Geçen Eylül ayında iklim hareketinin son yıllarda kaybettiği ivmeyi yeniden yakalamasını sağlayan önemli gösteriler gerçekleşti. Küresel ısınmanın gündelik hayattaki etkileriyle iklim değişikliğine karşı mücadelenin radikalizasyonu neredeyse doğru orantılı.
İklim değişikliğiyle kapitalizm arasındaki bağların çok daha güçlü bir şekilde vurgulanması gerektiği bir dönemdeyiz. Bu vurgu salt bir entelektüel tartışma veya fikir jimnastiği için değil, dünya yoksullarının kaderini belirleyecek bir mücadelenin nasıl yürütüleceğini belirlediği için önemli. Kısacası, sorunu nasıl açıkladığınız, çözüm olarak ne önerdiğinizi de belirliyor. Söz konusu iklim mücadelesi olduğunda yapacağınız açıklama sıradan insanlar için daha iyi bir dünya veya barbarlık arasındaki keskin bir bölünmeye denk düşüyor.
Son yıllarda iklim değişikliğinin ‘insan eliyle’ gerçekleştiğine dair sayısız bilimsel rapor yayınlandı. Bazı bilim insanları, gezegenin sürüklendiği bu geri dönüşü olmayan yoldan en az hasarla kurtulabilmesi için çok daha radikal bir sosyal dönüşüme ihtiyaç olduğunu söylüyor. Bu noktada ‘insan eli’ tanımından ne kastedildiği önemli. Bilimsel raporlarda iklim değişikliğinin insan etkinliklerinden kaynaklandığına dair yer alan açıklamaları giderek böyle bir tanımın yerleşmesini sağladı. Tek tek bireysel davranışlarımızın ve yaşam tarzımızın iklim değişikliğine neden olduğu görüşü hareketin içerisinde de yaygın. Oysa aynı raporlar bu tanımın kapsamının bireysel davranışlarımız olmadığını da aynı açıklıkla ortaya koyuyor. Sera gazı artışının başlıca sorumlularından biri fosil yakıt kaynaklı enerji sektörü. Kapitalist üretim ilişkileri, kâr hırsı ve şirketleri kollayan devlet politikaları karşı karşıya olduğumuz felaketin temel sorumluları.
Dolayısıyla iklim değişikliğine karşı mücadele, satın aldığımız ürünlerin ‘yeşil’ olmasına, ekolojik pazardan alışveriş yapmamıza, yoksulların zaten şişkin faturalar yüzünden tutumlu kullanmak zorunda oldukları suyu ve elektriği daha da tutumlu kullanmalarına, yaşam biçimimizde fedakarlık yapmamıza bırakılamayacak kadar ciddi bir mesele. Her ne kadar bu ‘bireysel’ önemleri küçümsememek gerekse de.
Devletlere enerji politikalarını değiştirmeleri için basınç yapacak bir hareket örgütlemeliyiz. Türkiye’nin ilk 500 şirketi listesinde birinci sıranın, kendisinden sonra gelenlere ciddi fark atan Tüpraş’ta olduğunu düşününce bile mücadelenin hattının ne olması gerektiği netleşiyor. İklim değişikliğinin sorumlusu kapitalizmdir. İklim mücadelesi de hedefine kapitalizmi almak zorunda. Sistemi değiştirmek gezegenin geleceği için bir zorunluluk.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)