Hükümet uzun süredir 2000’li yılların başında kazanılmış ve kanunlarla güvenceye alınmış pek çok hakkı, kadınların aleyhine değiştirmeye çalışıyor. “Ailenin güçlendirilmesi” politikasının bir sonucu olarak evliliklerin artması için ekonomik, sosyal teşviklerin yanı sıra kürtajın zorlaştırılması, kadının yalnızca anne olması durumunda anlamlı görüldüğüne dair beyanlar, “kızlı-erkekli” yaşayanlara muhtar baskısına yol verilmesi sadece birkaç örnek. Hem hükümet yetkililerinin cinsiyetçi-muhafazakar açıklamalarıyla hem de yasal hakları tırpanlama girişimleriyle kadınlar önemli hakları kaybetme riskiyle karşı karşıya.
Bakanlar Kurulu tarafından meclisin gündemine getirilen Nüfus Hizmetleri Kanun Tasarısı da kadınların aleyhine sonuçlanabilecek yasal değişikliklere dair önemli bir tartışmayı açtı. Müftülere resmi nikah yetkisi, vatandaşlık için genel ahlak aranması gibi önerileri kapsıyor taslak. Konuyu dindarlık-sekülerlik ikilemine sıkıştırmak iktidarın işine yaradığı gibi, kadınlar açısından yaşanan hak kayıplarını da görünmez kılıyor. Bu konu öncelikle kadınların hayatları için ne anlam ifade ettiği bağlamında ele alınmalı. Söz konusu tasarıda önerilen değişiklikler, yasalarla kazanılmış başka hakları da zayıflatabilecek topyekun bir saldırının parçası.
Müftülüklere resmi nikah yetkisi verilmesiyle ilgili Bekir Bozdağ, evliliği kolaylaştırma gerekçesini öne sürüyor. Belediye, nüfus müdürlükleri, dış temsilcilikler, köylerde muhtarlar nikah kıymakla yetkilendirilebiliyorken evlenmek neden zor pek anlaşılabilir değil! Madem öyle, tarım, vergi dairesi, tapu, kadastro müdürlüklerine de yetki verilip evlilik daha da kolaylaştırılabilir.
2015 Mayıs ayına dek imam nikahı kıymak için, belediyede yapılan resmi nikaha dair belge gösterme zorunluluğu vardı. Resmi nikah kadınların medeni kanunla güvence altına alınmış bir dizi haktan faydalanabilmesi demek. Mesela boşanma durumunda nafaka, miras, mal paylaşımı gibi konularda kadınların lehine uygulanan zorunluluklar ancak ortada resmi nikah geçerliyse söz konusu olabilir. Resmi nikah zorunluluğunun aranmamasının son dönemde yarattığı en büyük mağduriyeti mülteci kadınlar yaşıyor, birçok tecavüz vakasının üstü böye örtülmeye çalışılıyor. Müftülüklere resmi nikah yerine geçecek belgeleri doldurup gerekli makamlara iletme konusunda ‘inisiyatif’ vermek çocuk evlilikleri, kadınların mağdur edilmesi gibi birçok riski barındırıyor. Önerilen tasarıda muğlak pek çok nokta var. İmam nikahı için herhangi bir yaş sınırlaması yok. Artık resmi geçerliliği olacaksa imam nikahı için de 18 yaş sınırı mı gelecek? Yoksa çocuk evlilikleri kolaylaştırılıp, zamanı geldiğinde resmi evrakların doldurulması müftülüklerin inisiyatifine mi bırakılacak?
Hükümet yine toplumdaki mevcut kutuplaşmayı körükler nitelikte ele alınırken gerçek niteliği silikleştirilen bir tartışmayı ortaya attı. Söz konusu tasarının Ekim ayında yasalaştırılacağı söyleniyor. Tasarının içeriğiyle ilgili tartışılması gereken pek çok başlık var. Belki de her şeyden önce hükümete dönüp “bir derdimiz bu mu” demek gerekir. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, otobüste, parkta, sokakta her yerde kadına yönelik taciz konuları had safhaya ulaşmışken, devlet oturmuş kim nikah kıysın diye kafa patlatıyor. Kapıdan kovduğumuz hak gasplarını bacadan geri getirmeye çalışıyorlar. Yine kovarız.
Meltem Oral