Kutsal ailede hesap kitap işleri

26.01.2015 - 00:18
Fatma Gökırmak
Haberi paylaş

Başbakan kısa bir süre önce 2015 seçimlerinden önce yasalaştırmayı planladıkları yeni bir paket açıkladı. Kadınlara yeni bir müjde! Biçiminde sunulan programın açıklaması Charlie Hebdo saldırısına denk geldiği için beklenen etkiyi pek yaratmadı. 

Oysa Davutoğlu’nun açıklamaları anneliğe ve aileye ithaf edilen kutsal anlamların ötesinde neden önem verildiğini göstermesi açısından çarpıcıydı. Türkiye'de, 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı ilk kez yüzde 8’e ulaştı, 2023'te 65 yaş nüfus oranının yüzde 10'u aşacak. Erdoğan’ın ısrarla tekrarladığı 3 hatta 5 çocuk talebine rağmen doğurganlık artmıyor.  Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (2013) verilerine göre kadınların doğurganlık oranı Batı Anadolu Bölgesi'nde 1,9 çocuk, Doğu Anadolu Bölgesi'nde 3,4 çocuk olarak hesaplandı.

Davutoğlu "Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması" paketinde hedefin özetle;  doğurganlık oranının artırılması olduğunu açıkladı.  Şuan 2,07 olan doğurganlık oranının önümüzdeki 4-5 yıl içinde 2.1’e çıkarılmasının hedeflendiğini söyleyerek ekledi;  “ Geçmiş dönemlerde şöyle deniyordu, aman doğum kontrolü yapalım bir-iki çocuk olsun devlet üzerinde istihdam baskısı olmasın”. Bu sözlerle  Erdoğan’ın “Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yapılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler” sözleri ile gayet uyumlu. Durum bu olunca paketin içinden bir çocuk yapan anneye 300-TL.(yarım altın değerin) 2 .çocuğa 400 ve 3. 600-TL. para yardımı yapılması çıktı. Davutoğlu’nun “bu altınlar saklanıp nesilden nesile annelere takdirimizin bir nişanesi olarak aktarılabilir” sözleri  akla Stalin döneminde 10 çocuk doğuran annelere verilen Lenin madalyalarını akla getiriyor. Kadınlar bir kez daha kapitalist sistemin kısa ve uzun vadeli çıkarları gereğince yeni nesil işçileri yaratmak üzere çocuk doğurmaya çağrılıyor. Pakette ayrıca ebeveynler için çocuk doğunca açılacak ve 18 yaşında kullanabilecekleri çeyiz  hesabı adı hesapta yapılan tasarruflara %15 kadar bir katkıda Devletin yapması öngörülüyor. Çeyiz hesabıyla 18 yaşını dolduranların biran önce evlenmesi, evlenenlere her çocuk başına altın takarak doğuma teşvik edilmesi kadınları “kutsal aile” içine hapsedilmesi anlamını taşıyor. Kadınlar birer kuluçka makinesi gibi görülerek doğurup doğurmayacakları ya da kaç çocuk doğuracaklarına devletin hazırlanan paketlerle karar veriliyor.

Fakat toplumsal hayatı- değişimleri kontrol etmek yönetenler açısından herzaman mümkün olmuyor. Türkiye’de kadınların istihdamının çok düşük olmasına rağmen ( çalışabilecek durumda olan 5 kadından  ancak 1’i ücretli olarak iş bulabiliyor) son yıllardaki okuma oranındaki artış ve kentlerde çalışan kadınların artması ve bu kadınların çocuk yapmakta pek de istekli olmamaları hükümeti telaşlandırıyor. Çalışan kadınları doğurmaya teşvik için pakette kısmi süreli çalışma izni düzenlemesi öngörülmüş. Çocuk 5,5 yaşına gelene kadar ebeveynlerden birine 30 saate kadar kısmi çalışma hakkı tanınacak ve eksik alacağı ücret devlet tarafından karşılanacak. Türkiye’de kısmi çalışmanın getirdiği sorunları bir yana bırakacak olursa böyle bir düzenleme elbette olumludur.

Asıl sorun bu çocuklara gün boyu kim bakacak. Pakette göstermelik pek çok düzenleme olmasına rağmen ücretsiz kreş hakkına dair tek bir laf edilmemiş, özenle kaçınılmış. Kreş mevzuatına göre ancak işveren aynı belediye sınırları içinde 150 kadın işçi çalıştırıyorsa kreş açmak zorunda.  Bu kadar kadın işçi çalıştıran yerlerin azlığını bir kenara bırakırsak işverenler farklı belediyelerde yan şirketler kurarak çalışanlarını farklı şirketlerde gösterip bu yasal zorunluluktan rahatça kurtulmakta. Diyelim ki işveren bunu yapmadı kreş açmamanın yaptırımı 1232-TL para cezası. Çalışan kadınlar açısından en temel sorun olan ücretsiz kreş hakkı tüm süslü laflara verilen müjdelere rağmen hala yok sayılmaya devam edilmekte sonuçta çocuk doğurmaya karar veren kadının ev-iş-çocuk bakımı sorunlarıyla başbaşa kalmaktadır.

Tüm bu politikaların kabul edilmesi için annenin-ailenin kutsallığına dair cinsiyetçi fikirler hakim kılınmaya çalışılıyor. Önümüzdeki dönemde anneliğin kutsallığına dair zaten varolan söylemin giderek artması kuvvetle muhtemel.  Sağlık Bakanının “anneler annelik kariyeri dışında bir başka kariyeri merkezine almamlıdır. Merkeze iyi nesiller yetiştirmeyi almalılar” sözleri gibi.

Sonuçta yapılmak istenen hem bugünkü işçilerin bir sonraki güne hazırlanması, yeni işçi kuşağının çoğaltılması ve yaşlanan nüfusun bakım hizmetlerinin ailede ücretsiz bir biçimde kadınların üzerine yıkılması.  Bedenlerimiz hayatlarımız üzerinden yapılan paketlenerek açıklanan bu planlara karşı ses çıkarmak en temel görevlerimizden bir olmalı.

Fatma Gökırmak

Bültene kayıt ol