Ortadoğu ve Kürdler

08.02.2016 - 13:50
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Cenevre toplantısının üçüncüsünün de ertelenmesi sürpriz olmadı. Ertelemenin duyurulduğu basın toplantısında Birleşmiş Milletler’in Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura  ABD ve Rusya gibi uluslararası destekçilerin acil yardımlarına ihtiyaç duydukların açıkladı. Mâlumun ilânı oldu.

Bu çağrıdan anlaşılması gereken, BM’nın patronları Suriye’de süren vekâlet savaşının bitirilmesi konusundan tam mutabakata varamamış olmalarıdır.

Mesele esas olarak Ortadoğu’da artık bir dizi sorununun iç içe geçmiş olmasından, küresel ve bölgesel belirleyici aktörlerin makro plan oluşturamamalarında ve yerel dinamiklerin etkin güç olarak devrede olmamalarından kaynaklanıyor. Bölgesel dinamiklerin karmaşıklığı bunu daha da zor ve karmaşık hale getiriyor. 

Suriye konusunda bir karar verebilmek için Kürdlerin geleceğine ilişkin yeni bir planı gerektiriyor. 

Bölge devletlerinin uluslararası güçlerle eski duruma dayalı ilişki sürdürülmelerinin zemini büyük ölçüde değişmiştir. Bu değişimin yerel dinamiklerin en başında Kürdlerin geldiği çok açık. 

Ortadoğu’da küresel güçlerle, bölgesel güçler arasındaki gerilim ve çekişmenin eksenini, Kürdlerin 21. yüzyılda eskisi gibi yaşamama siyasal iradelerinin sonuçları oluşturuyor. Bölgesel güçler buna rıza göstermekte zorlanıyorlar. Değişime direniyorlar. Güçlerinin yetmediği durumlarda da uzatmaları oynuyorlar.

Türkiye’nin Cenevre toplantısına yaklaşımını bu gerilim belirledi. PYD’nin Cenevre görüşmesine katılmasına karşı çıktı. Suriye’de Kürdlerin Türkiye’yi sarsacak bir sonuca doğru ilerlemesini engelleyecek, yavaşlatacak bir tutum sergiledi. Sonuçta Suriye savaşının ömrünün uzatılmasına rıza gösterdi. 

Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetinin, PYD ile sınırlı bir sorun olmadığı hafta içinde hükümet partisinin sözcüsünün yaptığı açıklamada bir kez daha görüldü. Türkiye aslında bölgede Kürdlerin bir tür eski durumda yaşamalarını arzuluyor. Merkezi yapıların içinde erimelerini istiyor. Kürdlerin siyaset sahnesinin güçlü ve esaslı aktörlerinden olmalarını kendi varlığı ve çıkarları için hala büyük tehlike görüyor. Dönemin ruhuyla bağdaşmayan iyileştirmelerle yetinilmesini bekliyor. 

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, basın toplantısında Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Mesut Barzani'nin, Kürdistan'ın bağımsızlığı yönünde referandum hazırlığı yaptıklarını söylediğinin hatırlatılması üzerine bölgenin çok ciddi sıkıntılar çektiğini, Sykes-Picot Antlaşması'nın, bu suni sınırlarla birlikte bölgeye huzur getirmediğini ve daha büyük bir istikrarsızlık oluşturduğunu belirtti. “Bu bölgede yeni bağımsız devletlerin ortaya çıkması, bunu sadece bir Kürd bölgesi için ya da başka bir bölge için söylemiyorum, bölgenin huzuruna katkı sağlamaz.“

Çelik sözlerinin devamında; “Zamanın ruhunun bize emrettiği şey şudur; yeni birtakım devletçikler ya da birtakım suni kriz alanları oluşturmak değil. Bütün bu devlet içerisindeki sınırlara saygı duyarak ama bu sınırları aşan ekonomik ve siyasi birlikler oluşturabilmek, ekonomik, siyasi ve kültürel olarak bu bölgeleri ve halkları yaklaştırabilmek, Anadolu'nun ve Mezopotamya'nın insanlarını ortak kültür havzasının, ortak refah havzasının, ortak güvenlik havzasının ve ortak özgürlük havzasının eşit unsurları haline getirebilmek” diye konuştu.

Bu uzun alıntı, Türkiye’nin Kürdlere yaklaşımının politik çerçevesini özetliyor. Türkiye’nin sınır bölgesinde biricik müttefikine hala eski politik konseptle bakmakta ısrarlı ve istikralı. Ama her şeyin değiştiği bir düzlemde hesapların, planların yeniden yapılması gerektiğini bizzat yaşam gösteriyor.

Bölge devletlerin büyük kısmı benzer tarzda bir yaklaşımda ısrar ettikleri için Suriye başta olmak üzere bölgenin hiçbir sorunu çözüme kavuşturulamıyor. Suriye’de savaşın sona erdirilmesi veya Cenevre türü toplantılardan sonuç alınması bölge Kürdlerinin gelecekleriyle ilgili yeni bir kararı, mutabakatı gerektiriyor.

Başta bölgedeki Kürd siyasal güçleri olmak üzere herkes hesabını buna göre yapmak zorunda. Kürdler arasındaki siyasi çekişme Kürdlerin siyasal iradesini zayıflatmakla kalmayacak, bölge devletlerin yanlış hesaplarını güçlendirecektir. Cenevre toplantısında olduğu gibi. Aksi durumda Türkiye ve bölgenin statükocu bütün güçleri “parçalayıcı” güç olmaya devam edeceklerdir.

Hakan Tahmaz

(BasNews)

Bültene kayıt ol