Kimyasal sızıntı, nükleer sızıntı: Kapitalizmin fıtratında var

23.04.2017 - 12:49
Nuran Yüce
Haberi paylaş

Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde tekstil fabrikalarına kimyasal üreten reçine fabrikası Boytek’in kimyasal kazanlarından birinde patlama oldu.

Patlamanın ardından çıkan yangının dumanları rüzgarın etkisi ile kimyasal kirliliği Çerkezköy’den Çorlu’ya kadar yaydı. Yerleşim alanları tehdit altında. 40 işçi zehirlenme nedeniyle hastaneye kaldırıldı, kadın çalışanlara bebeklerinizi emzirmeyin sütünüzü sağıp atın, elbiselerinizi ayrı yıkayın, duş alın uyarılarının yapıldığı bölgede kırmızı alarm ilan edildi.

Kazaları önemsizleştirme

Daha öncede kimyasal atıklarını güvenli bir biçimde uzaklaştırması gerekirken bir okulun rögarına boşaltan, bunu saklayan, çevresel kirliliği ve çocukların sağlığını hiç düşünmeyen Boytek patlamanın ardından bir açıklama yaptı. Yayınladıkları metinde “üretim bölümünün sınırlı bir bölümünde, toksik etki yaratmayan, işçilerin basit solunum sıkıntıları sebebiyle hafif tedavi altına alındığı, herhangi bir can kaybı olmadığı” gibi olayı önemsizleştiren kelimeler özenle seçilmiş durumdaydı. Açıklamalarının sonunda ise bu kadar önemsiz bir kaza olmasına rağmen sadece “konuya ilişkin oluşan endişeler sebebiyle” “özür dileriz” demişler. Kazaları önemsizleştirme insanlara ve ekosisteme verilen zararları yok sayma kapitalist sistemin bir parçası olduğu için Boytek’in açıklamalarının gerçekliğe tekabül etmediğini çok iyi biliyoruz. Buna benzer nitelikte kazalar ve hatta daha da büyükleri bile sistemin işleyişi için sıradanlaştırılıyor, olağanlaştırılıyor. 

Fukuşima nükleer felaketine kadar yaşanan en büyük nükleer kaza Çernobil’di. Bu kaza Rus yetkililerce Rus halkından, dünya kamuoyundan günlerce saklandı. Radyoaktif yayılmayı önleme faaliyetine katılan temizlik işçisi denilen 500 bin gönüllünün büyük çoğunluğu iki hafta içinde büyük acılar çekerek öldü. 8 milyondan fazla insan radyasyona maruz kalırken,  150,000  km2 ( İtalya’nın yarısı kadar) alan kirlendi, Danimarka’dan biraz daha büyük tarımsal alan ekilemez hale geldi. Ukrayna’nın ormanlarının %40’ı kirlendi. Rus yetkililerin günlerce insanlardan sakladıkları ve hala girilemeyen bölgelerin olduğu Çernobil felaketinin insani ve doğal maliyeti işte bunlardı. Türkiye’de o dönemde Çay-Kur Genel Müdürü çayda radyasyon var iddialarını “batı tezgahı” diyerek, Sanayi Bakanı Cahit Aral ise çay içerek yalanlamışlardı.

Fukuşima nükleer santralindeki felaketin boyutları ise Çernobil’i de geride bırakacak nitelikte devam ediyor. Santralden hala Pasifik Okyanusu’na radyoaktif atıklar sızıyor. Şimdiye kadar 760 bin tondan fazla radyoaktif madde suya karıştı. Günde 300 ton radyoaktif maddenin 4 sene boyunca suya karışmaya devam edeceği de söyleniyor. Hala kontrol altına alınamayan radyoaktif sızıntı tüm Pasifik okyanusuna yayıldı, deniz ekosistemini ve kıyıları tehdit eder durumda. Fukuşima’daki nükleer patlamanın ardından ise Başbakan Tayyip Erdoğan nükleer santrallerdeki kazaların yaratacağı felaketin boyutlarını “tüp gaz da patladığında çevreye zarar verir” diyerek önemsizleştiren, kaza olma riskini de “uçaklar da düşüyor napalım uçağa binmeyeli mi” sözleri ile sıradanlaştıran sözler sarf etmişti.

Kaza değil cinayet

Şirketler, pazarda mallarını en hızlı ve kârlı bir biçimde satıp, rakipleri karşısında rekabet etme güçlerini artırmaya çalışan unsurlarken, devletler de kalkınma, büyüme söylemleri ile şirketlerin sözcüsü durumundalar. Edindikleri tüm rekabet edebilme koşulları ise işçilerin emeğinin, doğanın kaynaklarının sömürülmesine ve kirletilmesine dayanıyor. Daha fazla kâr elde etmek için iş güvenliğini hiçe sayarak kazalara, ölümlere yol açan da atıkları toprağa, suya bırakarak tüm yaşam varlıklarımızı yok ederek bizleri yine açlığa yoksulluğa sürükleyen de bu sistem.

Nuran Yüce

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol