2011 yılının ilk aylarını pek çok Arap ülkesinde devrimci coşkunun yayılmasıyla tanıdık: Tunus, Mısır, Bahreyn, Libya, Suriye ve daha pek çok ülkede.
Halk kitlelerinden milyonlarca insan, kamusal alanı işgal edip ünlü sloganlarını bağırdı: Halk rejimin devrilmesini istiyor.
Bu devrimci dinamik kendi sınırlarını aştı, halkçı protesto hareketleri İran, Türkiye, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıktı... Daha adil ve daha iyi, yeni bir dünya için yeni bir umut sadece gerekli değil ama aynı zamanda mümkün hâle geldi. Bölgedeki diktatörlüklerin ve kapitalist rejimlerin yanı sıra emperyalistler de kapitalizmin bütününü tehdit eden bu devrimci dalga karşısında paniklediler; bir kez daha Marksizmin kurucularının Komünist Manifesto'da belirttiklerine hak verdiler: "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor — Komünizm hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları".
Aslında, var olan rejimler, bölgesel ve küresel (Doğulu ve Batılı) güçlerle kendi aralarındaki çatışma ve rekabete rağmen ortak bir hedefi paylaşıyor: halk devrimlerinin zaferine engel olmak.
Tunus'ta rejim yukarıdan tekrar üretildi, Mısır’da askeri darbeyle, Bahreyn ve Yemen’de Suudi Arabistan ordusunun müdahalesiyle, Libya’da batılı emperyalistlerin askeri müdahalesiyle, Suriye’de Esad rejiminin vahşeti ve devrimci demokratik güçlere rağmen rejim ve bölgesel güçler tarafından cesaretlendirilen "isyanın mezhepselleştirilmesi" ile…
Bölgenin siyasi manzarası umutsuz görünüyor: karşı devrim ilerliyor. Buna rağmen görünüm aldatıcı olabilir. Çünkü kesin bir düşüş aşamasında olmasına rağmen devrimci dinamik hâlen aktif, kaynamaya devam ediyor. Lübnan'daki protesto hareketi, Mısır’daki işçi grevleri ve toplumsal hareketler, Fas, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Suriye’deki ve hatta rejim ya da IŞİD ve El-Nusra Cephesi gibi gerici güçlerin kontrolündeki bölgelerdeki grev ve gösteriler...
İsyanın sebepleri hâlâ apaçık ortada: baskı, sosyal adaletsizlik, yolsuzluk, neoliberal politikaların en saldırgan hâli, ayrımcı politikalar (cinsiyet, ırk, din...) ve kalıcı bir krizdeki kapitalist sistem…
Büyük bir ders, şimdiden tüm çağdaş devrimler tarafından doğrulandı: radikal değişim stratejisi içindeki sınıf mücadelesi, uluslararası planda birleşmeden hedeflenemez. Sınıf mücadelesinin güç ilişkileri enternasyonaldir. Bu nedenle, enternasyonalizm tüm devrimci pratiğin temelidir.
Ayrıca, hakim ve egemen sınıfların her "öldü" diye düşündüğünde, "O" ayağa kalkar ve direnir... "O" hâlâ hayatta: Devrim!
Ghayath Naisse
9 Ocak 2016
(Fransızca'dan çeviren: Orhan Göztepe)