Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın derhal tahliye edilmesi kararına gerekçe olarak, 4 yıldır süren tutukluluk halinin hukuki değil siyasi olduğunu hükmetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise AİHM’i siyasi davranmakla suçladı ve Demirtaş hakkındaki içerdeki yargılamanın bitmediğini söyleyerek, AİHM kararı tanımayacaklarına ilan etti.
Uluslararası anlaşmalar gereği AİHM kararları, Türkiye yargısı açısından bağlayıcı. Buna rağmen AİHM’in kararları tanınmadı, Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkemeler tarafından tanınmadığı gibi.
Anlaşılıyor ki Selahattin Demirtaş, hakkında açılan davalar devam ettiği sürece hapiste tutulmaya devam edecek.
AKP-MHP ittifakının 6.5 milyon oy almış Selahattin Demirtaş’ı içeride tutma, partisinin çok sayıda yönetici ve üyesini tutuklama, HDP’yi izole etme ve siyaset alanından dışlama politikasını sürdürüleceğinin bir kez daha ilan edilmesi, Kürt sorununda çözümsüzlüğün, dış politikada ABD ve Avrupa Birliği ile yaşanan gerilimin devam ettirileceği anlamına geliyor.
Baskı politikasının yarattığı toplumsal sonuçlar
Bu antidemokratik tutum, emekçi sınıfları doğrudan etkileyecek sonuçlar yaratmaya devam edecek:
– AİHM kararına rağmen Demirtaş’ın tutukluğunun devam edeceğinin ilanı, yargıdaki siyasallaşmanın ve yüzbinlerce insanı mağdur eden adaletsizliklerin süreceği anlamına geliyor. Erdoğan yönetiminin gündeme getirdiği “reformlarının”, yargının bağımsızlığı, demokratikleşmesi, temel hak ve özgürlükleri garanti altına alan, tutuksuz yargılamayı esas kılacak düzenlemeleri içermediği bir kez daha ortaya çıktı. Yargıdaki siyasallaşmanın ve adaletsizliğin devam etmesi, grevlerin yasaklanması, toplantı ve gösteri özgürlüğünün yok sayılması, hakim sınıfların hışmına uğrayan emekçilerin kendilerini savunacak demokratik araçlardan yoksun bırakılması demek.
– Dış kredilere bağımlı olan, borçlarını/borç faizlerini ödeyemeyecek haldeki Türkiye kapitalizmi, (Küresel sermaye ve yatırımcılar açısından) yatırım yapılamayacak “güvensiz bir liman” olarak görülüyor. Bunun başlıca sebepleri keyfi yönetim, iktidarın siyasi tercihleri sonucu muhaliflerin hapse tıkılması ve Kürt sorununda çözümsüzlüğü esas alan dış politikadaki milliyetçi çizgi. Borçlarını ödemek için borç arayan Erdoğan yönetimi, Türkiye kapitalizminin göbekten bağlı olduğu Avrupa Birliği ve ABD gibi emperyalist devletlerle çatışmalarını Demirtaş’ınki gibi simgesel davaların üzerinden sürdürdükçe, TL değer kaybetmeye, enflasyon artmaya, emekçi sınıfların gelirleri ve alım güçleri düşmeye devam edecek. Milliyetçi dış politika ve buna uyarlanan baskıcı iç politikayı sürdürmeyi tercih eden iktidar, borç krizinin faturasını emekçi sınıflara ödetmeye devam edeceğini de ilan etmiş oldu.
– Selahattin Demirtaş ve HDP’ye oy veren milyonlarca Kürt seçmenin siyasi çözüm ve barış taleplerini hiçe sayan antidemokratik politikanın sürdürülmesi, Kürt sorununun çözümsüz bırakılmaya devam edileceğini gösteriyor. On yıllarca denenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmış antidemokratik yaklaşım yüzünden Kürt sorununa bir çözüm bulunamadı. Birçok araştırmaya göre onca baskıya rağmen seçmenleri HDP’nin arkasında durmaya devam ediyor. Demirtaş gibi barış ve çözüm yanlısı bir siyasi liderin hapiste tutulması, sadece Kürt halkının sorunu değil. Türkiyeli emekçilerin tümünün fakirliğe mahkum edilmesi, devasa kaynakların savunma harcamalarına aktarılması anlamına geliyor. Demirtaş’a oy veren Kürt işçiler, aynı şantiyelerde, fabrikalarda, işyerlerinde çalışan Türk işçilerle karşı karşıya getiriliyor. Milliyetçilik, ezilen halk üzerindeki baskının devam ettirilmesi, işçilerin birbirine düşürülmesidir. Demirtaş hapiste tutuldukça, emekçi sınıflar içinde milliyetçi rüzgarlar estirilecek, işçi mücadeleleri daha baştan söndürülmeye çalışılacaktır.
Türkiye işçilerinin ve emekçilerinin çıkarı, Selahattin Demirtaş’ın özgür bırakılmasında. Yargının demokratikleşmesinde. Kürt sorununun barışçıl çözümünün bir an önce sağlanmasında. Ekmek için barışı savunalım.