Şirket gibi yönetilmemek için #hayır

07.03.2017 - 16:55
Atilla Dirim
Haberi paylaş

2015 yılında Erdoğan başkanlık sisteminin nimetlerini anlatır ve 400 milletvekili alması durumunda bu işi bitireceğini dile getirirken, ülkeyi bir anonim şirket gibi yönetmek istediğini dile getiriyordu. Bu daha önce Özal tarafından, sonra da Erdoğan tarafından çeşitli vesilelerle dile getirilmiş bir talepti.

Erdoğan'ın bu sözleri daha önce çeşitli açılardan eleştirilmişti. "Canım, adam haklı, dev gibi şirketleri kurtlar sofrasında başarıyla yöneten bir CEO ülkeyi yönetemez mi?" düşüncesiyle destek sunanlardan, "Devlet, şirketlerden farklı olarak vergi toplama yetkisine sahiptir. Yani finansman sıkıntısına düşse basar parayı finansmanı sağlar. Sonunda enflasyon olur ama enflasyonu tek başına devlet değil bütün toplum paylaşır. Oysa şirketler finansman sıkıntısına düşse böyle bir imkânları yoktur" gibi teknik noktalara değinerek karşı çıkan onlarca yazı yazılmıştı.

Oysa devleti bir şirket gibi yönetmek istiyorum diyenler, bence meselenin teknik boyutu kadar, idari boyutuna da önem veriyorlar. Malûm, şirketlerde demokrasi yoktur. Şirketlerde yönetim kurulu vardır. Yönetim kurulunun başında da başkan bulunur. Son tahlilde yönetim kurulu ve başkanın dediği olur. Çalışanların söz hakkı yoktur; olsa bile sınırlı ve sembolik anlama sahiptir. Halka arz edilmiş hisselerin sahibi olan hissedarlar, yönetimde söz hakkına sahip değildirler. Etkisizdirler.

Şirketlerde esas olan kârı maksimize etmektir. Bunun için her yol mübahtır; yalan söylemek, entrika çevirmek, yükselmek için gerektiği takdirde iş arkadaşlarının kanlı cesetlerine basarak yukarılara tırmanmak, şirket lehine olduğu sürece doğal ve normal karşılanmaktadır. Bunun ahlâki sorumluluğu ise "sistem böyle gerektiriyor" denilerek sistemin sırtına atılmakta, çalışanların omuzlarından her türlü sorumluluk alınmaktadır.

Şirketler, kapitalizmin doğası gereği, birbirleriyle rekabet içindedirler. Bu rekabet sınır ve kural tanımaz; sınır ve kuralları koyanlar, ezilenlerin ve daha iyi bir dünya isteyenlerin koyduklarıdır. Mücadelenin ivmesine göre şirket-devlet, rekabette bir adım öne geçmek için insanları, hayvanları, doğayı, canlı ve cansız olan her şeyi tahrip etmek için duraksamayacaktır.

Referanduma sunulan başkanlık sistemi, gerçekten de ülkenin bir şirket olarak yönetilmesinin ifadesi. Her şeye hakim bir başkan, başkanın bir dediğini iki edemeyecek bir yönetim kurulu, üyeleri başkan tarafından atanan denetleme kurulları," ben batarsam siz de batarsınız, aynı gemideyiz" tehdidiyle sürekli korkutulan etkisiz hissedarlar, birer şirket olarak görülerek rekabet nedeniyle düşmanlaştırılan diğer devletler, "dış ve iç mihraklar" söyleminin sırtına yüklenen ahlâki sorumluluk ile önü açılan çürüme …

Başkanlık sistemiyle bizi bekleyen, bunlardan başkası değildir. Oysa bizim kâr değil dünya, tekçilik değil çoğulculuk, başkanlık değil demokrasi diyen, farklılıklarımızın zenginlik olduğunu anlatan, bunun korunması için gereken önlemleri alan, dostluğu ve eşitliği öne çıkartan, barışı sağlayan ve perçinleyen bir anayasaya ihtiyacımız var, bir şirkete değil. Bu engebeli yolun sonuna ulaşmanın ilk adımı, referandumda #hayır demekten geçiyor.

Atilla Dirim

[email protected]

Bültene kayıt ol