İdama hayır: Barış, çözüm, yaşam

Sosyalist İşçi gazetesinin son sayısında idam tartışmaları ele alındı:

Referandumda partisinin en az üçte ikisine istediği oyu verdirtemeyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, buna rağmen hâlâ “Türk milleti 16 Nisan’da herkese yerini göstermiş, dersini vermiştir” gibi iddialı laflar edebiliyor. Kendisi pek ders alamamış olmalı ki, AKP ile kurdukları ve referandumda %11’e yakın güç kaybeden yerli-milli koalisyonun hâlâ kendisinin istediği şartlarda yönetileceğini düşünerek, partisinin grup toplantısında bir kez daha idam talebini güçlü bir şekilde dile getirdi. Bahçeli, “MHP buradadır, bu bahsin kapanmasını acilen beklemektedir. Vatan hainlerine cezaysa ceza, idamsa idam” diyerek bu işi “geciktirmeme” çağrısı yaptı.

Şüphesiz ki, faşist parti, bu konudaki güvenini 15 Temmuz sonrası AKP liderliğinin izlediği politikalardan alıyor. Daha darbenin hemen ertesi sabahı, Tayyip Erdoğan, İstanbul’da havalimanında konuşma yaparken dinleyen kitleden idam sesleri yükseliyordu. İlerleyen günlerde, darbe karşıtlığının demokasi vurgusunu barındıran bir gündem olmaktan çıkıp tamamen “vatanı korumak” vb ifadelerle milliyetçiliğin domine ettiği bir alan hâle gelmesiyle birlikte, idam da “darbeci FETÖ’cülere”, “vatan hainlerine” vs karşı çözüm olarak tabandan yükselen bir talep gibi yansıtıldı.

Tayyip Erdoğan hâlâ konuyu ara ara gündeme getiriyor, meclisin bunu gündemine almasını gerektiğini söyleyip “Önüme gelirse imzalarım” diyor, hatta bazen idamı destekleyen bir açıklama yaptıktan hemen sonra 27 Mayıs darbecileri tarafından idam edilen Adnan Menderes’in mezarını ziyarete gidebiliyor.

Türkiye’de idam cezasının tarihi ve anlamı

Yalnızca Türkiye’deki uygulamalara dönüp bakarsak dahi idam cezasının ezilenler için ne anlama geldiği anlaşılacaktır. İdam, otoriter ve baskıcı rejimlerin muhaliflerini ezme ve sindirme politikalarının bir parçasıdır. Türkiye’de idamlar en çok cumhuriyetin ilk yıllarında İstiklal Mahkemeleri gibi hukukla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan yapıların aracılığıyla muhalifleri sindirmek için, daha sonrasındaysa darbeciler tarafından devirdikleri hükümetleri, solu, emek hareketini, Kürt halkını cezalandırmak için kullanılmıştır.

Dolayısıyla Türkiye’de darbe karşıtlarının talebi idamın geri getirilmesi değil tam tersidir.

27 Mayıs darbecileri Fatih Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan ve Adnan Menderes’i idam ettiler.

12 Mart darbesinin ardından ise Süleyman Demirel’in “üç bizden üç onlardan” ifadesiyle hatırlanacağı üzere solcu gençler Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edildi.

12 Eylül darbesinden sonra 517 kişi hakkında idam kararı verildi, bunların 50’si infaz edildi. Diktatör Kenan Evren, idamları “Asmayalım da besleyelim mi?” diyerek savunuyordu.

Türkiye tarihinde 1920 ile 1984 arasında infaz edilen idam cezası sayısı 712. Bu sayıya, binlerce kişinin idam edildiği İstiklal Mahkemeleri ise dahil değil.

İdama hayır!

İdam bir yandan da 1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından başlayan süreçte gündeme gelmişti. Sosyalist İşçi o günlerde ırkçılığa karşı idama hayır kampanyası örgütlüyordu.

Bugün de Fethullahçı darbecilerin yanı sıra “vatan haini” denilince akla gelen diğer unsur Kürtler.

2007 ve 2011 seçimlerinden önce Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli meydanlarda birbirlerine urgan atarak Öcalan’ın idamı üzerinden milliyetçilik yarışı yapıyorlardı.

2013-2015 çözüm sürecinin geride kaldığı bugünlerde, idam aynı zamanda Kürt muhalif aktivistler üzerinde bir sopa olarak kullanılacaktır.

Bugün de yapmamız gereken, OHAL rejimine, KHK’larla işten atmalara ve diğer bir dizi haksızlığa karşı mücadele ederken, bu tartışmanın derhal rafa kalkması, kalkmayıp referanduma götürülecekse orada kaybetmesi için geniş ve kapsayıcı bir idam karşıtı tartışmayı sürdürmek, bunun kampanyasını yapmak “İdama hayır” diyenlerin sayısını hızla artırmak. Bu aynı zamanda, hem darbe karşıtlığını güçlendirmenin hem de yeniden bir barış sürecinin devreye girmesini sağlamanın yolunu açacaktır.


Niçin karşıyız?

İdam, bir cezai yaptırım olarak erken çağlardan beri çeşitli suçlar için uygulanan, devlet ya da benzeri bir otoritenin hukuk sisteminin kararıyla bir bireyin yaşam hakkına son veren bir cezadır. Hukuki olarak, ceza kavramı, suç işlemenin karşılığı olarak caydırıcı bir önlem koymaya ve suç işleyen bireyi rehabilite ederek topluma yeniden kazandırmaya yarar. Ölüm cezasının herhangi bir rehabilitasyon işlevi olmadığı gibi, bilim insanlarının ve sivil toplum kuruluşlarının suç oranlarının değişimine dayalı istatistiki araştırmalarına göre caydırıcı da olmadığı açıktır.

İşlenen suç ne olursa olsun, yaşam hakkının ihlali bile söz konusu olsa, hukuki yaptırımlar intikam alma aracı olarak düzenlenemez. İdam cezası devlet eliyle yaşam hakkının sona erdirilmesi demektir, bu yüzden bir ihlalin karşısına bir diğer insan hakkı ihlalini koymaktadır.

İdam cezası caydırıcı olmadığı gibi “kamu vicdanını tatmin” etmez. 27 Mayısçılar ülkenin seçilmiş başbakanını asmıştı. Deniz Gezmişler ise bugün hâlâ kitlesel eylemlerle anılıyor.

Üstelik, ölüm cezasında, hukuki süreçte meydana gelen bir hatanın telafisi de bulunmamaktadır. Örneğin, ABD’de 1973 ile 2004 yılları arasında 113 ölüm cezası mahkûmu, bu cezayı almalarına neden olan suçlarla ilgili masum olduklarına dair kanıtlar ortaya çıktığı için serbest bırakıldı.

Halk idam istemiyor

Erdoğan “halk ne diyorsa o olur” diyerek idamın referanduma götürülebileceğini söylüyor. İdam bir “ceza” değildir, yaşam hakkının devlet eliyle sonlandırılması yetkisinin tanınmasıdır. Temel hak ve özgürlükler referanduma götürülemez.

Üstelik tabanda Erdoğan’ın iddia ettiği gibi bir idam talebinin bulunup bulunmadığı da çok şüpheli. Şubat ayında yayınlanmış, kamuoyuna kapalı bir ankette “her türlü koşulda ve kapsamda” idamın geri getirilmesine destek sadece yüzde 38 olarak gözüküyor. “Hiçbir koşul ve şartta” idamın geri getirilmemesini isteyenlerin oranı ise yüzde 33,5.

İdam demokrasi mücadelesi verenlerin değil, tam aksine Türkiye tarihi boyunca demokrasiyi katledenlerin, darbecilerin aracıdır. Darbeciler ise idam gibi “tehdit” unsurlarıyla değil demokrasinin ve barışın önünün açılmasıyla geriletilebilirler.

Dünyada durum nedir?

Tüm dünyada 58 ülkede hâlâ ölüm cezası kullanılmaktadır. 98 ülke ölüm cezasını hukuken (de jure) tamamen kaldırmış, 7’si savaş suçları ve istisnai durumlar dışında kaldırmış, 35’i ise fiilen (de facto) ölüm cezasını uygulamadan kaldırmıştır. Uluslararası Af Örgütü, 140 ülkeyi hukuken ya da fiilen idam karşıtı, 58 ülkeyi idam taraftarı olarak sınıflandırmaktadır. Yine Af Örgütü’nün verilerine göre, 2016 yılında uygulanan infazların sayısı, bir önceki yıla göre %36 oranında azaldı.

“Hayır”ı bölmek için

Tayyip Erdoğan bir yandan da idam tartışmalarını %49’luk “Hayır” cephesini bölme girişimi doğrultusunda kullanıyor. Çünkü bu cephede zaten idamı destekleyenler veya belirli koşullarda (“terörizm”) destekleyebilecekler var. Irkçı hayırcılar Öcalan için idam gündeme geldiğinde bunu savunmaktan çekinmeyeceklerdir.

Sosyalist İşçi, referandum öncesinde, “Hayır”ın tek bir blok olmadığını hatırlatarak özgürlükçü ve sol bir “Hayır” cephesini inşa etmeye çağırıyordu. Bugün ise görevimiz, özgürlükçü hayırcılarla, AKP’nin tabanından “Evet” oyu vermiş yoksul emekçi kitlelerle bağ kuracak mücadeleleri inşa etmek. İdam tartışmaları bunun ayaklarından birini oluşturabilir. Erdoğan karşıt cepheyi bölmek isterken, kendi cephesinden fire verebilir. İdama hayır denilirken, böylesi bir hedefle yaşamdan ve çözümden yana olan herkese seslenilmelidir.

ilginizi çekebilir

1752784937_kurdistan24
Süveyda: devrimin son kalesi
WNZS3X5D7BJJLA5AUDERGFSRQQ
‘Siyonizm yenilecek ve tüm suçlularından hesap soracağız’
destek-kamu-8
Bu iktidar zenginin dostu