Bugün Yunan mitolojisinden bir hikâye geldi aklıma, nedendir bilinmez.
Erysikthon adındaki bir adamın hikâyesi bu. Çok sinirli, çok asabî, çok gergin bir adam.
Bir sarayı var, parası var, gücü var. Kimselere aldırış etmiyor, kimselere kulak asmıyor.
Çok da açgözlü bir adam. Bir türlü doymak bilmiyor. Hırs küpü sanki. Fazlasını, daha fazlasını istiyor daima.
Günlerden bir gün sarayını daha da güzelleştirmek istiyor. Tanrıça Demeter'e ait bir koruya gidiyor, adamlarıyla birlikte. Güzel, görkemli, yaşlı mı yaşlı bir meşe ağacını gözüne kestiriyor.
Kutsal mı kutsal bir ağaç bu. Hem tanrıça için, hem de ona inananlar için.
"Kesin!" diyor adamlarına, o bet sesiyle. Etrafından yapma, etme diye yalvarıyorlar ama Erysikthon'un kulakları sağır olmuş bir kere. Duymuyor, dinlemiyor, aldırmıyor.
Keskin balta iniyor kutsal meşe ağacının gövdesine. Bir darbe, iki darbe …
Ağaçtan bir inilti yükseliyor, yaprakları sararıp solmaya başlıyor. Onunla birlikte etrafında toplanan insanlar da ağlamaya, sararıp solmaya başlıyorlar. Daha da fazla yalvarıyorlar, yapma diye.
Ama Erysikthon sağır olmuş dedik ya!
Dinlemiyor, duymuyor, anlamıyor.
Tanrıça Demeter uzaktan seyrediyor onu, gözlerinde yaşlarla. Ve bu açgözlü adamı açlıkla vurmaya karar veriyor.
Sonu gelmez bir açlıkla, içini kemiren bir açlıkla.
Erysikthon bulduğu her şeyi yemeğe başlıyor. Eline ne geçerse tıkıyor ağzına ama bir türlü doymak bilmiyor.
Yiyecek bir şeyler alabilmek için servetini eritiyor yavaş yavaş. Yok, aslında yavaş yavaş da değil, hızla eritiyor. Sonunda satacak bir şeyi kalmıyor, adamları onu terk ediyor, yanında sadece kızı kalıyor.
O uğraşıyor babasını doyurmaya ama o da başaramıyor. Erysikthon'un gözü dönmüş bir kere, açlık kemiriyor içini, sonunda kızını köle olarak satıyor, aldığı parayı da yiyip bitiriyor.
Hiçbir şeyi kalmayınca da kesiyor sağ bacağını. Pişirip midesine indiriyor.
Sonra sol bacağını, gövdesini, kollarını yiyor. Ama doymuyor bir türlü.
Geriye sadece kellesi kalıyor. Dudaklarını ağır ağır kemiren, deli gözleriyle etrafını süzen bir kelle!
Diyeceğim şu ki, ağaçlara dokunmak kimseye iyi gelmez.
Hele yüzlerce, binlerce insan yapma, etme diye yalvardıkça, ama yine de ağaca illa dokunuluyorsa,hiç iyi gelmez.
Döner, kendisini vurur bu hırs.
Ve sarayının karanlık bir odasında kemirir durur dudaklarını.
Çaresizlik içinde.
Atilla Dirim