Güvenliği tehdit eden siyaset

10.10.2016 - 07:59
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

15 Temmuz darbe girişimini kendi siyasal hedefi bakımından fırsata dönüştürmeye çalışan iktidar partisi, Türkiye’yi freni patlamış arabaya dönüştürdü. Nerede duracağını, ne derece büyük zayiata yol açacağını artık kestirmek mümkün değil. Siyasi türbülansın sonuçlarını öngörebilmek olanaklı değil.

Suriye ve Irak’ta egemenlik paylaşım krizinin kızıştığı süreçte, Lozan tartışması ve Bağdat ile patlak veren ‘Başika krizi” bile Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikenin potansiyelini ve boyutlarını yeterince gösteriyor.

İçerideki çatışma siyasetini ve devleti reorganize etme çabalarını “milli birlik”  duygusu ve düşüncesiyle sürdürmek Türkiye için her daim sonuç alıcı oldu. En son Kasım seçimlerinde ve 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, “milli birlik” siyasetinin bu toplumda güçlü alıcı olduğu görüldü. Sonuçları itibariyle AK Parti’yi “başarıdan başarıya” taşıdı/taşıyor.

AK Parti, bu “başarıların” Türkiye’yi nereye sürüklediği ile ilgilenmiyor. Kendi siyasal hedefine ulaşmada elverişli bir vasıta olup olmadığına bakıyor. Kalıcı sonuçlarıyla ilgilenmedi. İktidarda olmayı, devlet ve toplum yönetmeyi, bir tür toplumsal algı yönetimine indirgedi.

Toplumsal algı operasyonun en elverişli aracı olarak gördüğü medyanın tek tipleştirilmesi süreci bu anlayışla sürdürüldü ve başarıldı. Yargı, yasama gibi medya da iktidarın güdümünde gerçek ve evrensel işlevinden büyük ölçüde uzaklaştırıldı. Dördüncü güç olarak tanımlan medya da fethedildi.

15 Temmuz darbe girişimiyle mücadeleyi fırsata dönüştüren iktidar, OHAL’i kendi siyasal tahayyülünü gerçekleştirmek için kullanıyor. Oluşturdukları “milli birlik” çerçevesi içine girmeyen ve sığmayan her kesim, herkes milli güvenliği tehdit eden unsur muamelesi görüyor.

En son İMC TV, Hayatın Sesi TV, Zarok TV, TV10‘un da içinde yer aldığı 10 televizyon kanalı, Özgür radyo dâhil12 radyo, milli güvenliği tehdit eden yayın yapma iddiasıyla OHAL yetkisiyle kapatıldı, demirbaşlarına el konuldu.

Artık bu olup biteni basın özgürlüğünün veya halkın haber alma hakkının kısıtlanması, engellenmesi sınırlılığında değerlendirme eşiği çoktan aşıldı.

Kapatılan yayınların ortak özelliği AK Parti’nin devlet siyasetine dönüştürmeyi başardığı “milli birlik” siyasetine karşı olmalarıdır. Bir anlamda “milli birlik siyasetinin milli güvenliği” tehdit ettiğini anlatan yayınlar yapmaları, barışın, gerçeğin sesi olmaya çalışmalarıdır. Özelikle de devletin Kürd siyasetine itiraz etmeleridir.

Keza yüzün üzerinde  Hasan Cemal, Celal Başlangıç gibi gazeteci ve yazar kapatılan Özgür Gündem Gazetesi’ne yönelik baskıları  protesto etmek ve çalışanlarla dayanışmak  amacıyla bir günlük simgesel genel yayın yönetmenliği nöbetine katılmalarından dolayı ağır ceza mahkemesinde “terör örgütü propagandası yapmak, suç ve suçluyu övmek” suçlamasıyla yargılanıyorlar. Aynı iddia ile yazar Aslı Erdoğan ve dilbilimci Necmiye Alpay iki aya yaklaşan bir süredir tutuklular. Bütün bu insanlar devletin çatışmacı, savaşı tırmandırıcı Kürd siyasetine itiraz ediyorlar ve barışın sesi olmaya çalışıyorlar.

Milli güvenlik, milli birlik siyaseti her yerde her zaman muktedirler için her kilidi açan, içini istedikleri gibi doldurdukları, istedikleri ve işlerine geldiği zaman kullandıkları bir kavram. Nerede başlayıp nerede bittiğine muktedirler ve suyun başını tutanlar karar veriyor. Devlete “kaşın altında gözün var” siyasetiyle toplumu, muhalifleri baskı altına almasının kapısını açabilir.

Hukuksuzluk üzerine inşa edilen bu siyaset, ilelebet sürdürülemez, olağanüstü ve ara rejimler süreçlerinde sürdürülebilir. Türkiye bu eşiğe dayandı. Mızrak çuvala sığmıyor. Türkiye savaşı, gerilimi sınır dışına sıçratarak,  yaygınlaştırarak ve azgınlaştırarak iç konsolidasyon sağlamanın sınırına dayandı. 

İktidarların sonunu getiren, gerçekle bağlarının kopması ve medya aracıyla yarattığı toplumsal algının çökmesidir. Günümüzde medyanın bir işlevi de iktidarların gerçeklerle bağını kurmalarına aracı olmasıdır. Bunu yok eden iktidar, kendi yok oluşunu hızlandırıyor. Bu süreçte kendini kullandıran medya ise tarihte örneği bolca görüldüğü gibi kendi idamına hazırlanıyor. Yandaş olmanın da sonu var.

Hakan Tahmaz

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol