Son KHK’nin 121. maddesi tartışma ve tepki yarattı. Hukukçular, bazı sivillerin eylemlerinin cezasız bırakılmasının, ırkçı saldırıları ve devlet adına işlenecek suçları teşvik edeceğini söylüyor.
KHK’nin 121’inci maddesinde “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/07/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır” deniliyor.
Bahsi geçen 37. maddenin 1. fıkrasında ise şu ifadeler yer alıyor:
“15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”
15 Temmuz gecesi İstanbul’da köprüde ve başka yerlerde darbecilere direniş sırasında gerçekleşen olaylarla ilgili olan madde “bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılmasından” bahsederek, belirli zaman diliminden çıkartılıyor, muğlak ve genel bir hale getiriliyor.
Hükümetin her türden muhafeleti darbeci ilan ettiği bir ortamda, barış isteyen akademisyenleri “oluk oluk kan akıtmakla” tehdit eden “sivil” Sedat Peker ya da Kürtlere linç ve saldırı tertipleyen ırkçılar, devlet adına suç işleyen çeteler bu cezasızlıktan mı yararlanacak?
Altıparmak: Linç eylemlerini meşrulaştırma riski taşıyor
Ankara Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, bu maddenin, 15 Temmuz gecesi 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde gerçekleşen linç olayları ya da başka olayları kapsadığını, ancak “diğer terör olayları” kavramının “son derece tehlikeli olduğunu” ve “sivil linç eylemini tamamen ceza hukuku kapsamından çıkarmak ve meşru kılmak riski taşıdığını” söylüyor.
BBC’nin haberine göre Altıparmak, “Normalde bir kişi bir kişiyi öldürdüğünde, bu öldürme suçuna öngörülen ceza kanunu hükümlerine tabi. Bu kişinin hukuka uygunluk sebeplerinden yararlanıp yararlanmayacağı da öyle. Ne demek istiyorum bundan, meşru savunma… Siz kendinizi savunmak için bir kişiyi öldürüyorsanız ve sizin kendinizi savunmanız saldırıyla orantılıysa, ceza alamazsınız. Ama şimdi burada şöyle bir durum var: ‘Terör eylemine karışmıştır, ben ona saldırdım, öldürdüm.’ Bakın burada meşru müdafaa ya da başka herhangi bir hukuka uygunluk sebebinden bahsetmiyoruz, kişinin oradaki algısından bahsediyoruz. Siz eğer bu şekilde hareket ettiğinizi gösterebilirseniz, hata bile etmiş olsanız, artık ceza almayacaksınız demektir bu” diyor.
İlkiz: Olağanüstü hâl ilanı gerekçesine aykırı
Avukat Fikret İlkiz ise zaten 8 Kasım 2016 tarihli, 6755 sayılı kanunun 37. maddesinin 1. fıkrasının Anayasa’nın 15’inci maddesine ve OHAL ilan etme gerekçesine aykırı olduğunu, şimdi resmi olmayan kişiler için de cezasızlık getirilmesinin aynı şekilde olağanüstü hâl kavramına aykırı olduğunu söylüyor.
“Bu şekilde getirilen bir cezasızlık, OHAL’deki KHK ile kabul edilemez, çünkü sonuç olarak, daha sonradan geriye dönük bu şekilde bir düzenleme yapılamaz” diyor.
Altıparmak da bu maddenin eğer KHK ile düzenlenmemiş olsaydı, Anayasa’ya ve insan hakları sözleşmelerine aykırı olacağını söylüyor, ama Anayasa Mahkemesi’nin KHK’lerin denetlenemeyeceğine ilişkin kararını hatırlatıyor.
OHAL’in kalkması durumunda bu kişiler hakkında yargı yolunun açılıp açılamayacağı konusunda ise Altıparmak, olağanüstü hâl döneminde yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameler’e, OHAL kalktığı halde ne olacağınının hâlâ bilinmediğini söylüyor:
“Olağanüstü hâl kalktıktan sonra KHK’ler kanunlaşırsa, hâlâ daha yürürlükte olduğu için yargılanan, soruşturulan kişiler diyecekler ki, böyle bir hüküm var. Ama o zaman diyebileceksiniz ki ‘Bu Anayasa’ya aykırı’ ya da en azından kanunlaştığı anda, Meclis’teki partiler, ana muhalefet partisi ya da 110 milletvekili, bunun Anayasa’ya aykırılığı ve üstüne üstlük yürürlüğün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilirler.”
Altıparmak, şu an KHK’lerin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyeceği için de mağdurlara Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne doğrudan başvuru yolunun açılması gerektiğini söylüyor.
12 Eylül benzetmesi
Avukat İlkiz ise bu maddenin, Kenan Evren cumhurbaşkanı seçilirken askeri yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddeye benzerliğine dikkat çekiyor.
İlkiz şöyle konuşuyor:
“12 Eylül’de 1982 Anayasası kabul edildiği zaman, 12 Eylül rejimi ile ilgili olmak üzere geçici madde konmuştu Anayasa’ya, 15’inci maddeyle. 12 Eylül rejiminin Milli Güvenlik Konseyi için bir cezasızlık öneriliyordu. Bu eylemler nedeniyle haklarında hukuki, idari, cezai işlem yapılamaz” şeklinde kabul edilmişti. Şimdi bu, biraz da bunun tekrarı niteliğinde. 1980 sonrası ve 1982 Anayasası’nın kabulünden sonra, bir kanun bile yapıldı ve o kanunda da Milli Güvenlik Konseyi, ondan sonra oluşan Bakanlar Kurulu hakkında, aynı şekilde ‘hukuki, mali, idari, cezai sorumluluk olmaz’ deniyordu. Ancak 30-40 yıl sonra bunlar kaldırılabildi. Bunun benzeri de aynı şekilde getirilmiş oluyor.”