Özgür Gürbüz nereden mi istifa etsin? Nereden ederse etsin ama ya istifa etsin ya özür dilesin ya da politik alanda at koşturmasın.
Neden mi? Sitede son yazdığım yazıda sözünü etmiştim. Bir ulusalcının bitmeyen kini üzerine başlıklı kısa yazıda, Özgür Gürbüz’ün Birgün gazetesinde yazdığı ve “Yetmez ama evet” diyenleri hedef aldığı makalesinde, öncelikle açık açık yalan söylediğini vurgulamıştım. HDP’nin yüzde 10 barajını müzakere masasına getirmemiş olduğunu iddia ediyordu. Kürt hareketinin ve HDP’nin yüzde 10 barajını müzakere masasına getirmediğini iddia etmek için Türkiye’de süren müzakere sürecinden, Kürt hareketinin programından bihaber olmak gerek. Yetmez! Abdullah Öcalan’ın Dolmabahçe’de okunan 10 maddelik programından da bihaber olmak gerekir. Yetmez! HDP’nin İmralı heyetinin hiçbir açıklamasını bilmemek gerekir. Sadece bunlar da değil, örneğin DTK’nın “Demokratik Özerklik” açıklama metnininin tek bir satırını bile okumamış olmak gerekir, HDP’nin müzakere masasına yüzde 10 barajını getirmediğini iddia etmek için.
Özgür Gürbüz gibiler aşırılaştırılmış ve saplantı hâline getirilmiş ideolojik bir tutumla, gerçekleri çarpıtmakta zaman içinde ustalaşmış da olabilirler. Saplantılı inanlar, bazen yalanı yalan olduğunun farkına varmadan sahiplenirler; bazen de bile bile, isteye isteye, laf olsun diye yalan söylerler. Gürbüz muhtemelen bu son gruptan olduğu için HDP’nin yüzde 10 barajını konu edinmediğini söyleyebilmişti.
Utanma duygusu zaman zaman faydalıdır deyip, bir kenara not edip, konumuza dönebiliriz.
Bu şahsın tanımlayıcı özelliği, adı geçen yazımda vurguladığım gibi, düpedüz bir “Yetmez ama evet” kampanyası düşmanı olmasıdır. Başına gelen tüm kötülüklerin kaynağının, güneşin batışının, havanın kararmasının, dünya ekonomosinin buhranlarının, Akkuyu’da nükleer santral yapma girişiminin, her şeyin ama her şeyin sorumlusunun “Yetmez ama evet” sloganı, kampanyası ve aktivistleri olduğunu düşünen ekibin bir sözcüsü. Bir sözcü olarak, seçimlerden önce HDP’nin seçim barajını geçememe ihtimalini şöyle açıklamıştı: “Partideki ‘yetmez ama evet’çilerle yollarını ayırmaması, yüzde 10 barajını müzakere masasına getirmemesi hedef kitleye ulaşmalarını zorlayabilir.”
Bugün artık bu cümleler çok komik görünüyor ama fikri takip açısından değerlendirmekte ve seçim öncesinin en zavallı “analiz”lerinden birisi olarak çerçeveletip bir köşeye asılmasında fayda var. Gürbüz, HDP’nin barajı aşamama ihtimalinin nedeninin, HDP’nin “Yetmez ama evet”çilerle yollarını ayırmaması olduğunu söylemişti. Bu garip mantık yürütmesini devam ettirirse Gürbüz, demek ki, HDP barajı fersah fersah aşmışsa, bunun nedeni HDP’nin “yetmez ama evet”çilerle yollarını ayırmamış olmasıdır sonucuna varmak zorundadır. 2010 referandumunda “Yetmez ama evet” kampanyasının sözcülüğünü yapan birçok aktvist, şu anda milletvekili. Ve HDP, Gürbüz’ün iddia ettiğinin tam tersine, hedef kitleyle beklentileri aşan bir şekilde buluşmuş durumda.
Yanlış anlaşılmasın, dalga geçmek için yazıyorum bunları ama seçimlerden önce yazılan tüm yazılar arasında dalga geçilecek biricik yazıdır Gürbüz’ün yazısı. İnsana yazmayı, öngörüde bulunmayı bıraktıracak kadar vahim bir öngörü hatası. 7 Haziran’da, yani bizzat seçimler tarafından bir iki haftada çürütülen bir öngörü. Sadece çürütülmeyen, karşı tezini ışık hızıyla doğrulayan, karşı tezinin içinde eriyen, hemen ona dönüşmeyi başarabilen bir tez onunkisi.
HDP barajı 6 milyondan fazla oy alarak aştı. Baraj, kelimenin tam anlamıyla allak bullak oldu. HDP, bunu, aday belirlemede gösterdiği olağanüstü beceriyle, tam bir nokta atışı maharetiyle aday göstererek, Kobanê direnişinin verdiği müthiş moral destekle, Selahattin Demirtaş’ın etkili liderliğiyle, Kürt halkının AKP’ye oy veren kesimlerinin AKP’den kopmasına kanal yaratma beceresiyle, genel politik sloganlarının can alıcı keskinliğiyle başardı. HDP “Yetmez ama evet” kampanyasını yapan sosyalistlerden, boykotçulardan ve tek tük de “hayır” diyenlerden destek alarak, bu blokların arasından adaylar göstererek, sadece ve sadece aşırı ulusalcı olanların kafasında yer edinen “yetmez ama evet” düşmanlığına zerre prim vermeyerek, 2010 referandumunun yarattığı tartışmayı sönümlendirdi aslında. Çünkü “Yetmez ama evet” diyen sosyalistler Kürt hareketini koşulsuz desteklediler. Kobanê direnişinde, çözüm sürecinde Kürt halkının yanında oldular. Boykot zaten Kürt hareketinin politik tutumuydu. Hayırcılar arasında, ulusalcı ilüzyonlardan en az etkilenenler ve Erdoğan’ın başkanlığını engelleme silahı olarak HDP’yi görenler de HDP saflarında yer aldı.
Geriye Emine Ülker Tarhan’ın partisi, Doğu Perinçek’in partisi, HDP’yi düzen içinde olmakla suçlayan ulusalcı Komünist Partisi, “Ne HDP ne CHP, hem CHP hem HDP!” diyen Alper Taş’ın partisi ve Özgr Gürbüz kaldı.
Özgür Gürbüz’e tavsiyem, tam bilgi sahibi olmadığı, kavrayamadığı alanlarda söz söylemekten, iddiada bulunmaktan ve müthiş olduğunu düşündüğü öngörülerle rol çalmaktan vazgeçmesi. Vazgeçmeli ki, mazallah, ortaya 7 Haziran seçimlerinin sonucunda olduğu gibi, HDP’nin muazzam başarısının nedeninin HDP’nin “Yetmez ama evet”çilerle yollarını ayırmaması, tersine ulusalcıların sık sık hatırlattığı gibi partinin bir sürü yerini “yetmez ama evet”çilerle doldurmuş olması olduğu sonucu çıkabilir.
Böyle bir sonucu istemeyiz değil mi?
Rıfat Solmaz