Darbe ve muhalefet cephesi

06.06.2018 - 14:24
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Türkiye’de başkanlık sistemi tartışması uzun süredir devam ediyordu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşananların ve bölgesel gelişmelerin ortaya çıkardığı “devletin bekası” sorunu, tartışmayı daha da alevlendirdi. İktidar bloğu, 15 Temmuz darbe girişimini adeta Cumhurbaşkanı Başkanlık Sistemi’ne geçiş için bir fırsata dönüştürdü.

15 yıllık iktidarı süresince darbecileri darbe yapacak konuma ve güce ulaştıran iktidar partisi, darbe girişimini ve ortaya çıkardığı bir dizi sorunu sistem değişikliğinin gerekçesi yaptı. İktidarın, bu tutumu ve yanlış politikaları, Türkiye’nin darbe girişimiyle, bunun ortaya çıkardığı siyasal, sosyal, ekonomik ve toplumsal sorunlarla on yıllarca boğuşmak zorunda kaldığı gerçeğini değiştirmiyor.

Bu durum karşısında iktidara talip olan muhalefet partileri ve cumhurbaşkanı adayları, ortaya çıkan bu sorunları nasıl çözmeyi planlıyorlar ve iktidarın darbe girişimiyle yanlış, eksik bir biçimde yürüttüğü mücadeleye ilişkin ne öneriyorlar?

Seçim bildirgelerindeki bu konudaki tutum ve yaklaşımları hiç de iç açıcı değil. OHAL uygulamalarının yargı denetimine açılmasından ve 15 Temmuz darbe girişiminin siyasi ayağının açığa çıkarılmasında söz ediyorlar. Ancak sorunun önemine denk bir yaklaşımdan söz konusu değil. Büyük ölçüde belirsizlik var.

Darbe girişiminin ve sonuçlarının toplumda yarattığı sorulardan uzak durmak, teğet geçmek muhalefet açısından tutarsızlığa işaret ediyor. Bizzat kendilerinin iddiaları ve eleştirileri bakımından bu böyle.

Örneğin Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, AK Parti hükümetinin 15 Temmuz kalkışması ile yeterince mücadele edemediğini iddia ediyor. Ama Karamollaoğlu’nun bunun için önerdiği veya vadettiği hiçbir şey yok.

İki yıldır aynı eleştirileri yapan, hatta daha ileri giderek iktidar partisini bazı darbecileri korumakla suçlayan ve devlet kurumlarının çökertildiğini iddia eden CHP ne öneriyor? Koskocaman bir hiç. TBMM Darbe Komisyonu Raporu’ndaki şerhini dahi unutmuş gözüküyor. Seçim bildirisinde darbe girişimine ve Fethullah Gülen hareketine ilişkin ciddi bir değerlendirmenin olmaması hayra alamet değil.

Kürt siyasi hareketine karşı yapılan siyasi kırım operasyonlarının alt yapısının oluşturulmasında, yönlendirilmesinde Fethullah Gülen hareketinin mensuplarının çok önemli rol oynadıklarına dair iddiayı senelerdir gündeme taşıyanlar bizzat bu hareketin mensupları. Darbe, Ergenekon soruşturmalarında bunların kimlerin eliyle yapıldığı açık. Ancak bunları muhalefet partilerinin gündeme getirmemesi tesadüf olamaz.

Daha iki hafta önce KCK Diyarbakır davasında 86 Kürt siyasetçisinin cezaları onandı. Dava dosyasının hukuksuz toplanmış, uydurma delillerle Fethullah Gülen hareketi elemanları polis, savcı ve hakimlerin üretimi olduğunu dünya âlem biliyor. Bunları es geçenlerin tutarlı bir biçimde adaletten, hukuktan ve bağımsız yargıdan söz etmeleri mümkün olamaz. Tutarlı olabilir. Tutuklu HDP milletvekillerin tamamının soruşturmasının bizzat bu yapı eliyle yürütülmüş olmasının üstünün örtülmesi veya görülmesi muhalefetin inandırıcı olmasını engelliyor. Darbeyi tezgahlayanların çözüm sürecini akamete uğratmak için yoğun çaba göstermelerini gizleyenler demokrat olabilir mi?

Muhalefet gerçek darbecilerin adil yargılanmalarından ve cezalandırılmalarından yana mı, Suçluyla, hukuksuz tutuklananların, suçsuzların ayrıştırılmasından yana mı? Darbecilerin yargılanmalarının da 28 Şubat, Ergenekon ve Balyoz davalarına benzemesini nasıl önleyecek?

Bütün bunlar, sandık kaygısıyla yapılan tercihler mi yoksa temel prensiplerde farklılaşma mı yaşanıyor tam belli değil. Kesin olan ise böylesi bir siyasetle Türkiye’nin normalleşmesinin fazlaca zor olacağıdır.

Hakan Tahmaz

(www.hakantahmaz.com)

Bültene kayıt ol