Bu, her türlü saptırmaya çok açık bir soru. Hükümet yanlısı yayın organları ya da ‘yerli-milli’ ittifakla palazlanan ve cemaatten boşalan yerleri yeniden doldurmaya hevesli Perinçekgiller sürekli bunu anlatıyor. Onlara göre ABD bizzat düğmeye bastı, hatta darbe girişimini ABD’li komutanlar yönetti.
15 Temmuz gecesi İncirlik Üssü’nden kalkan uçaklar iddiası, Rusya ve İran basınında darbenin NATO–CIA bilgisi, hatta planıyla gerçekleştiğine dair haberler, darbenin arkasında ABD’nin olduğu yönündeki açıklamalarda sıkça kullanılıyor. Bunların üstüne hükümet ve ABD arasında Gülen’in Türkiye’ye iadesi konusunda yaşanan açıklama trafiği veya Batı ülkelerinin 15 Temmuz ve sonrasındaki tutumu eklenince ‘darbenin arkasındaki güçler’ mefhumu daha ciddi bir tartışma konusu haline geliyor.
Darbeye dair Batı ülkelerindeki tavırsızlık, ABD’nin tavrını darbe girişiminin akıbeti belli olduktan sonra göstermesi, yayın organlarında darbecilere hayırhah bakıldığı izlenimi veren bir çizginin hakim olması üzerine düşünülmesi gereken noktalar. Darbe girişiminin ardında doğrudan ABD’nin bulunup bulunmadığını bilebilecek durumda değiliz. Ancak eğer darbe başarılı olsaydı ABD’nin darbe yönetimini tanıyacağını, Mısır’da olduğu üzere yarım ağızla yapılan kınayıcı açıklamalardan sonra darbe yönetimiyle işbirliğine gideceğini varsaymak mümkün görünüyor.
Ancak daha fazlasını iddia etmek, hükümet çevreleri gibi ABD’yi darbenin mimarı olarak göstermek için elde henüz yeterli veri yok. Bu gelişmeleri gerçekçi bir bağlama oturtmak için önce komplo teorilerinden sıyrılmak, ardından uluslararası sistemin güncel durumunu analiz etmek gerekiyor.
ABD emperyalizminin Irak yenilgisinden sonra gücündeki gerileyiş ve bu gerileyişin son yıllarda uluslararası konjonktürde yarattığı hegemonya krizi malum. Bu krizin yarattığı gerilimi Suriye’deki gelişmelerde daha somut olarak görüyoruz. Hegemonya bunalımı ve ABD’nin kontrol yetisindeki göreli güç kaybı, farklı bölgesel güçlerin bu krizden kendi fırsatlarını yaratabileceği koşulları beraberinde getiriyor.
Türkiye devletinin Ortadoğu politikası kendi fırsatını yakalamaya çalışmanın bir örneği. Ortadoğu’daki hegemonya boşluğunu doldurma hevesiyle bölgesel güç olma hedefi İslami veya ideolojik bir takıntı olmanın ötesinde emperyalizmin bunalımıyla doğrudan ilişkili. Bu hedefin pek çok kez ABD’yle karşı karşıya gelişi beraberinde getirdiğini de son yıllarda Suriye üzerinden gördük. Görmeye devam etmemiz de çok olası.
Savunma Bakanı’nın ‘ordunun yeniden yapılandırılması NATO ittifakına ve ruhuna uygun olacak’ açıklamasının ardından, 15 Temmuz’un mimarına dair komplo teorisi üretenlerin vardığı NATO’dan çıkılacağı sonucu şimdilik gerçekçi gözükmüyor. Ulusalcı-AKP ittifakının ikizleşen popülist anti-emperyalist söylemine, komplo teorilerine savrulmayan bir emperyalizm okuması bölgede yaşanacak pek çok keskin gelişmeye hazırlıklı olmanın tek yolu.
Meltem Oral