Sendikalar, her şeyden ama her şeyden önce işçi sınıfının patronlarla pazarlık yapmasının aracıdır. Dolayısıyla sendika aslında devrimin değil, kapitalizm içinde işçilerin koşullarının düzeltilmesi için var olan bir yapıdır. Elbette sendikalar tarihsel olarak bizzat işçilerin kendileri tarafından kurulmuştur. Tam da bu yüzden sosyalistler sendikaları “sistem içi bir araç” ilan edip sendikalara sırtlarını dönemezler. En kötü sendika bile işçileri kolektif bir şekilde bünyesinde barındırdığı için mücadele potansiyeli taşır. Tabanda bir araya gelen işçiler Lenin’in tabiriyle en kötü sendikayı bile mücadele etmeye zorlayabilir.
Sendikal hareketin temel sorunu sendika bürokrasisinin varlığıdır. “Solcu” sendikalar bile bürokrasi sorununa sahiptir.
Sendikal bürokrasi işçilerin dostu mu?
Sendikal bürokrasi işçi sınıfının dostu numarası yapar. İşçilerin yaşam şartlarına olan öfkesi karşısında sendika bürokratları hükümete, patronlara karşı sert çıkışlar yaparak işçilerin liderliğini kazanırlar. Ancak çoğu zaman bu liderliği, işçilerin kendi eylemlerine gerek olmadığı yönünde manipüle ederek, en iyi şartları kendi görüşmeleri aracılığıyla yaratabilecekleri izlenimi yaratırlar. Sendika başkanlarının mitinglerde işçilere seslenirken en sert konuşmaları yapmaları tesadüf değildir, gerçekten de örneğini binlerce kere gördüğümüz gibi sendika bürokratları bu mitingleri işçilerin coşkuyla katıldığı şovlar hâline getirmekte çok mahirdirler. Bu şovlar aslen işçilerin öfkesini yumuşatmaya, mücadele azminde olan işçileri sakinleştirmeye dönüktür. Sendika bürokratları işçileri mücadeleden uzaklaştırmakta burjuvazinin en iyi dostlarıdır çünkü emekten yana kişiler maskesi takarlar.
Dolayısıyla sendikal bürokrasi bırakalım devrimi, kendi asli görevlerine dahi ihanet içindedir. Lenin bunu şöyle açıklar:
“Öncelikle, mesleki dar kafalılıkla sınırlanmış, onları kitlelerden koparan bürokratik aygıt tarafından eli kolu bağlanmış ve oportünist liderleri tarafından yoldan çıkarılmış olan vasıflı ve iyi ücretli işçilerin ihtiyacını karşılayan sendikalar, sadece toplumsal devrim davasına değil, kendi üyelerinin yaşam koşullarının düzeltilmesi davasına da ihanet etmişlerdir.”
Peki, sendika liderliklerinin kötülüğü sebebiyle sosyalistler bu sendikaları terk etme ve önemsizleştirme lüksüne sahip midir?
Bunun cevabı sosyalist gelenek içinde net bir ‘hayır’dır.
Sendikanın içinde, bürokrasinin karşısında
Sendika bürokratları, sınıf mücadelesi içinde işçi sınıfı doğrudan patronları hedef almaya başladığında artık işçi sınıfını kontrol etmeyi beceremez. Bu sebeple radikalleşen işçi hareketleri sendika bürokratlarının korkulu rüyasıdır. Bu tür durumlarda bürokratlar en mücadeleci işçileri sendikadan tasfiye etmeye çalışmak da dahil hareketi durdurmak için çok türlü adımlar atarlar. Patronlar ve devlet açısından sendika bürokratları bu gibi durumlarda en yakın müttefiklerdir. Ancak sendikaların işçi örgütleri olması sebebiyle doğası gereği bürokratlar bu durumlarda çok tedirgin olurlar çünkü tabandaki baskı ile devlet ve patronlardan gelen baskı arasında sıkışıp kalırlar.
İşçi hareketinin aşağıdan ve yığınsal eylemi sendikal bürokrasiyi aşmanın panzehiridir. İşçiler iş yerlerinde, fabrikalarda kendi grev komitelerini kurmaya başladıklarında hareketin rengi bütünüyle değişir, artık iktidar bürokratlarda değil işçilerin kendisindedir. Tam da bu sebeple sosyalistlerin sendikaları terk etmeyi bir an bile akıllarına getirmemeleri gerekir. Lenin’in dediği gibi:
“Sendika bürokrasisinin karşı devrimci eğilimleriyle mücadele etmeyi ve proletaryanın kendiliğinden gelişen doğrudan eylemlerini desteklemeyi amaçlayan iş yeri komiteleri ve fabrika komiteleri gibi fabrika örgütlerinin -ister sendikaların bir parçası olsun isterse sendikaların dışında olsun- olduğu yerde komünistler, bu örgütleri şüphesiz tüm güçleriyle desteklemelidirler. Ama devrimci sendikaları desteklemek, komünistlerin, mayalanma hâlinde olan ve sınıf mücadelesini savunma doğrultusunda yol alan oportünist sendikaları terk etmeleri anlamına gelmez.”
Sendikaların tabanında örgütlenmek
Sosyalistlerin işi Türkiye solunda sık sık örneklerine rastlandığı gibi sendika liderliklerini ele geçirmek, sendikaları yukarıdan kızıllaştırmaya çalışmak değil tam da sendikal bürokrasiyi aşabilecek olan taban örgütlerinde bir araya gelmektir. Sosyalistler, sınıf mücadelesi içinde tabandaki en militan işçiler olmak ve en militan işçilerle beraber örgütlenmek zorundadır.
Tabandaki işçilerle yan yana gelebilecek kanalları yaratmak, iş yerlerinde birebir örgütlenmek sosyalistlerin en önde gelen görevlerindendir ancak sosyalistlerin işi elbette salt sendikacılık yapmak değildir. Sosyalistler, bir yandan en mücadeleci işçilerle beraber örgütlenirken, bu işçileri sosyalist fikirlere kazanmak, sistemin tüm veçhelerine karşı mücadeleye çağırmak, işçi sınıfı içindeki egemen fikirleri geriletmeye çalışmak zorundadır. Dolayısıyla ırkçılıkla, cinsiyetçilikle, LGBTİ+fobiyle mücadele etmek sendikal mücadelenin dışında değildir, bilakis sendikalarda örgütlenen sosyalistlerin yapması gereken en önemli işlerdendir.
Silkele işçi, düşecekler
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki grevin gösterdiği gibi işçiler harekete geçtiklerinde toplumun çok önemli bir kesimini harekete geçirme potansiyeline sahiptir. Aynı zamanda yine aynı grevin gösterdiği gibi bu hareketler işçi sınıfının dostu rolü yapan bürokratların ve politikacıların maskesini düşürme konusunda birebirdir. Günümüz
Türkiye’sinde sendikalar bölük pörçük ve çok parçalı ancak bu durumda bile hâlen değişimin anahtarını elinde tutanlar, işçiler.
Son aylarda CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun önce gözaltına alınıp sonra tutuklanmasıyla başlayan eylemlerde pek çok adalet talebi dile getirildi. Bu eylemler CHP’nin sınırlarını aşma potansiyeline sahip olduğunu çoktan gösterdi ancak başarıya ulaşmasının temel yolu “tüketimden gelen güç” değil üretimden gelen gücün kullanılması, işçilerin genel greve gitmesidir.
Bir zamanlar kitlesel işçi eylemlerinde harekete geçen işçiler sendika başkanlarına “Silkele başkan, düşecekler” diye bağırırlardı. Asıl olan ise şudur: Silkele işçi, düşecekler!
Can Irmak Özinanır