Search
Close this search box.

Marksizm 101 – Kadın özgürlüğü ve sosyalizm

Kadınların özgürlük mücadelesi sınıf mücadelesinden neden ayrı düşünülemez?

Kalemim elverdiğince bu konuyu açmaya çalışacağım. Konunun kendisine dair bir şeyler karalamadan önce de bir tavsiyede bulunmak isterim, ailenin tarih boyunca nasıl değiştiğini, özel mülkiyet kavramının nasıl ortaya çıktığını ve devletin nasıl doğduğunu anlatan Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” kitabını okumamış olanlara tavsiye ederim. Kadının mülkiyet ilişkileri aracılığıyla nasıl baskılandığının da anlaşılması açısından çarpıcı bir kitap.

Evrim teorisine göre ilk insanın evrimi yaklaşık 200.000 – 300.000 yıl öncesine dayanır. Avcı-toplayıcı dönemde insanlar genel olarak kabuklu ya da kabuksuz yemişlerle ve köklerle beslenir. Bu dönemde klanlar halinde yaşanır, ortak bir üretim vardır ve dolayısıyla mülkiyet de ortaktır. Kadının bu dönemdeki konumu erkekle eşittir, söz hakkı vardır ve sosyal hayatın içerisinde aktif bir şekilde rol alır, avcılık yapar. Ateşin, etleri pişirmek için kullanılmaya başlanması ve alet yapımı ile beslenme biçimleri zamanla değişir, balıkçılık yapılmaya başlanır. Bu sayede insanlar iklim ve yer sınırlamalarından kurtulmaya ve göç edebilmeye başlar. Av bulabilmenin ve avlanma sonucu karınlarını doyurabilmenin hâlâ her seferinde kesin başarıyla sonuçlanmadığı bir dönemdir. Ok ve yayın da bulunmasıyla işler biraz daha rastlantısallıktan çıkmaya başlar.

Konuyu uzmanlarına bırakıp hızlanmam gerekirse, zamanla insan denen varlık toplayıcılık ve avcılığın yanı sıra bitki ekmeye ve kendilerini hem diğer yırtıcılardan hem de farklı klanlardan korumaları için ya da etinden ve sütünden yararlanmak için bazı hayvanları evcilleştirmeye başlar. Elbette süreç, insanlık tarihi boyunca tüm toplumlarda aynı anda eşit bir hızda ilerlememiştir, bazı topluluklar daha yavaş, bazıları daha hızlı gelişim göstermiştir. Tüm bu süreçte çoklu veya toplu evliliklerin de hayatın bir parçası olduğunu vurgulamak gerekir. Bir kadının veya bir erkeğin birden fazla eşi olabildiği gibi, birden fazla kadının ve erkeğin grup halinde evli olduklarını söyleyebiliriz.

Zamanla toprağı ekme ve hayvancılık konusunda gelişildikçe ve daha fazla ürün elde ettikçe, sürekli yer değiştirme gereksinimleri ortadan kalkar. Yavaş yavaş yerleşik hayata geçiş ortaya çıkar. Yerleşik hayata geçiş ve hayvanların yardımıyla toprağı ekmenin sonucunda, artık karınlarını doyurmakla kalmayıp, artı değer de elde etmeye başlarlar. Bu dönemden itibaren, zamanında avcılık yapabilen kadının, ev işleri ve çocuklarla ilgilendiği, erkeğin ise ev dışındaki işlerle uğraştığı dönem başlar. Zamanla artı değerin artması, ellerinde bulunan bu fazla ürünlerin depolanması ve hatta klanlar arası takas edilmesi başlar. Artı değerin nasıl korunacağı, bölüştürüleceği ise din adamları, yani erkekler tarafından planlanır, tapınaklar artı değerin muhafazası için kullanılır. Artı değer üzerinden özel mülkiyetin doğması ile birlikte, miras kavramı da ortaya çıkar ve artık soyun, özel mülkiyeti elinde tutan erkek üzerinden ilerlediği dönem başlar, tek eşli evliliğe geçilir. Üretim fazlasının belirli kişilerin elinde toplanması özel mülkiyeti doğurur, biriken ürünlerin depolanması ve takas edilmesi süreçleriyle ilgilenen erkeklerin elinde güç birikir ve zamanla ilkel komünal toplumdan sınıflı topluma geçiş yaşanır. Bu dönemden itibaren artık kadın özgürlüğünü yitirir, söz hakkı elinden alınır, evin içinde ev içi emek ve çocuk, yaşlı ve hasta bakımından sorumlu tutulur. Komünal dönemde aktif rol oynayan ve erkekle eşit konumda olan kadın, üretimden koparılarak ev içi emeğe hapsedilir ve ücretsiz emeği sömürülür.

Kapitalizm ise bu ataerkil yapıyı pekiştirir. “Aile içinde erkek burjuvadır, kadın proletarya rolünü oynar” der Engels “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” kitabında (bkz. Sol Yayınları, Onikinci Baskı, Sf.87).

Kapitalizmin, ataerkil yapıyı pekiştirmesinin çeşitli sebepleri vardır. İlk olarak kadının ücretsiz ev içi emeğinden bahsedebiliriz. Kapitalizm, varlığını işçi sınıfının sömürüsü üzerine inşa eder. Zamanla, işçi sınıfının çalışmasının sürdürülebilir hale getirilmesi için sağlıklı kalması gerektiğini kavramıştır, ancak hem devlet hem de sermaye bunu sağlamak için gerekli olan bazı masraflardan kaçınmak ister. İşçi sınıfının hayatta kalabilmesi için ücretsiz çamaşırhaneler, yemekhaneler, yaşlı bakım evleri, hastaneler ya da kreşler açmak yerine yemek, temel bakım, temizlik, çocuk – hasta ve yaşlı bakımı gibi masrafları kadının üstüne yıkar. Böylece sermaye sahipleri işçilere daha düşük ücretler verebilirler, çünkü işçiye masraf oluşturacak çoğu hizmet kadın tarafından karşılanır.

Kadına yüklenen bu ev içi roller sebebiyle, kadın daha ucuz işgücü olarak konumlanır. Ev işleriyle uğraşması, evin diğer fertleriyle ilgilenmesi gerektiği için part-time ya da daha esnek saatli, güvencesiz işlere ya da hizmet sektörüne itilir. Kadının emeğinin daha ucuz olması, sermaye için de kârlıdır. Elbette tam zamanlı iyi işlerde çalışan kadınlar da vardır ancak hâlâ dünyanın pek çok yerinde kadınlara eşit imkanlar sağlanmamaktadır ve kadınlar erkeklerle yaptıkları aynı işler için, erkeklerin aldığı ücreti alamazlar. Yani eşit işe eşit ücret alamama sorunu vardır. Kadınlara işe alım sürecinde, evlilik düşünüp düşünmediği, ne zaman çocuk yapmayı planladığı vs gibi erkeklere sorulmayan soruların sorulması da yine kadının iş hayatına biçilen konumuna dair bir kanıttır.

Aile, devletin en küçük yapı taşıdır, toplumu kontrol altında tutmanın en temel birimidir. Toplumsal roller, kutsal aile, namuslu kadın gibi roller üzerinden kurulan düzenin yıkılmasını engeller. Bu cinsiyetçi normları ve kapitalist değerleri medya, popüler kültür ve reklamlar üzerinden üretir ve pekiştirir; ayrıca tüketimi de arttırarak büyük pazarların devamını sağlar. Yine toplumsal roller sayesinde kadını anne olmaya teşvik eder, toplumun yaşlanmasını istemez, sürekli çalışacak yeni iş gücüne ihtiyaç duyar, doğum oranının artmasını sağlar. Yani işçi sınıfının yeniden üretilmesi için, aile ve kadın elzemdir. Bu yüzden, “en az 3 çocuk” der ve kürtaj hakkını engellemek ister.

Kadının da işçiler gibi tüm zincirlerinden kurtularak özgürleşebilmesi, erkeklerle eşit haklara sahip olabilmesi, ev içi emeğin kolektifleştirilmesi, kamusal alanda var olup söz sahibi olabilmesi için kadın mücadelesi sosyalizm mücadelesiyle birlikte ele alınmalıdır ve var olan kapitalist sistem tümüyle alaşağı edilip, yok edilmelidir.

Dila Ak

(Sosyalist İşçi)

son yazıları

İş kazası değil ırkçı cinayet
Aile Yılı safsatası
Nourtani’nin hesabı sorulacak

ilginizi çekebilir

istanbul-da-boykot-yuruyus-miting-gunu
Öğrenci ve kitle hareketi içerisindeki faşizmin önlenebilir yükselişi
senol pers 2 thumb
Demokrasi Gaspına Karşı Kitlesel Muhalefet | Perspektifler #2
JDJadjlj
Devlet, asker, polis: Bunlar kimin için var?