Birkaç gün sonra Yunanistan’da bütün Avrupa’nın geleceğini belirleyecek bir referandum gerçekleşecek.
Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’den oluşan Troyka, Yunanistan’ın 30 Haziran’a, yani düne kadar ödemesi beklenen 1,6 milyar kredi borcunu ödeyebilmesi için yeniden borç almasını teklif etmişti. Troyka, yeni bir kredi paketinin verilmesi hâlinde Yunanistan emekçilerinin hayatını daha da zorlaştıracak bir takım adımların atılmasını dayatıyor. Emekli maaşlarında ve kamu çalışanlarının maaşlarında kesinti yapılması, tüketimde vergilerin arttırılması, işten çıkarmalar gibi.
SYRIZA hükümeti, taviz vermeye ve uzlaşmaya açık olsa da, hem Troyka’nın kararlılığı hem de işçi sınıfı mücadelesinin basıncıyla anlaşma imzalamayı reddetti. "Eğer yeniden anlaşma yapılacaksa buna halk karar vermeli" diyerek referandum çağrısı yaptı. İki gün önce Atina’da parlamentonun önündeki on binlerce insan, referandumda Troyka’yla yeni bir anlaşmayı reddeceğini yani "OXI/Hayır" diyeceğini haykırdı. Dünyanın farklı ülkelerinde Yunanistan emekçileriyle dayanışmak için ‘Biz de OXI diyoruz’ eylemleri oldu.
Bu hadiselerin ortasında Ertuğrul Kürkçü, Yunanistan’la dayanışmak için ‘borcu Türkiye ödesin’ diye bir açıklama yaptı. Daha doğrusu çok daha kapsamlı bir basın metin yayınlamış olsa da basın tarafından cımbızlanan bu üç kelime oldu. O günün sosyal medya yaygaralarından biri de bu konuydu. Kürkçü’yü ti’ye alanların aksine ‘savaşa değil halkların kardeşliğine bütçe’ diyen yaklaşım son derece anlamlı. Depremde yardım olarak gönderilen kanları ‘Yunan kanına ihityacımız yok’ diye reddeden vekillerden, Yunanistan halkıyla dayanışma gösteren vekiller aşamasına gelmiş olmamız çok kıymetli. Ertuğrul Kürkçü’nün tüm Avrupa yoksullarını ilgilendiren bu meseleyi görmüş ve söz söylemiş olması bile başlı başına güzel bir şey. Bu dayanışma önerisiyle dalga geçenlerin bir kısmı, zaten paraların ayakkabı kutularında saklanmasını daha makul bulanlar.
Ancak mesele borçtan harçtan açılmışken, gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var. Sorun Türkiye’nin bu borcu ödemesinin gerçekçi olup olmaması değil, çünkü bu yapılabilir. Esas soru, borç ödenmeli mi? Avrupa’nın Yunanistan’ın yardımına koşmasının yolu, onu ‘kurtarmaktan’ mı geçiyor?
Söz konusu borç ve geri ödenmesi gerektiğine dair Yunanistan üzerindeki dayatma meşru değildir. Yunanistan işçi sınıfının borcun meşruiyetini reddetmesinin bir anlamı var. Yani sadece ekonomik olarak imkansız olduğu için borç ödenemiyor değil, Yunanistan işçi sınıfı ‘ödemeyeceğiz’ diye sokaklarda olduğu, grevlere çıktığı için ödenmiyor. Avrupa’nın en uzun saatler, düşük ücretlerle çalışan işçileri ‘borcu biz yaratmadık, borcu kabul etmiyoruz’ diyor.
2010’dan beri yapılan kredi anlaşmalarıyla birlikte dayatılan kemer sıkma politikaları olmasaydı, kriz bu kadar derinleşmeyecekti. IMF’nin uygulansın dediği kemer sıkma politikaları, Yunanistan ekonomisinin büyümesini hızlandırmadı. Aksine, bir kısır döngü hâlinde krizin daha da derinleşmesini tetikledi. Yunan ekonomisinin GSYH’sinin yüzde 25’inin kaybedilmesinin nedeni kemer sıkma politikaları. Bu gerilemenin sadece yüzde 4,5’inin nedeni ücretlerin düşürülmesi.
Yunanistan’da bugün yaşanan sosyal ve ekonomik çöküşün en büyük sorumlusu, borcun ödenmesi gerektiğine dair dayatmadır. Avrupa’nın efendileri ‘bu borcu ödemezseniz sizi fena yaparız’ diye şantaj yaptıkça, tehdit ettikçe Yunanistan işçi sınıfı ‘borcu kabul etmiyoruz’ demeye devam ediyor. Avrupa egemen sınıfı açısından mesele sadece ‘parayı’ geri almak değil. Borç verilen paranın geri ödenmemesi onlar için çok da önemli değil. Britanya hâlâ Birinci Dünya Savaşı’nda aldığı kredilerin tamamını geri ödemedi. Önemli olan ve egemen sınıfı esas korkutan ‘ödememek’. Tüm kurumlarıyla neoliberal sistemin bekasını korumak. Borç ödenmezse sarsılacak olan, 2008’den bu yana zaten çatırdamış olan neoliberal ideallerin tümü. Patronların ‘ahlaki tehlike’ dediği ‘ödememe’ talebine sahip çıkılması gerekir.
Uluslararası dayanışma, iyi niyetli bir yaklaşım da olsa varlığı meşru olmayan bir borcu ödemeyi üstlenmekten, SYRIZA’nın yükünü hafifletmekten geçmiyor. Çünkü bu, kötü durumdaki Yunanlılar ve Avrupa’nın geri kalanı arasındaki bir mesele değil. Ödemeyi reddeden işçilerle arsız patronlar arasındaki bir mesele.
Yunanistan’ı borç ödeyerek ‘kurtarmak’, Avrupa ve Yunanistan egemen sınıfının bankalarını kurtarmak demek. Bu borç ‘ödenebilir’ fikrinin kendisi Yunanistan işçi sınıfının işini kolaylaştırmıyor. Avrupa’nın efendilerine karşı mücadele veren sınıf kardeşlerimizle dayanışmak elbette mümkün. ‘Yanınızdayız’ diye sokağa çıkarak ve Türkiye işçi sınıfının bu talepleri sahiplenmesini sağlayarak işe başlayabiliriz.
Meltem Oral