Donald Trump’ın ikinci yemin törenine şahit olan hiç kimse, uyarılmadığını söyleyemez. Bu tören, büyük sermayenin yaklaşık 200 milyon dolar para harcadığı bir şirket organizasyonuydu. Financial Times’a göre; “Meta, Google, Amazon ve Microsoft gibi büyük teknoloji devlerinin her biri geçtiğimiz haftalarda en az bir milyon dolar bağışlarken, Apple’dan Tim Cook aynı miktarda bağış yaptı. Uber şirketi ile firmanın icra kurulu başkanı da ayrı ayrı bir milyon dolar bağış yaptılar. Yüzyıllık Amerikan araba üreticileri ve bankalar, ilaç lobisi ve yeni oluşan yapay zekâ endüstrisinin liderleri hep birlikte, seçilmiş başkanın arkasında sıraya geçtiler.” Merkez solcu düşünce kuruluşu üyesi Lisa Gilbert, yemin törenini “rekor düzeyde çıkar grubunun bataklığı” olarak adlandırıyor.
Trump, büyük ölçüde hayali olan zenginliği ile böbürlense de onun siyasal başarısı bu zenginliği düzen karşıtı bir ajitasyonla birleştirmesinde yatıyor. Radikal sanat tarihçisi T. J. Clark’ın ifadesiyle ABD emperyalizmi kaosa doğru gerilerken, Trump “çok kısa zaman öncesine kadar imparatorluktan düşük düzeyde faydalananların yalın öfkesini” açıkça ifade ediyor: “İşim -ve onunla birlikte sağlık sigortam- nereye gitti? Çocuklarım neden bahsediyor? Irksal duyarlılık eğitimi de ne demek oluyor? (Beyazlık bütün anlaşmanın temeli değil miydi?)”
Peki bu muazzam ölçüde çelişkili birleşim Trump’ın ikinci döneminde nasıl işleyecek? Kesin olan bir şey var; en baştan itibaren çok nahoş olacak. Trump’ın “sınır çarı” Tom Homan, kendisine önümüzdeki hafta Chicago’da göçmenlere karşı büyük bir operasyon yapılacağı söylentileri sorulduğunda, buna “Tüm ülke çapında büyük bir baskın olacak. Chicago bunun olacağı pek çok yerden sadece biri” yanıtını verdi.
Trump aynı zamanda diğer ülkelerdeki egemen sınıfların elinden bazı avantajları çekip almak istiyor, ama ne kadar ileri gitmek istediği net değil. Panama Kanalı’nı ele geçirme tehdidini gerçeğe dönüştürme yönünde hareket etmesi giderek Çin ile ticarete daha bağımlı hale gelen Latin Amerika’yı kendisine düşman edecektir. Kanada’nın Trump’ın talebine boyun eğip Amerika Birleşik Devletleri’ne katılması pek muhtemel değil. Ama tehditleri bazı tavizler elde etmesini sağlayabilir. Doğal kaynakları ve Kuzey Kutup Bölgesi’nin girişindeki stratejik konumunun cazip bir hedef haline getirdiği Grönland konusunda da aşama kaydedebilir. Şimdiden ülkede Danimarka’dan bağımsızlık yanlısı güçlü bir hareket var.
Ekonomistlerin tahminine göre Çin’den yapılan ithalata getirilen yeni vergilerin Çin’e maliyeti, ülkenin ekonomik çıktısının yüzde birinden daha az olacak. Financial Times, Çin’in imalat üretiminin, kendisinden sonraki dokuz üreticinin toplamından fazla olduğuna işaret ediyor. 63 kritik teknolojinin 57’sinde lider durumunda. Dolayısıyla ABD’de kaybettiği pazarların yerini görece kolay bir şekilde doldurabilmeli.
Trump’ın tırmanan ticaret savaşının yıkıcı sonuçları en çok başka yerlerde, örneğin Avrupa’da görülebilir. Devletler arasındaki rekabet yoğunlaşarak, küresel kapitalizmin yönetilmesini daha da zor hale getirecek.
Bu zaman zarfında Trump’ın politikaları içeride de çatışma yaratacak. Trump’ın milyarder destekçilerinden en gürültücüsü olan Elon Musk’ın işleri seçimden beri iyi gidiyor. Ama Musk’ın ekonomik imparatorluğu küresel bir nitelik taşıyor. Tesla, Çin’e ciddi ölçüde bağımlı; Musk Pekin’den cömert sübvansiyonlar alıyor ve onun en büyük elektrikli araç fabrikası burada bulunuyor. Musk ABD şirketlerinin vasıflı yabancı işçileri çalıştırmasına izin veren H-1B vizesini savunmak için “savaşa gideceğini” söylediği için, aşırı sağcı ideolog Steve Bannon, Musk’ın “tekno-feodalizm” ile suçladı.
Dahası yatırımcılar, hükümetin borçlanmak için kullandığı ABD Hazine bonolarını satıyor. Bunun etkisi, ABD’nin bu borçlanma için ödediği faizin artması oldu. Bu durum, Britanya ve diğer Avrupa tahvil piyasalarına da sıçradı.
Bu gelişme, finansal piyasalarda Trump’ın gümrük vergilerinin enflasyonu artıracağı yönündeki korkuları yansıtıyor. Neoliberalizmin miraslarından biri, ekonominin yönetiminin teorik olarak bağımsız olan merkez bankalarının elinde olmasıdır. Merkez bankaları, özellikle Avrupa’da, 2021-2022 yıllarındaki enflasyon artışına, faiz oranlarını yükselterek ve büyümeyi yavaşlatarak karşılık verdi.
Şimdi ABD hükümetinin üç ayağında da Cumhuriyetçiler egemen durumda; Beyaz Saray, Kongre ve Yüksek Mahkeme. Ancak çok güçlü merkez bankasının -Federal Rezerv Kurulu’nun- kontrolüne sahip değiller. Eğer enflasyon yeniden yükselirse ve Fed faiz oranlarını arttırarak, büyümeye zarar verirse Trump saldırıya geçebilir. Fed Başkanı Jerome Powell’ı görevden almaya çalışabilir.
Trump, zamanı varken zaferinin tadını çıkarmalı. Pek çok tehlikeyle karşı karşıya bulunuyor ve bu tehlikeler, Gazze Joe Biden’ın yönetimine ne kadar şiddetle zarar verdiyse, onun yönetimine o kadar zarar verebilir.
Alex Callinicos
Çeviri: Onur Devrim