarmıştı. Ancak Ukrayna’daki meydan işgallerinde işler çok daha zor olmuştu. 2014 yılında Rusya yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in AB ile ilişkileri askıya almasıyla başlayan kitle protestolarına yönelik sert polis saldırısı barikat çatışmalarında disiplinli faşist paramiliter güçlerin öne çıkmasına neden olmuştu. Rusya yanlısı iktidarın polislere ateş emri vermesiyle 100 protestocu öldürülmüştü ve protestolar silahlı polise karşı çatışma kabiliyeti olan faşistlere meşruiyet zemini sağlamıştı. Faşistler güçlendikçe şiddetlerini hareketin içerisindeki sol güçlere ve diğer sivillere de yönelterek çok büyük bir katliam gerçekleştirmişti. Faşistler, eylemler sırasında Odessa’daki Sendikalar Evi’ne sığınan karşıt görüşlülere ve sosyalistlere saldırarak binayı ateşe verip 42 kişiyi öldürmüşlerdi.

Gezi Direnişi’nde faşistler

Türkiye’ye dönecek olursak faşistler üstünlüğü ele almış durumda olmasa da önemli bir meşruiyet sağlamış durumdalar ve bunun ana nedeni CHP’nin politik çizgisi. Yüzbinlerin katıldığı meşru, demokrasi talep eden eylemler içerisinde faşist gruplar tehditkâr bir biçimde yer bulmaya başladı. Solun hareket içerisindeki zayıflığı, milliyetçi fikirlerin Türkiye’nin ikinci büyük partisi ve ana muhalefeti olan CHP içerisinde de hakim olması en önemli kolaylaştırıcı etkenler.

Tabii, 2013 yılında Gezi Direnişi’nde de bu faktörler vardı ama o günlerde sosyalistler daha örgütlüydü ve Gezi’de solun sloganları, sembolleri bir süre sonra hakim olabilmişti. Forumlar, demokratik tartışmalar, birçok toplumsal kesimin görünür temsiliyeti Gezi’ye gelen ülkücü grupları hareket içerisinde eritmişti.

Gezi’de direnişin kırılma anlarından biri taraftar gruplarının kitlesel olarak katıldığı gündü. O güne kadar çatışmalar daha çok polisten kaçıp arka sokaklarda tekrar toplanıp direnmek şeklinde ilerlerken taraftarların enerjisi ve deneyimi eylemcilerin lehine bir çatışma gücüne dönüşmüştü ama beraberinde bir lümpenleşme de harekete sızmıştı. Taksim Meydanı yüzbinlerce eylemci tarafından işgal edildikten sonra da başta feministler olmak üzere birçok grup hareket içerisindeki cinsiyetçi küfürlere ve ırkçılığa karşı yöntemler geliştirmeye başlamıştı. Örneğin kadınlar küfür karşıtı sloganlar atıp duvarlardaki cinsiyetçi yazılamaları silmişti. LGBTİ+’lar rengarenk bir direniş çadırı etrafında görünür olmuş ve bu sayede Gezi eylemlerine denk gelen Onur Yürüyüşü Türkiye tarihindeki en büyük onur yürüyüşü olabilmişti. Nor Zartonk gibi Ermeni gençler meydanda etkinlikler düzenlemiş, Anrikapitalistler tarafından alana Hrant Dink sokağı ve Ceylan Önkol sokağı tabelaları asılmış, Ermeni soykırımı anıtı da Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De aktivistleri tarafından yerleştirilmişti. Aktivistler Gezi’den çıkartılıncaya kadar faşistlerin gücü de lümpenleşme de bu şekilde zayıflatılabilmişti.

Saraçhane’de yükselen faşist tehdit

Saraçhane mitingleri başladığında alanda çelişkili bir birlik ilk andan beri kendini gösteriyordu. Bir yanda öfkesi alana sığmayan gençler Taksim’e yürümek isteyerek polis barikatlarını zorluyordu. Öbür yanda yüzünü miting otobüsüne çeviren kitleler CHP’nin organize ettiği mitingi takip ediyordu. İlk günlerden beri Türk bayrağının tek sembol olması çağrıları yapılıyor ve diğer sembollere yönelik tepkiler tek tük de olsa alanda görülebiliyordu ancak zamanla bu seslerin sayısı arttı ve hatta fiziksel saldırılara doğru evrilmeye başladı.

Gezi’de nasıl taraftarların gelişi bir kırılma anı olduysa Saraçhane’deki kırılma anı da faşistlere CHP liderliğinin alan açmasıyla gerçekleşti. Zafer Partisi başkanı Ümit Özdağ’ın mektubunun okunduğu an böyle bir kırılma yaşandı. Zafer Partisi, DEM Partisi’nin de alanda olacağını açıklamasını “provokasyon” olarak ilan edip Saraçhane’ye gelmeyeceğini açıklasa da kitlesi alandaydı. Meydanda yüzlerce kişi Türk faşizminin sembolü olan bozkurt işaretini cesurca yaptı ve karşı koyan olmadığını gördü. Bu özgüvenle küçük küçük gruplar olarak Türk bayrağı dışında bayraklar ve semboller taşıyan tüm diğer gruplara fiziksel tacizlerde ve saldırılarda bulunarak bunları indirtmeye çalıştı. “Tek sembol Türk bayrağı” diyerek bunu yaptılar ve CHP kitlesi için de bu son derece makul görünen bir talepti. Bu meşruiyeti kullanan faşistler alandaki çeşitliliğe saldırma zemini bulmuş oldu. “Kurtuluş yok tek başına” sloganı anlamsızlaşmaya başladıkça ırkçı sloganlar da daha gür duyulur oldu. Öcalan’a yönelik küfürler, Demirtaş’ın adı geçtiğinde yuhalanması, polisle girilen çatışmalara sızıp çatışılan polisin “Apo’nun polisleri” olduğunun söylenmesi, Türkçü-buduncu sembollerin alanda sık sık görülmeye başlanması, Andımız’ın kitlesel olarak okunması ve dahası…

En son 2,2 milyon kişinin katıldığı Maltepe mitinginde yine sahnede CHP’nin en sağ kanadının temsilcisi olan açık Kürt düşmanı ve ülkücü Mansur Yavaş konuştu. Yuhalanmadı, tepki gösterilmedi ve aşırı sağcı fikirleri milyonlara meşru fikirlermiş gibi zerk edildi. Ardından Özgür Özel bir kez daha konuşmasını bitirirken faşist Zafer Parti lideri Ümit Özdağ için özgürlük istedi ve kitleden alkış sesleri geldi. Ancak Selahattin Demirtaş dediğinde yine yuhalayanlar oldu.

Kitle hareketi içerisinde faşistlerin meşrulaşırken Kürt siyasetinin düşmanlaştırılması ciddiye alınması gereken bir tehdittir. Bizim, alanlarda Kürt siyasal hareketinin, kadınların, LGBTİ+’ların ve sosyalistlerin enerjisine ihtiyacımız var. Barışı ve demokrasiyi aynı anda savunmaya ihtiyacımız var. Bunun için de alanda farklı gruplara saldıran ve nefret kusan faşistleri dışlamak gerekiyor. Bunun için de ırkçı sloganlara karşı hakların kardeşliği sloganlarını, Kürtçe sloganları yükseltmek ve alanda sadece Türk bayrağı olsun diyenlere karşı toplumsal mücadelelerin tüm bayraklarını, renklerini daha kalabalık bir şekilde yükseltmek gerekiyor.

Aynı zamanda Zafer Partisi’nin kitle hareketini lümpenleştirmesine izin vermemek, hareket içerisinde meşru bir odakmış gibi görünmesine izin vermemek de gerekiyor. Son anketlerde Zafer’in oylarının artması, bu etkinin bir sonucu ve çok tehlikeli. Oysa bu hareketin içerisinden CHP’nin sınırlı merkez siyasetini aşan özgürlükçü bir kitlesel sol seçenek de çıkarmak mümkün. Bu da yan yana gelerek, faşistleri püskürtüp öğrenci ve kitle mücadelesinin taleplerini bir araya getirmekle mümkün, onu Türk bayrağı tekçiliğine sıkıştırmakla değil.

Direnişte faşizme, ırkçılığa geçit yok!

son yazıları

Demokrasi Gaspına Karşı Kitlesel Muhalefet | Perspektifler #2
Devlet, asker, polis: Bunlar kimin için var?
Kent uzlaşısı operasyonu silahsızlanmaya çelme

ilginizi çekebilir

senol pers 2 thumb
Demokrasi Gaspına Karşı Kitlesel Muhalefet | Perspektifler #2
JDJadjlj
Devlet, asker, polis: Bunlar kimin için var?
chp-dem-parti-gorusmesi-bitti
Kent uzlaşısı operasyonu silahsızlanmaya çelme