Bu müdahaleyle siyasal alan, iktidarın keyfine göre ve istediği derecede kısıtlanabilir.
Bu müdahale, iktidarın, “Siz istediğinize oy verin, kimi seçerseniz seçin, siz seçersiniz, biz devlet olmaktan aldığımız güçle indiririz” mesajı vermesi anlamına gelir.
Gecesini gündüzüne katan, en temel demokratik hakkını kullanarak seçim kampanyası yapan, bildiriler dağıtan, toplantılar, ev toplantıları, kahve toplantıları, mitingler, basın açıklamaları, cami-cemevi-kilise ziyaretleri yaparak kampanyasını sürdüren, aylarca seçilmek için mücadele eden adaylar, bir minik kararnameyle görevden alınıyorlar.
Bu, bölgedeki tüm belediye başkanlarının apaçık bir şekilde tehdit edilmesi anlamına gelmektedir.
Demokrasiye tahammülsüzlüğün apaçık bir göstergesidir.
Gerçek dışı iddialar
Görevden alınan belediye başkanlarının belediye kaynaklarını “dağa yolladığı” hem Cumhurbaşkanı hem de çeşitli “medya” mensupları tarafından görevden almayı meşrulaştıran ana iddia olarak kullanılıyor.
Oysa, hiçbir belediyede, görevden alınan belediye başkanlarının ardından yapılan hesap incelemelerinde her hangi bir usulsüzlük, yasadışı bir harcama, bir yolsuzluk ya da illegal örgütlere para yardımı gibi bir olguya rastlanmadı.
Bu, kitlelerde görevden alınan belediye başkanları hakkında “yapmışlardır bir yolsuzluk” algısını oluşturmak için kullanılan ama gerçek dışı bir iddia.
Gerçekler
Gerçekler ise bambaşka. Hiçbir yolsuzluklarına rastlanmayan belediye başkanlarının yerine atanan kayyumlar ise görev yaptıkları belediyeleri kelimenin tam anlamıyla hem yapısal hem de mali açıdan dağıtmışlar. Yerine kayyum atanan Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Bedia Özgökçe Ertan haksızlıkları protesto ettikleri ve 24 Ağustos’ta yaptıkları basın açıklamasında şunları söyledi: “1.2 milyar TL’lik borçla belediyeleri aldık. Bu enkaz içinde 4 aydır karşılaştığımız manzara yolsuzluk, usulsüzlük ve haksızlıktan başka bir şey değildir. Bunları savcılıklara bildirdik. Halk bunun hesabını meşru zeminde sormaya devam edecektir” diye konuştu. Kayyumların belli kesimlere rant sağladığını kaydeden Özgökçe, “48 bin TL’ye yemek takımı almak suçtur. Protokol teknesini 638 bin TL’ye tadilattan geçirerek sadece ‘Altın günü’ olarak kullanmak suçtur. Aynı gün içerisinde 3 tane 2 milyonluk, 3 milyonluk, 5 milyonluk doğrudan temin ihalesi yapılamaz, yasa gereği suçtur. Bunların teşhirini yapıyorduk. Halka kayyum döneminde verilen tahribat anlatacağımızın çok daha fazlasıdır.”
Ahmet Türk de HDP’li başkanların belediye kaynaklarını çarçur ettiği iddiasına şöyle yanıt vermişti: “Belediye bakkal dükkanı değil. İşçilerin ve memurların paraları kuruşuna kadar banka hesaplarına yatırılmış ve bankalardan paralarını almışlar. Kayıtlar ortada. Buna rağmen eğer bir iktidar yalan söyleme ihtiyacı duyuyorsa ‘vay Türkiye’nin haline’ demekten başka söylenecek bir şey yok. Mali Hizmetler ödeme yapacak. Nereden nereye para aktaracağız? Ne yaparsanız yapın ama iftira atmayın. İftiralarla bu işi götürmeyin. Hukuksuzluk yaptınız. Kürtleri sindirmeye çalıştınız. Kürtlerin siyaset yapmasını engellemek için her şeyi yaptınız. Ama iftira atmayın. İftiralarla yönetilen bir siyaset bu ülkeye ne getirir.”
Terörle iltisaklı mı?
Yerine kayyum atanan başkanların bazı davalarda yargılanması, iktidar tarafından sanki bu davalar sonuçlanmış ve başkanlar ceza almış gibi sunuluyor. Oysa, hemen 31 Mart seçimlerinden sonra İçişleri Bakanlığı’nın harekete geçtiği ortaya çıktı. Eski Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar’ın paylaştığı belgeye göre; İçişleri Bakanlığı’nın Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı’yı görevden almasına yönelik gönderdiği yazıda 1 Nisan tarihi yer alıyor. Yani kayyum atama hazırlığı 31 Mart seçimlerinden bir gün sonra başlamış. İçişleri Bakanlığı, Yüksek Seçim Kurulu’nun seçimlere katılmasında hiçbir sakınca görmediği siyasetçiler hakkında, siyasi görüşünü öne sürüp, bundan bir suç ve suçlu yaratarak belediye başkanlarını görevden alma sürecini başlatmış.
Demokrasi kazanacak!
OHAL karanlığında bu tür adımları atmak daha kolaydı. Fakat şimdi, AKP’nin gerileme içinde olduğu, insanların OHAL karanlığından çıkış için cesaretlendiği, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin ardından, “Ben yaptım, oldu” politikasının kazanması o kadar kolay değil. Kayyum atandığı günden beri, bu şehirlerde, belediyelerin önlerinde mücadele sürüyor.
Mücadele yalanların ömrünün daha da kısalmasını sağlayacak.
(Sosyalist İşçi)