Umutsuzluk pompalanıyor

27.08.2016 - 07:56
Rıfat Solmaz
Haberi paylaş

5 Haziran 2015 gününden beri, her ay bir patlama yaşanıyor. Temmuz 2015’ten beri ise yıkıcı bir savaş hali devam ediyor. Kürt sorununda yeniden savaş politikalarının devreye girdiği zaman bu zaman.

Şehir meydanlarına, havaalanlarına, kentlerin en işlek caddelerine, mitinglere bombalı saldırılara, en son kına gecesine yapılan ve çok sayıda çocuğun öldüğü Antep saldırısı eklendi.

Sadece Türkiye’de yaşanmıyor bu saldırılar. Fransa’da, Belçika’da da yaşanıyor. Dünya alarmda. Türkiye IŞİD’in en çok saldırı gerçekleştirdiği ülke. Fakat Türkiye’yi saldırıya açık hale getiren, Kürt sorununda savaş politikalarının devreye girmiş olması. Şehirler de yıkıldı son bir yılda karakollar ve şehirlerde canlı bomba eylemleri de yapıldı.

Çözüm sürecinden, Abdullah Öcalan’ın görüşleri kamuoyunun bütünü tarafından merak edilen bir siyasetçiye dönüştüğü, İmralı heyetinin açıklamalarının canlı yayınlarda verildiği ve Kürt sorunun bütün düzeylerinin tartışılabildiği koşullardan yeniden savaş koşullarına dönmenin bedeli çok pahalı oldu. IŞİD saldırıları ödediğimiz bedeli daha da artırdı.

Fakat ödediğimiz bedeli olduğundan daha heybetli görmeye neden olan başka bir ruh hali var. Bu, yenilginin ruh hali. Yıkımın içinden kazanma umudunun nerede olduğunu görmeyi engelleyen, biteviye her şeyin çok daha kötüye gittiğini ve daha da kötüye gideceğini anlatmayla sonuçlanan bir ruh hali bu.

Bu ruh hali üç sene önce Gezi direnişinin, geçen sene HDP’nin 7 Haziran’da aldığı 6 milyon oyun ve 15 Temmuz gecesi darbeyi durduran halk kitlelerinin gücünü, etkisini ve yankısını unutturuyor. Daha garip bir sonuca neden oluyor: her kötü olayın, daha kötü bir başka olayın, esas olarak da bir iç savaşın tetikçisi olacağını alttan alta anlattırıyor. Örneğin Suriye’de Cerablus’ta bir askeri liderin haince öldürülmesinin bölgeyi ateşe sürükleyeceği yazılabiliyor. Bölge daha ne kadar ateşe sürüklenebilir. Yaklaşık 500 bin Suriyeli ölmüş durumda zaten!

1 milyonu aşkın Iraklı, ABD’nin işgali sırasında öldü zaten!

En tehlikelisi, karamsarlığı, gerçekliğin ifadesi olarak yutturmaya çalışan eğilim.

Bu doğru değil. Çok ölü verdik, çok yaralandık, gözaltılar, tutuklamalar oldu, ama mücadele sürüyor. Bir karşı devrim yaşamıyoruz. İşçi hareketi atomlarına ayrılmış değil, Kürt sorununda barışı inşa etmek için, Suriye halkıyla dayanışmak için, neoliberal saldırıları durdurmak için sayısız mücadele fırsatı var. Yaşama kastedenlerin karşısında yaşam için ses vermekten vaz geçmeyenler var. Savaşın, çatışmanın ve gerilim en yoğun olduğu yerde bile, barışın, umudun soluğunu hissetmek mümkün. Demirtaş’ın, Antep katliamının, tam da tarihi bir sürecin başlangıcında yapıldığı yönündeki sözlerini hatırlamakta fayda var.

Barıştan vaz geçmemekte fayda var. Barış mümkün zira. Yeter ki harekete geçelim.

Rıfat Solmaz

Bültene kayıt ol