Mali çalkantılar “toparlanma”nın önündeki sorunları gösteriyor

02.02.2016 - 16:27
Alex Callinicos
Haberi paylaş

Yeni yılın başlamasından bu yana dünya borsaları çıldırdı. Bir noktada küresel hisse fiyatları, geçen yıl eriştikleri en yüksek değerden yüzde 20 aşağıdaydı. Hisse değerlerinden 4 trilyon dolar buharlaşıp gitti.

Geçtiğimiz haftanın sonuna doğru borsalar toparlandı. Bu bizim bazen menkul kıymetler piyasasını etkileyen ama daha büyük bir etkisi olmayan dalgalanmalardan birine şahit olduğumuz anlamına mı geliyor? Kısa cevap: Hayır.

Satışlar dünya ekonomisini 2008-9’daki Büyük Durgunluk’tan çıkaran iki ana gücü yansıtıyordu. Bunlardan ilki merkez bankalarının müdahalesiydi. Görülmemiş önlemler aldılar; örneğin faiz oranlarını sıfıra ya da sıfıra yakın düzeylere indirdiler ve parasal genişleme (QE) yoluyla finansal sisteme para pompaladılar.

Parasal genişlemenin, Büyük Durgunluk’un başka bir Büyük Bunalım’a dönüşmesini gerçekten engelleyip engellemediği son derece tartışmalı. Ama en güçlü merkez bankası olan ABD’deki FED parasal genişlemenin yüksek enflasyona yol açacağını öne süren serbest pazar yanlılarının giderek artan basıncıyla karşı karşıya bulunuyor.

Geçen yılın Aralık ayında FED boyun eğdi. Başkan Jane Yellen %0,25’lik bir faiz artışına gidileceğini açıkladı. Yellen ABD ekonomisinin “normalleştiğini” söylemeyi mümkün kılacak kadar güçlü bir şekilde büyüdüğünü ifade etti.

Oldukça ana akım olan pek çok ekonomist, ABD’nin büyüme oranının 2007-8’deki finansal çöküşün öncesinden çok daha düşük olduğuna işaret ederek bu görüşe karşı çıkıyor. Hem Japonya hem de Avro bölgesi geçtiğimiz birkaç yılda azımsanmayacak parasal genişleme programları uygulamaya başladılar. Her şekilde parasal genişleme ve düşük faiz oranları finansal piyasaları çok ucuz paraya bağımlı hâle getirdi. FED’in faiz oranlarında gittiği artış, muslukların kapatıldığını gösteriyor ve istikrarsızlaştırıcı bir etki yapmaya mahkum.

Geçtiğimiz hafta Times Warner Cable’ın baş yatırım danışmanı şöyle yazdı: “FED Bay Piyasa’yı uzun zaman görmezden geldi. Bu da onun ihmal edilmiş ve ötekileştirilmiş hissetmesine neden oldu. Eğer onun öfkesi FED’in planlarını altüst ederse fazla şaşırmayın.” Yapılan bu kelime oyunu, yani finansal piyasaları bir kişi olarak ele almak, Marx’ın “sermaye ilişkilerinin en dışsallaştırılmış ve putlaştırılmış haline” ulaştığı yerin finansal piyasalar olduğu düşüncesine olağanüstü bir örnektir.

Büyük Durgunluk’u sona erdiren ikinci güç Çin’di. Çin hükümeti bankalara devasa bir ölçekte borç vermeleri talimatını verdi, bu hamle ise sonunda gayrimenkul ve hisse senedi piyasasında büyümeye neden olan çok büyük bir borç tabanlı yatırım patlamasına hız verdi.

Şimdi Pekin Çin ekonomisini ihracat sanayilerine büyük miktarda yatırım yapma bağımlılığından vazgeçirmeye ve onu daha çok iç talebe odaklı hale getirmeye çalışıyor. Bu çabaları, kısmen Ağustos ve Ocak aylarında borsanın iki kez çökmesinde payı olan mali yetkililerin beceriksizlikleri nedeniyle, pek iyi gitmiyor.

Sermaye kaçışını engellemek için önlemler alındı; geçtiğimiz yıl Çin’den neredeyse 700 milyar dolar sermaye kaçtı. Genel olarak sermaye, FED tarafından üretilen ucuz paradan çokça borç alan “gelişen pazarlar”dan uzak duruyor.

Bir de petrol fiyatlarındaki büyük düşüş var; geçtiğimiz hafta bir varil petrolün fiyatı 30 doların altına düştü. Bu kısmen Çin’in yavaşlamasının bir sonucu, bu yavaşlama petrol ve doğalgaz da dahil olmak üzere her türden hammaddeye olan küresel talebi azaltıyor. Ancak petrol fiyatlarındaki düşüşte Suudi Arabistan’ın “fiyatı korumak için petrol üretimini azaltma”yı reddetmesinin de etkisi var.

Suudi petrol Bakanı bu tutumun amacının, ABD kaya petrolü ve gazı sanayisini sıkıştırmak amaçlı olduğunu açık bir şekilde ifade etti. Kaya gazı ve petrolü geçtiğimiz birkaç yıl için muazzam bir genişleme kaydetti ama bu yöntemin yüksek maliyetleri onu düşen petrol fiyatları karşısında savunmasız kılıyor.

Petrol fiyatları düşmeye başladığında ekonomi yorumcuları buna sevinmiş, düşük enerji ve yakıt fiyatlarının tüketicileri harcama yapmaya teşvik edeceğini öne sürmüşlerdi. Ama çoğunlukla son derece borçlu olan petrol ve doğalgaz şirketleri kesintiye gidip işçi çıkardıkça, bunun ekonomi üzerinde olumsuz dalgalanma etkileri oldu. Petrol fiyatları konusundaki korkular hisse senedi satışlarına katkıda bulundu.

Hisse senedi fiyatlarındaki toparlanma çoğunlukla Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin geçtiğimiz hafta Perşembe günü ECB’nin avro bölgesi ekonomilerini canlandırmak için daha ileri adımlar atılabileceğine dair verdiği ipuçlarından kaynaklanıyordu. Yani “Bay Piyasa” merkez bankalarının sağladığı desteğe bel bağlamaya devam ediyor. Yeni normale hoş geldiniz.

Alex Callinicos

Bültene kayıt ol