Ekonomik büyümenin dayanağı orman ve su

03.04.2018 - 09:47
Nuran Yüce
Haberi paylaş

6831 sayılı Orman Kanunu 1956 yılında kabul edildi. Şimdiye kadar toplamda 29 kez değiştirildi. Son 15 yılda ise 15 kez değişikliğe tabi tutuldu.

Geçtiğimiz hafta TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda ’Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile yeniden Türkiye’nin ormanlarını ve tarımsal sulamayı radikal bir biçimde etkileyecek düzenlemeler hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Yapılan her bir değişiklikle doğal varlıkların koruma statüleri azaltılıyor, daha fazla kullanımın, talanın önü açılıyor.

- 6831 sayılı Orman Kanunu’na ek bir madde ilave ediliyor. Bu madde ile ormanlık alanlar daraltılırken yeni 2B alanlarının önü açılıyor. 2B alanları orman sınırları dışına çıkarılmış, bir daha geri kazanılmayan, ıslah edilmeyen, üzerinde her türlü yapılaşmaya izin verilen alan demek. Oysa Anayasa’nın 169. Maddesi sadece 31.12.1981 tarihinden önce orman niteliğini yitirmiş alanların orman sınırları dışarısına çıkarılmasına izin veriyordu. Bu değişiklikle söz konusu tarih bugüne kadar çekilmiş oluyor.

Ormanlar atık deposu olacak

- Yine tasarının 12. Maddesi ile orman alanlarından ormancılık dışı faydalanmaların sınırları genişletiliyor Devlet ormanlarında “arkeolojik kazı ve restorasyon yapılmasına ve bu alanların kullanımına, tarihi eserlerin restorasyonu ve korunması için gerekli tesislere, işletilmesinde ağaç kullanılan ocakların açılmasına, yeraltında depolama alanı kurulmasına” bedeli karşılığında 29 yıllığına izin veriliyor.

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu “Yeraltı depolamasına” ilişkin çok talep olduğu gerekçesiyle böyle bir düzenleme yaptıklarını, ormana zarar vermeden belli bir derinlikte tüneller açılacağını iddia ediyor. Eroğlu’nun bu açıklaması yine meseleyi sadece teknik olarak ele aldığının göstergesi. Yer altı depolama sistemleri orman ekosisteminin bütünlüğünü bozacağı gibi bu depolama alanları olarak ilan edilen yerlerde çeşitli tehlikeli atıkların depolanmasını da mümkün hale getirecek. Nükleer ile bugüne kadar tanışmamış olan Türkiye’de 3 nükleer santral kurulma girişimi var. Dünyanın hiçbir yerinde yüzlerce yıl etkisini koruyan toprağa, suya, havaya karışmaması gereken nükleer atıkların depolanmasına yönelik güvenli bir yöntem bulunmuş değil. Kimi ülkelerde ise bu tehlikeli atıklar toprağın altına gömülüyor. Ormanlık alanlarda yeraltı depolarında olası nükleer atıklar için depolama alalarının yaratılmak istenmesi de hiç azımsanmayacak bir olasılık. Yine aynı madde kapsamında izin alma süreçleri kolaylaştırılıyor.Orman içinde veya ormana 1 veya 4 kilometre mesafede özel mülkiyete tabi arazilerde kurulacak tesisler bile özel izne tabi iken, düzenlemeyle bu kısıtlama kaldırılıyor.

Bu düzenlemeler ile hem kapsamı daraltılan hem bütünlüğü bozulan ormanlık alanlarda artık çok daha kolay biçimde yeni lüks villalar yapılabilecek.

Kayseri büyüklüğünde orman yok oldu

Türkiye’de 2016 yılı sonu itibariyle orman alanlarında ormancılık dışı amaçlar için 91 adet izin verilmiş. Bu izinler yaklaşık 700 bin hektarlık alanı kapsıyor.  Küresel Orman Takip ve Uyarı Sistemi kapsamında Ocak 2000-Aralık 2012 tarihlerine ilişkin raporda ise Türkiye’nin net orman kaybı 164 bin 222 hektar yani Kayseri büyüklüğünde bir alan.

Hükümet ormanlık alanları daha fazla kullanıma açacağı tasarıyı tam da 1975 yılından beri Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen Dünya Ormancılık Günü’nden bir gün öncesinde Meclis’e getirdi. Cumhurbaşkanı da 21 Mart’ta 23 milyon haneye mektup içinde karaçam tohumları gönderme kampanyasının startını verdi. Bu tohumları şehirlerde ekebileceğimiz, beton dökülmemiş bir karış toprak bırakmayan hükümet, ormanlık alanlarında yok edilmesine hız kesmeden devam ediyor. Cidden kavraması güç bir durum.

Nuran Yüce

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol