Hayvan meselesi, üzerine yapılan eleştirel çalışmalar hayvan sömürüsünün yoğunlaşmasını kapitalist üretim tarzıyla ilişkilendirme konusunda pratikte hemfikirdir. Ancak Marksistlerin büyük bir çoğunluğu bu tartışmadan habersizdir ve ekososyalizmin kendisi de- hayvan meselesinden hiç bahsetmeyen Uluslararası Ekososyalist Manifesto’da1 da görülebileceği gibi- hayvan istimarına ilişkin çelişkileri dile getirme konusunda oldukça çekingendir.
İnsanlar ve diğer hayvanlar arasındaki ilişkilere dair analizler, Marksist filozof Marco Maurizi’nin “metafizik türcülük karşıtlığı” olarak adlandırdığı, liberal ve postyapısalcı teoriler tarafından hegemonize edilmektedir.2 Maurizi’ye göre bu teoriler hayvanların sistematik olarak sömürülmesine yol açan süreçlerin bütünselliğini göz ardı etmekte ve ahlakileştirmekte, insanı bu toplumsal pratiğin türsel sorumlusu olarak konumlandırmaktadır.
Akademik alanda da hayvanlar için mücadele, kısman liberal ideolojinin baskınlığının, ancak aynı zamanda kapitalist endüstrinin vesayeti altındaki hayvanların içinde bulunduğu aşağılayıcı duruma dair Marksist ihmalkârlığın bir sonucu olarak, burjuva toplumuyla uyum içindeki hareketlere odaklanmaktadır.
Marksizm içindeki “hayvancı” tartışmanın öncülerinden biri, Marxçı çalışmaların antroposentrik (insanmerkezci) karakterini eleştiren Ted Benton’dı.3 Bu eleştiriye karşı savunma olarak, Foster, Stache ve Clark4 ile Saito’nun5 çalışmalarında Marx’ın insan ve doğa arasında kapitalizmin yarattığı metabolik kırılmaya ilk işaret edenlerden biri olduğunun altı çizilmiştir.6
Marx, yerleşik hayat ve insanın doğadan yabancılaşmasının nesnel sonuçları üzerine yazmış olsa da,7 insanlar ve diğer hissedilebilir canlılar arasındaki ilişkiye odaklanan bir çalışma yürütmemişti. Bu Marx’ın, toplumsal yeniden üretimde kadınların ödenmeyen emeğinde olduğu gibi, kapitalizmin ortaya çıkışı ve sürdürülmesindeki belirleyici bir kategoriyi ilk gözden kaçırışı değildi.8
Bununla birlikte Marksist antroposentrizmin, diğer hayvanların aşağılanmasıyla değil, çevresinin ve toplumsallığının dönüştürücüsü olarak insanın tarihsel faaliyetinin merkeziliğiyle ilgili olduğu açıktır. Marx, insan faaliyetini diğer hayvanların içgüdüsel işiyle karşılaştırarak, planlı iş düzeyine yükselttiğinde9, iki faaliyet arasındaki farklılıkları ortaya koyar ve hiçbir zaman insan türünün hayvanlar üzerinde, ikincisinin işinin çoğunlukla anlık olmasından kaynaklı, bir doğal hakkı olduğunu ileri sürmez.
Kısacası, Marx’ın türcü olup olmadığına ilişkin tartışma yersizdir, anakronik olduğu için hayvan kullanımının tarihselliği ile örtüşmesi gerekmemektedir. Tarihsel materyalizm , bir zamanı ve ona görüngüleri onun üretim tarzına ve tarih içinde yoğunlaşmasına dayanarak anlamaya çalışır. Dolayısıyla, Marxçı hayvan çalışmalarının eksikliği, mevcut üretim tarzının en yaygın ve doğallaştırılmış toplumsal pratiklerinden biri olan hayvan sömürüsünün kendisinden daha önemli olmamalıdır.
Marx’ın devasa literatürü, İngiltere’de köylülerin ekinlerinin koyun otlaklarına dönüştürülmesi için sürülmesini anlatırken ya da arıların faaliyeti üzerinden insan emeği ile diğer hayvanların emeği arasındaki farkı açıklamaya çalışırken olduğu gibi, tamamı betimleyi ya da karşılaştırmalı olan çeşitli hayvan atıflarıyla doludur.10 Bununla birlikte, hayvanlara dönük kayıtsız bir anlatının baskın olduğu açıktır. Dönemin düşüncesi Descartes’ın hayvanları saatlere benzeten mekanik materyalizmi11 tarafından hâlâ etkilenmekteydi ve yeni kapitalist düzenin hayvanları cansız mallar olarak kullanmasını meşrulaştırmada temel bir rol oynuyordu.12 Başka bir deyişle, hayvanları hakir gördüğümüz için onları sömürmüyoruz, bilakis, onları sömürdüğümüz için hakir görüyoruz.13
Buna ek olarak, on dokuzuncu yüzyılda ve daha önceki yüzyıllarda hayvanların metalaştırılması bugün bildiğimizden çok daha küçük ölçekte gerçekleşmiş ve teknolojik gelişmeler ve üretim tarzındaki dönüşümler geliştikçe gelişmiştir. Kapitalizm ilerledikçe, hayvanlar artık öncelikli olarak belirli toplumsal yeniden üretim biçimleri (beslenme, çekiş, giyim ve ulaşım vb.) için değil, bunun yerine birikim ve değer toplama amacıyla üretim aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.14 Gıda, ilaç, kozmetik ve moda endüstrileri şu anda en büyük hayvan sömürücüleridir ve birlikte dünyanın önde gelen ekonomik sektörlerinden birini oluşturmaktadırlar. Her yıl milyarlarca hayvanın hapsedilmesinden, işkence görmesinden, sakatlanmasından, cinsel sömürüye maruz kalmasından ve ölümünden sorumludurlar. Sadece tarım sektöründe, hayvan endüstrisi dünya gelirlerinin %40’ından ve arazi kullanımının hâkimiyetinden sorumludur.15
Günümüzde evcil hayvanların refahı konusunda bir fikir birliği vardır. Ahlaki değerlendirme ve tüketim alanına dahil edilen bu hayvanlar – bakıcıları aracılığıyla – kapitalistlerin sahip olduğu hayvanların maruz kaldığı sistematik ve yaygın sömürüye maruz kalmamaktadır. Hatta evcil hayvan bir aile üyesi, evin bir sakini olarak kabul edilmekte, çıkarları normal olarak karşılanmakta, duyguları dikkate alınmakta ve konforu ve güvenliği normal olarak garanti altına alınmakta, hatta yeni bir hane tipi yapılandırılmaktadır. Evsiz hayvanlar da, her zaman objektif olarak mümkün olmasa da, barınmak ve beslenmek için halkın çabalarına güvenmektedir. Ayrıca, evcil hayvanlar genellikle yasalar tarafından istismara karşı korunmaktadır. Öte yandan, endüstri tarafından evcilleştirilen hayvanlar kapitalistler tarafından meta olarak görülmektedir. Canlı ve duyarlı kökenlerinden ve üretimin tüm zararlı süreçlerinden koparılarak işlenmiş ürünler olarak satılırlar. Bu durumda fetişizm, sözde metaların içerdiği tüm emeği bastırarak ve hem görevi öldürmek olan işçiyi hem de tüketiciyi yabancılaştırarak insanlıktan çıkarmakla kalmıyor. Aynı zamanda hayvanları doğal yaşamlarından mahrum bırakarak, duyarlılıklarını yok sayarak, sermaye birikimi amacıyla bir ürüne dönüştürülmek üzere sömürerek ve katlederek onları hayvansızlaştırıyor.
Maruz kaldıkları baskıya direnmek için örgütlenmelerinin imkânsız olması nedeniyle hayvanlar, üretim aracına dönüştürülen doğal kaynaklar olarak ele alınmaktadır. Emek satıcısı ya da tüketicisi olmadıkları için, hayvanlar ekonomik olarak bağımsız bir şekilde burjuva toplumuna entegre olamazlar. Bu fark, onları diğer ezilen gruplara, hatta insanlar arasında en çok ezilenlere kıyasla dezavantajlı bir konuma sokmaktadır; bu gruplar örgütlenebilmekte ve çıkarlarını kolektif olarak talep edebilmektedir.16 Bu fark, insanları kendi kurtuluşlarının öznesi, hayvanları ise kurtuluşun nesnesi yapar.17
Hayvanların özerk içgüdüsü bireysel olarak direnmektir. Bu anlamda, şirketlerin çıkarlarını karşılamak için hayvanlar üzerindeki kontrol burjuva devleti aracılığıyla sağlanmaktadır.18 Kapitalistlerin, hayvanların direnişini ve doğal davranışlarını kontrol altına almak için, acı çekme yeteneklerini göz ardı ederek en aşağılayıcı uygulamalara başvurmalarına izin verilmektedir. Bu uygulamalar, hapsetme ve sakat bırakmayı içermekle birlikte bunlarla sınırlı değildir ve bilim ve hukuk camiası tarafından yaralanma ve ölümü önlemenin meşru yolları olarak kabul edilmektedir.19
Hayvanlara acı çektirmenin, doğal ifadelerini korumak adına cezalandırılıyor olması kendisini hayvanları yaralanmadan korumak yönünde bir etik ölçüt iddiasıyla sunarken aslında gerçek edinilmiş bir mülkün zarar görmesinden kaçınmakla ilgilidir.20 Bu önlemler, doğal olan hayvanlara son derece yapay bir yaşam biçimi dayatarak kapitalist endüstrinin kendisinin neden olduğu bir çatışma durumunu düzeltmeyi amaçlamaktadır. Sonunda aynı hayvanlar, hammaddelerinin ürüne dönüştürülmesi sahibinin çıkarına olduğunda yaralanacak ve öldürülecektir.
Lukács, Marx’ın daha az gelişmiş geçmişe duyulan her romantik yüceltmeyi, bunu nesnel olarak daha üstün gelişmelere karşı kullanmaya yönelik her girişimi daima eleştirdiğini hatırlatır.21 Aynı zamanda yeni doğal koşullara kendiliğinden ve gönülsüz bir biyolojik süreç sonucu adapte olmakla, bir kişinin kendi toplumsal praksisi sonucu adapte olmasının arasındaki devasa farkın altını çizer.22
Bu anlamda insanlar ve diğer hayvanlar arasındaki keşifsel ilişki, geçmişte metabolik bir yoldan gerçekleşmiş, artan nüfusun ihtiyaçlarıyla birleşerek bir sosyal pratiğe evrilmiş ve son yüzyılda kapitalizmin sonsuz kâra dönük özü sebebiyle yıkıcı bir ekonomik pratik hâline gelmiştir. Bu pratik, daha önce hayvanlar aracılığıyla elde ettiğimiz gıda ve diğer kaynakları, onların acı çekmesi ve özerkliklerinin ellerinden alınması pahasına başka yollardan elde etmemizi sağlayacak üretim güçlerinin gelişmesi nedeniyle artık doğal veya tarihsel ihtiyaçlara karşılık gelmemektedir. Modern teknoloji, organik ve sentetik maddelerin üretimi açısından hayvan endüstrisinden daha iyi performans gösterirken, toprak reformu ve kullanımı için sosyal hareketler tarafından önerilen agroekoloji23, toprağın geri kazanımı, biyoçeşitliliğin korunması, toplam üretim ve sonuç olarak gıda kalitesi ile ilgili etkinliği açısından tarım ticaretinden daha iyi performans göstermektedir.24
Malm, belirli toplumsal ilişkilerin türün doğal özellikleriymiş gibi sunulmasının yeni olmadığını belirtmektedir. Belirli bir zaman ve mekana ait belirli bir üretim tarzını tarihsizleştirmek, evrenselleştirmek ve doğallaştırmak, ideolojik meşrulaştırmanın klasik stratejilerinin bir parçasıdır.25 Hiçbir insani toplumsal pratik kendi içinde haklı değildir, çünkü zaten anlık doğal ihtiyaçlardan koparılmış olan insani pratikler tarihsel ve dolayısıyla politiktir. Devrimci praksis, sağduyunun kendiliğindenliğinin üstesinden gelmeyi, bunun yerine eleştirel ve tutarlı bir dünya kavrayışı inşa etmeyi önerir. Üretici güçlerin mevcut gelişme düzeyi, hayvanların acı çekmesi meselesini çözmeyi ve özgürleşme mücadelesine dahil etmeyi düşünmemize olanak tanır; çünkü hayvanlıktan ne kadar uzaklaşırsak ve çevremizi ve toplumsallık biçimimizi değiştirme yeteneğimizi ne kadar geliştirirsek, hayvanlara yönelik barbarca muamele de o kadar geçersiz hale gelir.
Dahası, ekolojik ve toplumsal tahribat açısından hayvan endüstrilerinin akıldışı olduğu kabul edilmelidir. Bu endüstrilerin, dünyayı metalar aracılığıyla değil de özü aracılığıyla anladığımız, ekolojik olarak sürdürülebilir, vegan ve toplumsal olarak planlanmış üretim biçimlerine dönüştürülmesini talep etmek yerinde bir sosyalist talep olacaktır.26
Dolayısıyla Marksist hayvan abolisyonizmii, hayvan sömürüsünün bireysel inisiyatifler yoluyla değil, üretim araçlarının özel mülkiyetinin sona erdirilmesi ve rasyonel bir şekilde yeniden düzenlenmesi yoluyla ortadan kaldırılmasını içerir – o zaman hayvanlar kendi türümüze zarar vermeden üretim ilişkilerinden çıkarılabilir. Ancak Marksizm, burjuva liberal dünya anlayışının bireysel inisiyatifi abartmasını eleştirirken, Lukács’ın da tekrarladığı gibi devrimci gündelik pratik bir karikatüre dönüştürülemez.27 Bu anlamda Angela Davis’in de belirttiği gibi “veganlık devrimci bir perspektifin parçasıdır ”28 ve işçi sınıfının dayanışması ve baskıcı pratikleri doğallıktan çıkarması açısından da önemlidir. Dahası, hayvansal ürünler meselesi sadece bir tüketim meselesi değildir, zira bu tür ürünler, içinde bulundukları siyasi ve ekonomik sistemden bağımsız olarak, üretimlerine içkin şiddet nedeniyle başlı başına sorunludur.
Ayrıca, hiçbir hayvana zarar vermeden saygın bir şekilde yaşamanın mümkün olduğuna dair somut örneklerle işçi sınıfı arasında verimli tartışmalar ve diyaloglar yaratılabilir. Kapitalist üretim tarzıyla insanların, diğer hayvanların ve doğal çevrenin refahı arasındaki çelişkilerin algılanış biçimini yumuşatmak Marksistlerin işi değildir. Markisitlerin rolü aksine, bu çelişkileri ve bunların gündelik hayattaki algılanışlarının altını çizerek ve açığa kavuşturarak çalışan insanların kendilerine dönmelerini sağlamaktır. Hayvanlar insan olmadıkları için bizim sınıfımızın bir parçası değillerse, egemen sınıfın parçası da değiller ve ister sömürü, ister özgürlükten yoksun bırakma, ister metalaştırma açısından olsun, bizimle onlardan çok daha fazla ortak noktaları var. Engels’in öngördüğü proleter ahlakın29 bir gelişimi olarak komünist ahlak, ancak her türlü baskının reddi üzerine inşa edilebilir.30 Dolayısıyla, mevcut üretim ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda, hayvan sömürüsünü reddetmeli, hayvanların özgürleşmesi için verilen mücadeleyi insanların özgürleşmesi için verilen mücadeleye dahil etmeliyiz, zira hayvanlara acı çektiren endüstriyel uygulamalar için burjuva ahlakçılığından başka hiçbir gerekçelendirme yoktur.
Hayvanlar Marksist -politik- anlamda özgürlüğün tadını çıkarma yeteneğinden yoksun oldukları için, toplumsal üretim ilişkilerine katkıda bulunamazlar ve hissedebilen canlılar oldukları için, onlara yalnızca insan emeğinin nesneleri olarak muamele edilmemelidir. Bununla birlikte, doğal varlıklar olarak temel hakları olan doğanın özgürlüğünden yararlanabilirler. Devrimci praksisin taahhüdü, baskıya dayalı geleneklere tapınmak değil, yeniyi inşa etmektir. Marx’ın gençliğinde Thomas Müntzer’den alıntılayarak yazdığı gibi: “mahlukat da özgürleşmek zorunda”.31
Malla Costa
Not: Lavra Palavra’da Portekizce yayımlanan bu yazı, https://animalliberationcurrents.com/marxism-and-the-animal-question/ adresindeki İngilizcesinden Can Irmak Özinanır tarafından çevrildi.
1 Lowy, Michael, O Que é o Ecossocialismo?, 2. ed, p. 103. São Paulo: Cortez, 2014
2 Bundnis Marximus und Tierbefreiung, “18 Theses on Marxism and Animal Liberation”, Monthly Review Online, 2018. Accessed July 28, 2019. https://mronline.org/2018/08/28/18-theses-on-marxism-and-animal-liberation/
3 Benton, Ted, “Humanism = Speciesism? Marx on Humans and Animals”, Radical Philosophy, n. 50, p 4, 1988.
4 Foster, John Bellamy; Clark, Brett; Stache, Christian, “Marx and the Critique of Alienated Speciesism: Replies to Benton”, Monthly Review, 2019. Accessed May 30, 2019. https://monthlyreview.org/2019/05/01/marx-and-the-critique-of-alienated-speciesism/
5 Saito, Kohei, Karl Marx’s Ecosocialism: Capitalism, Nature and the Unfinished Critique of Political Economy, New York: Monthly Review Press, 2017, p 26.
6 Marx, Karl, O Capital: Crítica da Economia Política – Livro 3: O Processo Global da Produção Capitalista, 1. ed., p. 873. São Paulo: Boitempo, 2017.
7 Marx, Karl. O Capital: Crítica da Economia Política – Livro 1: O Processo de Produção do Capital, 2. ed., p. 573. São Paulo: Boitempo, 2017.
8 Federici, Silvia, Calibã e a Bruxa: Mulheres, Corpo e Acumulação Primitiva, p. 12. São Paulo: Editora Elefante, 2017.
9 Marx, Karl, O Capital: Crítica da Economia Política, Livro 1: O Processo de Produção do Capital, 2nd ed., p. 255. São Paulo: Boitempo, 2017
10 Marx, Karl, O Capital: Crítica da Economia Política – Livro 1: O Processo de Produção do Capital, 2. ed., p. 255. São Paulo: Boitempo, 2017.
11 Descartes, René, Discurso do Método, p. 98. Porto Alegre: L&PM, 2009.
12 Thomas, Keith, O Homem e o Mundo Natural: Mudanças de Atitude em Relação às Plantas e aos Animais (1500 – 1800), p. 45. São Paulo: Companhia das Letras, 2010.
13 Maurizi, Marco, Al di là Della Natura. Gli Animali, il Capitale e la Libertà, p. 23. Aprilia: Novalogos, 2011
14 Thomas, Keith, O Homem e o Mundo Natural: Mudanças de Atitude em Relação às Plantas e aos Animais (1500 – 1800), p. 30. São Paulo: Companhia das Letras, 2010.
15 U.N. Food and Agriculture Organization, World Agriculture: Towards 2015/2030 – An FAO Perspective, p. 20, 158. London: Earthscan Publications Ltd, 2003.
16 Stache, Christian, “On the Origins of Animalist Marxism: rereading Ted Benton and the Economic and Philosophic Manuscripts of 1844”, Monthly Review, 2018. Accessed June 20, 2019 from: https://monthlyreview.org/2018/12/01/on-the-origins-of-animalist-marxism/
17 Bundnis Marximus und Tierbefreiung, “18 Theses on Marxism and Animal Liberation”, Monthly Review Online, 2018. Accessed July 28, 2019 from: https://mronline.org/2018/08/28/18-theses-on-marxism-and-animal-liberation/
18 Marx, Karl; Engels, Friedrich. A Ideologia Alemã. 8 ed., p. 98. São Paulo: Hucitec, 1991
19 Souza, Robson Fernando de, Direitos Animais e Veganismo: Consciência com Esperança. pp. 38, 39, 41, 44, 45, 98, 103, 104, 105, 106. Recife: Edição do autor, 2017.
20 Souza, ibid, p. 17, 18, 38, 104, 105. Recife: Edição do autor, 2017.
21 Lukacs, Gyorgy, Para Uma Ontologia do ser Social, Vol I, p. 350. São Paulo: Boitempo, 2012.
22 Lukacs, Gyorgy, Para Uma Ontologia do ser Social, Vol 2, (1st ed.), p. 204. São Paulo: Boitempo, 2013.
23 Kilson, Alan, A Terra Não é Mercadoria! Juventude Sem Terra e Agroecologia, MST, 2018. Accessed August 30, 2019 from: https://mst.org.br/2019/08/23/a-terra-nao-e-mercadoria-juventude-sem-terra-e-agroecologia/
24 Goncalves, André Luiz, “Agricultura Ecológica no Semiárido de Pernambuco: Caminhos Para a Construção de Sistemas Alimentares Sustentáveis”, Brasília: VI Congresso Latino-Americano de Agroecologia, 2017. Accessed August 30, 2019 from: http://cadernos.aba-agroecologia.org.br/index.php/cadernos/article/view/342/1304
25 Malm, Andreas, “The Anthropocene Myth”, Jacobin Magazine, 2015. Accessed June 20, 2019 from: https://www.jacobinmag.com/2015/03/anthropocene-capitalism-climate-change
26 Bundnis Marximus und Tierbefreiung, “18 theses on Marxism and Animal Liberation”, Monthly Review Online, 2018. Accessed July 28, 2019 from: https://mronline.org/2018/08/28/18-theses-on-marxism-and-animal-liberation/
27 Lukacs, Gyorgy, Para Uma Ontologia do ser Social, 2. (1st ed.), p. 278. São Paulo: Boitempo, 2013.
28 Davis, Angela, “Interview with Grace Lee Boggs”, YouTube: Ben Britten, 2016. Accessed August 27, 2019 from: https://www.youtube.com/watch?v=jBqC-E8EDeA&t=79s
29 Engels, Friedrich, Anti-Dühring : a Revolução da Ciência Segundo o Senhor Eugen Dühring, 1st ed., p. 125. São Paulo: Boitempo, 2015
30 Kolbanoski, V., Communist Morality, p. 16. Sidney: Current Book Distributor, 1947.
31 Marx, Karl, On the Jewish Question, Marx and Engels Collected Works, vol. 3, p. 172. London: Lawrence & Wishart, 2010.
i Çevirenin notu: Abolisyonizm, köleliğin ortadan kaldırılması için uğraşan özgürleşmeci akım.