Sınırsız düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü savunuyoruz. Herkes zaten istediğini düşünüyor ama düşündüğünü özgürce ifade edebilmeli, aynı özgürlükle de örgütlenebilmeli. Bu hak yasal güvence altına alınmalı. Herkes ve her şey hakkında istenildiği gibi eleştiri yapılabilir, hatta dalga geçilebilir.
İnsanların neyi ifade edip edemeyeceğine karar vermek, sosyalistler gibi özgür ve eşit bir dünyanın mücadelesini verenlerin işi olamaz.
Son günlerde neyin ifade özgürlüğü olarak kapsanması gerektiğine dair oldukça canlı bir tartışma sürüyor. Bütün dünyada, her dönemi, ülkeyi ve konuyu kapsayacak tek bir ifade özgürlüğü tanımı yapmak mümkün değil. Yani neyin ifade özgürlüğü olduğuna dair ortak bir tanım bulmak çok gerçekçi değil. Ancak bu tartışmada sosyalistler açısından bir noktanın önemi özellikle vurgulanmalı.
Her duruma uydurabileceğimiz bir ifade özgürlüğü kılavuzu yok. İfade özgürlüğü, mevcut ezme ezilme ilişkilerinden bağımsız ele alınamaz. Yapılan her tartışmanın bir sosyal ve siyasal bağlamı vardır. İfade özgürlüğünün ‘limitleri’ tartışması da yine bu ezme ezilme ilişkileri açığa çıkarılarak doğru bir sonuca ulaşabilir.
Fikirler aynı zamanda maddi güçlerdir. Toplumdaki sömürü ve hegemonya ilişkilerini meşrulaştırır veya yeniden üretirler. Bazen de tam tersi, onları eleştirir ve yıkılmalarına yardımcı olurlar. İfade özgürlüğü bizler açısından esas itibariyle bu ikinci tip fikirler, yani hakim toplumsal ve siyasal ilişkileri sorgulayan ve eleştiren fikirler açısından gündeme gelir. Bir ulusun, dinsel grubun ya da dinin diğer gruplar üzerindeki hakimiyetini, baskıyı ve tahakkümü onaylayan fikirler için ifade özgürlüğünden bahsetmek abesle iştigaldir. Kürt halkının kimliğinin tanınması talebiyle, ‘Kürt yoktur’ söylemi soyut bir ifade özgürlüğü halesiyle çevrilebilecek, iki eşit ifade değildir.
Baskı altına alınan ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletmek de nefret söylemine geçit vermemek de ancak sıradan insanların özgürlük mücadelesiyle mümkün. İşçi sınıfını bölen ayrımcı fikirlerin dönüşmesi için en iyi okul mücadeledir. İfade özgürlüğü için bir kılavuz değil ama bir politik irade böyle koşullarda kalıcı olarak şekillenebilir, kazanım elde edilebilir. İşçi sınıfının gündelik mücadelesiyle bağ kuramayan soyut ‘haklar’ söylemi kitleleri seferber edemeyen daha doğrusu kalıcı bir kazanıma dönüşemeyen ‘tartışma konusu’ olarak kalır.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)