Kabare Cumhuriyeti: Güncel siyaset hicivle yorumlanırken

Fikirtepe’de üç yıl önce kurulan Kadıköy Sanat Merkezi, bu sezonda Kabare Cumhuriyeti üst başlığında, kısa kabare oyunlarını sahneye koymaya başladı. Her temsilde sahnelenen üç oyunla, hayali Kabare Cumhuriyeti’nde gerçekleşen olaylar eşliğinde, güncel siyaset ve gündeme ilişkin olaylar incelikli bir hiciv ile yorumlanıyor.

Fikirtepe’de üç yıl önce kurulan Kadıköy Sanat Merkezi, bu sezonda Kabare Cumhuriyeti üst başlığında, kısa kabare oyunlarını sahneye koymaya başladı. Her temsilde sahnelenen üç oyunla, hayali Kabare Cumhuriyeti’nde gerçekleşen olaylar eşliğinde, güncel siyaset ve gündeme ilişkin olaylar incelikli bir hiciv ile yorumlanıyor. Avaşin Yorulmaz’ın yazıp yönettiği Milli Aşk Müdürlüğü, Kiralık Monak, Dış Güçler, Huriye Whatsapp Gruplarına Karşı ve Suç ve Feza oyunları ile Fikret Bekler’in yazıp Avaşin Yorulmaz’ın yönettiği Din, İman, Yoga ve Ne Siyaset Ne Futbol oyunlarının sahnelendiği Kabare Cumhuriyeti 1 ve 2 temsillerinin ardından, oyun yazarı ve yönetmen Avaşin Yorulmaz ile bir söyleşi gerçekleştirdik. 

Sosyalist İşçi: Öncelikle Kadıköy Sanat Merkezi’nden biraz bahseder misiniz? Fikirtepe’de böyle bir sanat alanı kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

A.Y: Kadıköy Sanat Merkezi, bir kişinin hayalinden çok, ortak bir ihtiyaçtan doğan kolektif bir girişim. Amacımız, yoğun yapılaşmanın içinde gerçek bir üretim alanı açmaktı. Burası yalnızca oyunların sahnelendiği bir yer değil; oyunculuk eğitimlerinin, atölyelerin, dil ve performans çalışmalarının yürütüldüğü çok disiplinli bir sanat laboratuvarı.

Kuruluş fikri de basit bir soruyla başladı:

“Neden bize ait, özgürce ürettiğimiz bir sanat okulu ve tiyatromuz olmasın?”

Bugün geldiğimiz noktada, hem kendi oyunlarını üreten hem de salon bulmakta zorlanan tiyatro gruplarına ve genç sanatçılara kapı açan bir “okul” durumundayız. 

Geçtiğimiz iki sezonda, alışkın olduğumuz türde, yine sizin yazıp yönettiğiniz 70-80 dakikalık tek perde oyunlar sergiliyordunuz. Bu sezonda kabare oyunları ile izleyiciyle buluşuyorsunuz. Hem kısaca kabare ne demek hem de bu türü tercih etme nedenlerinizden bahseder misiniz?

A.Y: Kabare, tiyatronun en özgür türlerinden biri. Müzik, dans, skeç ve doğaçlamayı bir araya getirir; güncel meseleleri mizah ve hicivle ele alır. Zaman ve mekânın esnek olması hem anlatı hem de teknik açıdan bize büyük rahatlık sağlıyor. Seyirciyle doğrudan temas eden, politik, komik ve hafif kaotik bir dili var.

Biz de bu dili özellikle tercih ediyoruz. 

Geçtiğimiz iki sezonda tek perde oyunlarla ilerledik. Annem Evleniyor, kadının birey olarak görülmeyişini ve özgürleşme mücadelesini ele alıyordu; Cinsiyetsiz ise cinsel güdülerin yok olduğu bir dünyada ilişkilerin nasıl dönüştüğünü sorguluyordu. Bu oyunlar dramatik bütünlük gerektiriyordu ancak değişen gündem ve etkili itiraz etme ihtiyacı bizi kabare formuna yöneltti.

Oyunların isimleri oldukça ilginç. Kısaca bu oyunların içeriğini ve ilk ortaya çıkış fikirlerini anlatır mısınız?

A.Y: Kabare Cumhuriyeti’ndeki oyunlarımızın ilhamı, gündelik hayattaki absürtlüklerden ve toplumsal çelişkilerden geliyor. Çoğu zaman bir haber başlığı, bir bürokrasi deneyimi ya da sokakta duyduğumuz bir cümle oyunun temel fikrine dönüşüyor.

Milli Aşk Müdürlüğü, milliyetçilik ve “manevi değerler” adına özel hayata müdahaleyi, aşkın bile devletçe denetlenebilir bir şeye dönüşmesini sahneye taşıyor. 

Kiralık Monak, sosyal konut projelerinin sınıfsal adaletsizliğini eleştiriyor; geniş konaklarda yaşayan zenginlerle dar alanlara sıkıştırılan yoksullar arasındaki uçurumu absürt bir metaforla görünür kılıyor.

Dış Güçler, komplo kültürünü ve her sorumluluğu “dış güçlere” atma alışkanlığını karikatürize ediyor.

Huriye Whatsapp Gruplarına Karşı, belirli bir yaştan sonra kadınların kadınlık duygularının yok sayılmasını konu ediniyor. Huriye, kendi olmayı ve özgürlüğü savunan güçlü bir karakter. 

Suç ve Feza, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanıyla bilinçli bir metinlerarasılık kuruyor ve “suç” kavramının iktidarın yararına göre tanımlandığı bir evreni anlatıyor. Din ve ahlak adına sanatçılara, sahne estetiğine ve şarkı sözlerine yönelen baskıyı hicvediyor.

Fikret Bekler’in yazdığı Din, İman, Yoga ise kişisel gelişim kültürü, modern spiritüalizm ve inanç sistemi arasındaki çelişkileri mizahla harmanlıyor. Ne Siyaset Ne Futbol ise her şeyden nem kapan iktidarın her şeyi “gözaltına” alma acınası “farsını” gösteriyor. 

Kısacası, kabare eleştirel dili kurmak için bize en özgür alanı sağlıyor.

Oyunlarda oldukça iyi oyunculuklar görüyoruz. Oyuncu seçiminiz ve ekibin oluşum hikayesini de dinlemek isteriz.

A.V: Sezon başlamadan önce sosyal medya üzerinden bir oyuncu çağrısı yaptık. Seçimlerde bizim için en temel ölçüt, aramıza katılacak oyuncuların her türlü ayrımcılığa karşı durması ve politik–toplumsal eleştiri yapan bir tiyatronun parçası olmayı gerçekten istemesiydi. Mülakat sorularını da bu doğrultuda hazırladık.

Bunun dışında adayların disiplinli, kolektif çalışmaya yatkın ve topluluk hukukuna uygun olmalarına dikkat ettik. Yetenek ise en son baktığımız kriterdi; çünkü doğru ve amacı açık çalışma disipliniyle yeteneğin gelişeceğine inanıyorum.

Sonuç olarak hem sahnede hem kuliste birbirini tamamlayan, dayanışma içinde çalışan bir topluluk kurduk. Bu uyumun sahneye geçen enerjisini de seyircinin rahatlıkla hissettiğini düşünüyorum.

Bu yılki Afife Jale ödüllerinin ardından, devlet ve şehir tiyatroları ile özel tiyatroların sahip oldukları imkanlar arasındaki eşitsizlikler nedeniyle aynı kategoride değerlendirilmelerinin adil olmadığı yönünde bir tartışma gündemi olmuştu. Siz de bağımsız tiyatro yapan bir ekip olarak içinde olduğunuz koşulları ve yaşadığınız zorlukları biraz anlatır mısınız?

A.Y: Ödül sisteminin yapısının sorunlu olduğunu düşünüyorum. Jüri üyelerinin tüm oyunları izlemesi fiilen mümkün değil; değerlendirmeler çoğunlukla İstanbul’la sınırlı kalıyor ve birkaç kişinin öznel yorumuna göre ödül verilmesi tiyatro gibi yaşayan bir sanat için adil bir yöntem değil.

Asıl tartışmamız gereken şey, tiyatronun kimin için ve hangi koşullarda üretildiği. Devlet ve belediye tiyatroları maddi olarak güçlü ama yaratıcılık anlamında özgür değiller. Özel büyük yapımlar ise sermayenin gölgesinden çıkamıyor. Gerçekten bağımsız tiyatro yapmak isteyenler ise ne bu maddi imkânlara ne de kurumsal güvenceye erişebiliyor.

Yakın gelecekte yapay zekânın sinema sektörünü dönüştürmesiyle sermayenin tiyatroya yöneleceğini ve büyük bütçeli sahne yapımlarının artacağını düşünüyorum. Fakat bu oyunlar büyük ihtimalle yalnızca yüksek gelir grubuna hitap edecek. Günümüzde bile asgari ücretle çalışan birinin 700–2000 lira arasındaki bilet fiyatlarını karşılaması zor. Bu durumda, gerçekte kimin için ve ne için tiyatro? 

Oyuncular: Alper Karaduman, Anastasia Gats, Anıl Taylan Özgül, Batuhan Turan, Boran Ergin, Cansu Bayram, Emin Ramazanoğlu, Görkem Dengereli, Güler Öner, Gülşah Döşemeci, Irmak Deniz, Selin Yetişgin, Simla Özmutlu, Tufan Şahin, Turan Can Tecer, Zeynep Yazkan

son yazıları

Suriye Devrimci Solu: Mezhepçi şiddet dalgasına son
Antidemokratik komisyon toplanıyor: Masada sefalet ücreti var
İstanbul Sosyalist Tartışma 5-6 Aralık'ta!

ilginizi çekebilir

قالب-الصور-الخاصة-37-1
Suriye Devrimci Solu: Mezhepçi şiddet dalgasına son
gebze-sendikalar-birligi (1)
Antidemokratik komisyon toplanıyor: Masada sefalet ücreti var
log
İstanbul Sosyalist Tartışma 5-6 Aralık'ta!