Selahattin Demirtaş, Gerry Adams olsaydı?

02.08.2015 - 13:29
Memet Uludağ
Haberi paylaş

Anlaşılan kimi çevreler, bugün yaşanılan 'barış süreci krizinin' nedenini keşfetmişler.

Neden şu: Demirtaş, Gerry Adams olamamış...

Son yıllarda, özellikle barış sürecinin yoğun yaşandığı dönemlerde, Türkiye'den Kuzey İrlanda'ya, oranın barış sürecini incelemek üzere AKP, HDP, CHP milletvekilleri, akademisyenler ve gazetecilerden oluşan heyetler gitti. 

Gidenlerin bazıları gördüklerini, dinlediklerini yazdılar, anlattılar. Bu yazılanlar üzerine çok bir tartışma çıkmadı.

Kuzey İrlanda barış süreci Türkiye'ye pek çok yönden şablon olacak bir süreç değildi. Üstelik oranın tarihsel-siyasi dinamikleri ve savaşan (daha doğrusu çatışan - savaş demek doğru bir tanımlama olmaz) tarafların yapısı Türkiye'deki durumdan çok daha farklı idi. 

Sonuçta binlerce insanın ölümüne yol açan çatışma döneminin bitmesi elbette iyi idi ama "Hayırlı Cuma" anlaşmasının sonucu ortaya çıkan yapı, Kuzey İrlanda'da yönetiminin Cumhuriyetçiler ve Kraliyetçiler arasında bölüşülerek, tarihsel, sekter Protestan-Katolik ayrımının ve ayrımcılığının barış anlaşması adı altında kurumsallaştırılması oldu. Bugün, Kuzey İrlanda Meclisi'ne seçilenler kendilerini 'Kraliyetçi' ya da 'Cumhuriyetçi' olarak tanımlamak zorunda. Silahların susması elbette yeni siyasi alanlar ve mücadeleler açmak için bulunmaz bir fırsat yarattı ama ama bu sistem geçmişin sekter yapısının silahsız bir ortamda, ülke şehirlerinin ve mahallelerinin 'Cumhuriyetçi ve  Kraliyetçi' diye ayrılarak devam etmesini sağladı.

Giden heyetlerdekiler bu yeni statükoyu belirleyen Cumhuriyetçi ve Kraliyetçiler'le görüştüler ama işin yukarıdaki yönünü pek tartışmadılar. Dolayısı ile genel anlamda bir Kuzey İrlanda ve Hayırlı Cuma anlaşması romantizmi yaratıldı. 

Şimdilerde ise yeniden bir Kuzey İrlanda referansı dönüyor ortalıkta. 

Neymiş, Selahattin Demirtaş Gerry Adams olabilseymiş barış süreci bugün geldiği bu kötü noktaya gelmezmiş.

Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi 30 Temmuz tarihli, "Demirtaş, Gerry Adams olsaydı" başlıklı yazısında şöyle diyor: 

"Türkiye'nin en büyük eksikliği HDP hiçbir zaman bir Sin Fein, Selahattin Demirtaş ise hiçbir zaman Gerry Adams olamadı. Demirtaş bırakın Gerry Adams olmayı yüzde 13'ün bile hukukunu koruyamadı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve 7 Haziran'da Türkiyelileşme açılımı nedeniyle kendisine oy veren milyonları değil, savaş talimatları yağdıran Cemil Bayık'ı tercih etti. Oysa Bayık, tek yanlı ateşkesi bitirdiğini, savaş startını verdiğini açıkladığı gün, “Ne yapıyorsunuz biz Türkiyelileşme istiyoruz” deseydi bugün kahramandı."

Buna benzer tartışmalar yeni değil. Aralık 2007'de Bejan Matur "DTP kendi Gerry Adams'ını yaratabilir mi?" (Can the DTP turn out their own Gerry Adams?) başlıklı uzun İngilizce yazısında bu konuya değinmişti. 

Markar Esayan, Şubat 2015'te "Demirtaş bir Adams değil, sanırım olamayacak da..." başlıklı yazısında, Gerry Adams'ın İRA üyesi olduğunu unutup, "Maalesef öyle bir sivil/cesur lider çıkartamadı Kürt hareketi" demişti. 

Eğer Kuzey İrlanda/Adams romantizmi yapacaksak, barış sürecinde masa devirici 'Margaret Thatcher'ları görmezden gelip Demirtaş'a "Gerry Adams olamadı" demek ya Kuzey İrlanda'yı anlayamamaktan, ya da Türkiye'de yaşanan, hem son yılları, hem de bugünü anlamak istememekten kaynaklansa gerek. 

Ne Demirtaş bu derece kaba bir mantıkla Adams'la karşılaştırılabilir,  ne de, Kuzey İrlanda'nın partisi değil, Kuzey İrlanda'daki - resmi 'ayrımcılığın' ortağı olarak - sadece Cumhuriyetçi Katoliklerin partisi olan Sinn Fein HDP'ye örnek gösterilebilir. 

Türkiye yazarları-analistleri çok sevdiler Kuzey İrlanda'yı. Dışarıdan, onlarca yılın Kürt hareketine, Gerry Adams üzerinden referanslarla 'liderler' önerenler oldu. Kimi iyi niyetle kimi ise iyi niyet görüntüsü altında kötü bir niyetle yaptı bunu. 

1 Temmuz 2012 tarihli, "Leyla Zana, TÜrkiye’nin Gerry Adams’I Olma Yolunda" başlıklı yazısında Ruşen Çakır şöyle demişti: "İrlanda sorununun çözüm yoluna girmesinde Sinn Fein’in lideri Gerry Adams hayli kritik bir rol oynamıştı. [...] Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin de, iç içe geçmiş olan PKK ve Kürt sorunlarını çözmek için kendi Adams’ını yaratması gerektiğini düşünüyorum. Kastım bir tür “siyasi sözcü”. Öyle bir sözcü ki Kürt hareketiyle ilişki kurmak isteyenler ona kolayca ulaşabilsin ve kendisine güvenebilsin. Herhangi bir gelişme durumunda yorum yaptığında daha üst bir otorite (İmralı, Kandil) tarafından tekzip yemek, ayar almak durumunda olmasın. Sonuç olarak PKK’nın silahsızlanması ve buna paralel olarak Kürt sorununun çözümü sürecinin başrol oyuncularından biri olsun." 

Leyla Zana'ya saygımız bâki ama hani sanki Gerry Adams, savaşın taraflarından, İRA'nın askeri-siyasi lider kadrosunda üst düzey biri değildi, sanki tarihsel bir rolü ve konumu yoktu ve barış sürecinde ortaya çıkıverip ikna-pazarlık gücüyle işleri halletti. 

Hani sanki İRA ve Sinn Fein'de alt-üst oteriteler, farklı-çelişkili görüşler yoktu ve Birleşik Krallık Gerry Adams gibi bir müzakereciyle bu işi kolayca hallediverdi. 

Hani sanki Türkiye'deki süreçte tek risk ve aksaklık Kürt tarafının insan kaynakları eksikliği idi...

Peki son yıllarda hükümet kiminle görüşüyordu? Kimler görüşme heyeti olarak İmralı'ya gidiyordu, kimlerin mektubu milyonlara okunuyordu? Kimlerle ortak Dolmabahçe Deklerasyonları açıklanıyordu? Türkiye'de - illa ki bir Kuzey İrlanda referansı kullanacaksak - bir Gerry Adams ve ekibi var, hep vardı... 

Evet, Abdülkadir Selvi'nin bazı yazdıklarına katılmamak elde değil, "[...] bu gidişle çözüm süreci ölüyor ve ölmemesi lazım. 90'lı yıllara bir daha dönülmemesi lazım [...]" Ama madem bu derece iyi niyetli o zaman öte tarafa eleman arayışını bırakıp bu tarafın 'Margaret Thatcher'lerini ortaya koymalı ve hükümet tarafında hangi kişiliklerin eksik olduğunu da yazmalı. Aksi takdirde söylenenler lafta kalıyor...

Hilal Kaplan, Aralık 2011'de Gerry Adams'la görüşmesi sonrasında şunları yazmıştı: "Türkiye'den gelen bir heyete Kürt meselesinden bahsederken defaatle "Kürdistan" diyecek kadar müdanasız, kendisine sorulmadan sözü IRA'ya getirmeyecek kadar temkinli, ancak "IRA yeteri kadar politikti, karşısındakiler makul değildi" diyecek kadar kitabın ortasından konuşan birisi, Gerry Adams..." 

Şunları söylemiş Hilal Kaplan'a Gerry Adams "[...] Bir anlaşma vardı ama silah bırakmayı konuşmanın ön şartı olarak dayattıklarından, doğru bir ilişki kurmayı reddettiklerinden çöktü. Blair zamanında tekrar başladık ve silah bırakma konusu ilk görüşmeden 13-14 yıl sonra ancak gündeme geldi."

"IRA ne yaparsa yapsın, Sinn Fein'in bir görevi vardı. Görüşmelere başlamak için biz hiçbir önkoşul kabul etmedik. Kabul etseydik, bu seçmenlerin hakları üzerine koşul kabul etmek olurdu."

"İnsanları terörist diye marjinalize etmek kolaydır. Ama gün gelip de şeytanlaştırdıklarınla masaya oturman daha zor hale gelir."

"Büyük devletlerin savaşması daha kolaydır. Yapmaları güç olan, demokratik hak kampanyalarına cevap vermektir."

Kaplan'ın yazısının başlığı "Büyük kararların adamı: Gerry Adams" idi. 

Kuzey İrlanda ile Türkiye arasında bir takım benzetmeler yapacak ve olumlu dersler çıkaracaksak, Kürt hareketine 'Gerry Adams' önerileri yapmak, HDP'yi ve Demirtaş'ı tarihsel-siyasi bir mantıksızlıkla Sinn Fein ve Adams ile karşılaştırmak yerine sürecin diğer tarafındaki Margaret Thatcher'lere de bir göz atmalı ve Kuzey İrlanda sürecini sanki tereyağından kıl çekermiş gibi yürüyen bir süreç olarak göstermekten vazgeçmeli. 

İRA, Sinn Fein ve geniş anlamıyla Cumhuriyetçi kesim içersinde binbir türlü barış-savaş yanlısı, silahsızlanma taraftarı-karşıtı görüşler vardı. Askeri, siyasi, dini, sivil toplum unsurlarıyla bir sürü iç tartışması olan Cumhuriyetçi hareket kendi liderlerini ve görüşmecilerini kendi seçti. Süreç devam ederken çatışmalar da bir süre devam etti, ama masalar devrilmedi. En önemlisi Gerry Adams içerde değildi. Yani bugün Türkiye'de yaşanan onca zorluklar ve sıkıntılı gelişmeler varken Kuzey İrlanda'da elinde sihirli deyneğiyle bir Gerry Adams yoktu. 

Posta yazarı Tolga Işık, 32 Temmuz 2015 tarihli "Erdoğan Blair Olsaydı" başlıklı yazısında kimi doğru tespitlerde bulunmuş:

"Çünkü barış sürecini bitiren ya da durduran irade HDP’ ye ait değil [...] Mesela, çözüm sürecinin en kritik günlerinde yapılacak “Kobani düştü düşecek” beyanatını Tony Blair verse Gerry Adams ne yapardı? [...] Ya da Blair bir sabah uyanıp “Masa filan yok...” diyerek bütün süreci ve o güne kadar çözüm için birlikte yürüdükleri tüm muhataplarını dumur eden bir söz söyleseydi İngiltere ve İRA arasında barışı diye bir kavramdan söz edilebilir miydi?[...] 

Bugün Türkiye'de sürecin geldiği nokta çok sıkıntılı. Onurlu bir barışın sesini yeniden yükseltmek zorundayız. Bu derece kritik günlerin yaşandığı şu dönemde söyleyecek sözü olanlar gerçekçi olmak zorunda. Kuzey İrlanda romantizmini ısıtıp ısıtıp önümüze koyarak, bunu yaparken de, Demirtaş'ın kellesini isteyerek varılacak bir yer yok. 

Bunca zamandır süreci yürüttüğün İmralı'ya uzun zamandır heyet gitmesini engelliyorsun, yayınladığın ortak deklarasyonu "takmıyorum" diyorsun, askeri darbe günlerinden kalma seçim barajını aşan bir partiyi - ki sürecin Kürt taraflarından ve görüşme masasının bir ortağı bu parti - yok sayıyorsun, yani ne 'Gerry Adams' ları ne de 'İRA'yı muhatap alıyorsun, sonra sanki 30 yıl süren kanlı savaşın barışa evrilmesi hiç bir 'sorun' olmadan, hep senin keyfine göre gitsin istiyorsun. Dilin, elin sertleşmiş, pazarlık muhataplarını - dostlarını değil, muhataplarını - bir kaşık suda boğmaya hazırsın, ama gel gör ki tüm sorun konuşacak, seninle dost olacak bir Gerry Adams'ın bile yok.

Güldürmeyin bizi ağlanacak halimize.

Fantazi bu ya, çağırın gelsin Gerry Adams, bakalım kaç gün sabrederdi bu duruma.

Uzaktaki başkasının barışına, başkasının Gerry Adams'ına iltifatlar düzeceğine kendi barışına, kendi Gerry Adams'ına, kendi İRA'a dön yüzünü.

Çünkü Adams bile daha en başından demiş: "Kuzey İrlanda ile Türkiye süreçleri benzer değil" (our problems are not similar.)

Yani diyor, kendi barışını kendin inşa edeceksin.

Memet Uludağ

@Memzers

Bültene kayıt ol