6 Mart’ta ‘kadınlar günü’ vesilesiyle İstanbul Kadıköy’de yapılmak istenen mitinge izin verilmedi.
Kadınların basın açıklaması yapma girişimi polis tarafından engellenmeye çalışıldı. Ancak polisin tüm girişimlerine rağmen kadınların eylemi engellenemedi. 8 Mart’ta Taksim’deki gece yürüyüşü ise tek kelimeyle muhteşemdi. Öncelikle çok kalabalıktı. Çoğunluğu gençlerden oluşan binlerce kadın kendi hazırladıkları dövizlerle İstiklal Caddesi’nde yürüdü. Kadınların eylemi sayesinde Taksim’de aylardır süren yürüyüş yasağı uzun bir aradan sonra ilk kez aşılmış oldu. Eylemin coşkusu iki saat boyunca Taksim’i inletti. Binlerce kadın tarafından en çok atılan sloganlardan biri ‘Kürdistan’da direnen kadınlara bin selam’ oldu.
Dünya yerinden oynar
Yürüyüş birçok açıdan çok önemliydi. Kadın cinayetlerini, şiddeti, tacizi ve tecavüzü sonlandıramayan aksine failleri aklayan devlet politikalarına ve mahkemelerdeki adaletsizliğe, başta Erdoğan olmak üzere AKP liderliğinin kadına yönelik ayrımcılığı körükleyen, aşağılayıcı söylemlerine, neoliberalizme, hayatın her alanında karşımıza çıkan cinsiyetçiliğe karşı kadınlar arasında iyice biriken bir öfkenin olduğu bir kez daha kanıtlandı. Bu öfke daha önce pek çok kez kendisini kitlesel olarak sokakta ifade etmişti. Gece yürüyüşüne katılan binlerce kadını da aşan ölçekte kadınlar, bedenlerine, geleceklerine, yaşam haklarına, ‘kadın’ olmaya sahip çıkmakta ve kimliğine, bedenine, başörtüsüne, diline, emeğine müdahale edenlere karşı özgürlük talebini her fırsatta sokaklarda haykırmakta. Cinsiyetçiliğe karşı süreklileşmiş bir hareketin olması için çok iyi bir zemin var.
Sokağın gücü
Gece yürüyüşünün gösterdiği önemli şeylerden biri de, aylardır savaş politikalarıyla birlikte Batı’da iyice yayılan karamsarlığa karşı inatla, umutla mücadele eden kalabalıkların olduğu. Artvin Cerattepe’deki halkın zaferinden sonra kadınların eylemi karamsarların sık sık dillendirdiği gibi Batı’daki kitlelerin ‘vurdum duymazlar’ olmadığını gösterdi. Mücadele hiç ummadığımız anda, ummadığımız bir konuda yükselebilir. Gel gitlerle dolu bu süreçte, yenilgi içinde olmadığımızı, nihai olarak bir geri çekiliş yaşamadığımızı, aksine neoliberalizme ve savaş politikalarına karşı memnuniyetsizliğin biriktiğini ve bu birikimin sokağa kitlesel olarak çıkmak için her zaman fırsat kolladığını gördük. Kitleler pasif seyircilerden ibaret olmadıklarını beklenmedik zamanlarda gösterirler. 8 Mart gecesi Taksim’de savaşa karşı barışı savunan binlerce kişinin sokağa çıkmış olduğunu anlamak için yürüyüşte en çok atılan sloganlara bakmak yeterli.
Batı’da kitle gösterileri, yürüyüşler gerçekleştirmenin farklı nedenlerle zorlaştığı bir dönemde 8 Mart yürüyüşü, herkese büyük bir moral ve güven verdi. ‘Kurtarıcıların’ değil sadece kitlelerin kendi mücadelesinin siyasi iklimi değiştirebilecek kudrete sahip olduğunu hatırlattı. 8 Mart yürüyüşü rüzgarın yönünü tersine çevirebilmek için yeterli değil, evet. Ama bu siyasi ortamda yapılması gerekenin ne olduğunu çok iyi bir şekilde önümüze koydu. Öncelikle kendimize, binlerce insanın sokakları doldurabileceğine güvenmeliyiz. Kendi karamsarlığını kitlelere de uyarlayarak sokağa çıkmaya kimsenin niyetinin olmadığını ön kabul sayanların aksine, her zaman mücadelenin olanaklarını kollamamız gerektiğini unutmamalıyız.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)