Dünyayı değiştiren yıllar

03.03.2018 - 11:05
Roni Margulies
Haberi paylaş

Dünyanın ve Türkiye'nin bugünkü hâlini yaşıyor olup şu durduğumuz yerden bakınca, 1968'i anlamak kolay değil. Bugün, tam on yıldır derin bir ekonomik krizin yıkıcı etkileri altında debelenen bir dünya ve bunun yarattığı çalkantılar, savaşlar, yoksulluk ve yorgunluk herkesi etkiliyor.

Bir yanda, krizi çözemeyen, ekonomik durumun yol açtığı istikrarsızlığın siyasî istikrarsızlık yaratmasını engelleyemeyen, kâr oranlarının yükselmesini sağlayamayan egemen sınıflar.

Öte yanda, mevcut düzene yabancılaşmış, birgün sol, birgün sağ çözümlere bakan, krize karşı örgütlü bir sınıfsal tepki göstermeyi henüz becerememiş emekçi sınıflar.

Adeta Birinci Dünya Savaşı'nın yıllar süren siper savaşları gibi, iki taraf da ilerleyemiyor, ikisi de çamura saplanmış, yorulmuş, ama adım atamıyor.

Bu durum her iki tarafta da, ama elbette özellikle yoksullaşan ve krizin etkilerini gündelik hayatında hisseden emekçiler arasında bir umutsuzluk ve çaresizlik duygusu yaratıyor.

Kapitalizmin altın çağı

Elli yıl önce, dünya kapitalizmi yirmi yıllık bir altın çağ yaşamaktaydı. Bu çağın sonuna gelinmişti, ama gelindiğinin bilincinde değildi henüz kimse.

Yirmi yıldır, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden beri, tüm ekonomiler tarihte görülmemiş bir hızla büyüyordu. Avrupa ve Amerika'da kâr oranları hızla yükselirken, büyüyen pastadan aldığı pay da büyüdüğü için işçi sınıfının iş ve yaşam koşulları da her yıl daha iyileşiyordu. Pasta büyürken, reformlara, sosyal devlet harcamalarına ayırılan pay da artıyordu.

Kapitalistlerin rahat olduğu bu ortamda, işçiler çoğu taleplerini hızla kabul ettirebiliyor, patronlar grev yapıldığında kârlarını kaybetmektense talepleri karşılamayı tercih ediyordu.

Kapitalizmin hızlı büyümesi vasıflı işçi ihtiyacını artırmış, sosyal devletin genişlemesi kamu çalışanı ihtiyacını yükseltmişti. Bu nedenle, okul ve özellikle de üniversite sayısında patlama yaşanmıştı. İskandinav ülkeleri ve İngiltere'de eğitim sistemi ücretsizken, diğer ülkelerde de kapsamlı burs sistemleri getirilmişti. Sonuç olarak, tarihte ilk kez işçi sınıfının çocukları, milyonlarca genç, üniversite eğitimi alabilir olmuştu.

"Amerikan düşü" gerçeğe dönmüş gibiydi, üstelik sadece Amerika'da değil!

Her yıl daha iyi

Bütün bu gelişmeler, Batı Avrupa ve Amerika'da bir yanda örgütlü, kendine güvenli bir işçi sınıfı, bir yanda da eğitimli, beyaz yakalı işçi olarak cebinde parası olan genç bir kuşak yaratmıştı. Bunların 1960'ların ikinci yarısındaki isyanı sistemi köklerine kadar sarstı.

Durum hiç de kötü değil gibi görünürken (günümüze kıyasla gerçekten de hiç kötü değilken) niye isyan ettiler?

İşçi sınıfının radikalleşmesi, 1970'lere yaklaşılırken ekonominin yavaş yavaş sıkışmaya başlamasının sonucuydu. Her yıl bir önceki yıldan daha iyi ücret ve koşullar elde etmeye alışmış olan işçiler 1967-68'de bu beklentilerini kolayca elde edemez oldular. Hak olarak düşünülmeye alışmış oldukları beklentilerin karşılanmaması genel bir mücadele dalgasının yükselmesine yol açtı.

Çok zaman 1968 bir öğrenci hareketi olarak düşünülür. Oysa, örneğin Fransa'da 10 milyon kişinin katıldığı genel grev, İngiltere'de 1972 ve 1974 yıllarında kömür madencilerinin hükümet deviren grevleri bunun böyle olmadığını gösteriyor.

Gençliğin isyanı genel olarak ekonomik değil kültürel bir sıkışmışlıktan kaynaklanıyordu. Bugün 1968 öncesinin gelenekçiliğini, boğucu havasını kavrayabilmek kolay değil. Gençlik için itaat, disiplin ve gelenek dünyasının artık kabul edilemez, kaldırılamaz hâle gelişini, o dönemde o dünyayı parçalamış oldukları için artık hatırlayamıyoruz. Rock müziği ve Bob Dylan'ın, uzun saç ve mini eteklerin ne kadar yeni, ne kadar isyankâr şeyler olduğunu bugün kolayca düşünemiyoruz.

Her türlü kısıtlamaya karşı aynı isyan, aynı özgürlük özlemi sadece Batı dünyasını değil, Doğu Avrupa'nın Stalinist diktatörlüklerini de sarstı. Çekoslovakya'nın Prag Baharı ancak Rus tanklarıyla engellenebildi.

Özgürlük özlemi

1968'de patlak veren ve 1970'lerin ortalarına kadar süren, dünyanın dört bir yanına yayılan dev hareket kapitalizmi devirmenin eşiğine geldi. Deviremedi. Ama harekete katılan ve katılmayan herkesin dünyaya bakışını değiştirdi.

Dünyanın egemenleri on yıllık bir şakınlıktan sonra 1980'lerle birlikte karşı saldırıya geçti. Sınıf mücadelesi inişli çıkışlı gidişini sürdürdü.

Ama bazı şeyler eski hâline dönmedi, dönemezdi.

Özgürlük, eşitlik, kadın sorunu, cinsellik, emperyalizm, dar çevrelerin konuları olmaktan çıkıp dünyanın gündemine girdi. Bir daha çıkmamacasına.

Roni Margulies 

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol