Sokak hayvanları yasası: Bir iktidar operasyonu!

12.07.2024 - 19:18
Meltem Oral
Haberi paylaş

Sokak hayvanlarına dair mevcut yasanın yenilenmesi veya yepyeni bir yasa yapılması konusu 10 küsur yıldır çeşitli kereler meclis gündemindeydi. 2012’de hayvan hakları açısından hiç tatmin edici olmasa da esasen hayvanlara yönelik şiddetin önlenmesi için bir komisyon kurulmuş ve yasa değişikliği taslağı hazırlanmıştı. AKP 2014’te bu taslaktan yola çıktığını iddia eden ama aslında alakası olmayan bir yasa tasarısı hazırlamıştı. Yasama dönemi bittiği için bu tasarı genel kurula gelmeden rafa kalkmıştı.(1)

Mart 2019’da Hayvanları Koruma Kanununun sokak hayvanları lehine geliştirilmesine dair yükselen toplumsal tartışmanın sonucunda tüm partiler, sokak hayvanlarına yönelik şiddete karşı bir meclis araştırması yapılması için meclise önerge vermişti. AKP, Binali Yıldırım ve Semra Kaplan Kıvırcık’ın esas imzacılar olduğu iki ayrı önerge birden vermişti. AKP’lilerin sunduğu önergelerden birinde şöyle deniyordu: “Son yıllarda kamu vicdanını rahatsız eden ve medyada karşılık bulan hayvanlara karşı kötü muamelenin arttığı görülmektedir… Hayvan sevgisi çocukluktan başlayarak kişilere kazandırılması gereken bir duygudur. Bu sevgiyi benimsemeyen çocuklar ne yazık ki ileriki dönemlerinde, hayvanları kendi kişisel zevkleri için bir meta olarak gören büyükler haline gelebilmektedir.” Ve bu önergede, kamuoyunda sahipli- sahipsiz hayvan ayrımının kalkması, şiddete/tecavüze karşı caydırıcı cezai yaptırımların gelmesi gibi talepler olduğu söyleniyordu.(2)

Şubat 2019’da mecliste AKP milletvekili Mustafa Yel’in başkanı olduğu, yine bütün partilerden temsilcilerin yer aldığı bir araştırma komisyonu kurulmuştu. Komisyon Ekim 2019’da bir rapor hazırlamıştı. Bu komisyon raporunda mevcut Hayvanları Koruma Kanununda yapılacak değişikliklerle bu işin çözülemeyeceği, yeni bir hayvan hakları yasasının gerektiği yazıyor. Komisyon başkanı AKP’li vekilin rapor sunuş yazısındaki şu ifadeler dikkat çekici:

“Gelişmiş ülkelerde sokaklarda hiç hayvan bulunmadığı gerekçesinden yola çıkarak sokak hayvanlarının itlaf edilmesine yol açacak bir düzenleme ya da uygulama yapılması hayvanların yaşam hakkını ortadan kaldırmak demektir. İnsanın, hiçbir gerekçeyle bir türü ortadan kaldırma kararına ya da yetkisine sahip olmadığı kabul edilmelidir.”(3)

2019 raporu sonuç olarak, hayvanlara yönelik şiddetin kabahat değil suç olarak tanımlanması ve cezai yaptırımların artırılması; bir hayvan neslini yok etme, öldürme, acımasızca ve zalimce eylemlerde bulunma, cinsel istismar ve dövüştürmenin suç kapsamına alınması; belediyelere yeterli bütçe aktarılması, personel istihdamı ve personelin hayvansever olması gerektiği; Hayvan Hakları Fonu oluşturulması; hayvanlara yönelik işlenen suçlara müdahale etmek için hayvan kolluğu oluşturulması; hayvan haklarına ilişkin eğitim müfredata eklenmesi, çocuklara ve yetişkinlere hayvanlara nasıl yaklaşılmasına yönelik eğitim verilmesi; televizyonlarda izlenme ve dinlenme oranı en yüksek saatlerde eğitici yayınlar yapılması, medyadaki dilin değişmesi gibi daha birçok öneriyle yeni bir yasa yapılması gerektiğini söylüyor.(4)

Rapordan iki, AKP kadın kollarının 81 ilde “Bir kap su bir kap mama” seferberliği başlatmasındansa bir sene sonra yani 2021’de AKP, “Bu önemli raporun çıktıları, Kanun teklif çalışmasına ışık tutmuş ve yol göstermiştir” diyerek yine tamamen alakasız bir kanun teklifini gündeme getirdi. Ve bu kanun teklifi palas pandıras ilgili komisyon üyelerinin hiçbir değişiklik önerisine izin verilmeden, şerh yazmaları için sadece birkaç saat verilerek ve 24 saat geçmeden genel kurula gönderildi. AKP’nin teklifi yeni bir hayvan hakları yasasından ziyade mevcut yasaya birtakım değişikilklerden ibaretti. Hatta hayvan hakları örgütleri, mevcut yasadan daha geri uygulamalar önermekle eleştirmişti.  

Tüm partilerin, “dünyayı birlikte paylaşıyoruz, bizim kültürümüz ve tarihimiz zaten hayvan sevgisidir, hayvanlar konusunda Avrupa’ya örneğiz, ama hayvanlara yönelik artan şiddet var ve toplumun vicdanı zedelenmekte, hayvanları korumak için mevcut yasa yetersiz toplum yasa talep ediyor” diyerek uzlaştığı yerden yine makul bir yasa çıkmadı.  

Kısacası 10 senedir “toplum hayvanlara şiddetin önüne geçilmesini istiyor”u tartışırken şimdi “başıboş köpekler toplumun can güvenliğini tehdit ediyor” diye bir iktidar operasyonuyla karşı karşıyayız. İktidar çok manipülatif bir propaganda yürütüyor, halk ve elitler ikiliği söylemiyle hayvanların korunmasını talep edenleri marjinalleştiriyor.

Kuduz sorunu yok! 

Tarım Orman Bakanı Yumaklı mayıs ayında yaptığı açıklamada “Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’yi yüksek kuduz riskli ilan etti” dedi.  Sonra Sağlık Bakanlığı verilerine göre kuduz temaslı sayısının son 1 yılda iki katına çıktığını söyleyerek “insan hayatı için ürkütücü boyutlarda” dedi. Anadolu Ajansı hemen bu açıklamadaki kuduz temaslı artışını, “kuduz vakaları arttı” diye haberleştirdi. Her yerde bu şekilde haber oldu ve birden “başıboş köpekler kuduzu azdırdı” diye manşetler atılmaya başlandı. Bakanın verdiği “473 bin” kuduzla temas rakamı, en son artık sosyal medyada, “köpek ısırma vakası” olarak dolanıyordu. Oysa bakanın açıklamasının her bir köşesi manipülasyon. Anadolu Ajansı da bu katliam operasyonunun tetikçiliğini yapıyor. Artı Gerçek’in haberine göre, Anadolu Ajansı ortada hiçbir güncel haber yokken 3 günde 9 tane tehlikeli köpekler haberi servis etmiş.(5)

Türkiye’de bir kuduz sorunu yok! Bakan Yumaklı’nın açıkladığı Sağlık Bakanlığı verilerinde de bu gerçek çok açık bir şekilde yazıyor. 473 bin kuduz riskli temas demek, kuduz vakası demek değil. Artık daha fazla vatandaş kedi tırmaladığında sağlık kuruluşuna başvuruyor demek. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 2023 yılı kuduz vakası sayısı: iki (2). Önceki yıl da iki (2). Son 10 yılda en yüksek rakam 2014’ten, o da dört (4). Bu veriler bakanlığa bağlı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Zoonotik ve Vektörel Hastalıklar Dairesi Başkanlığı web sitesinin “İstatistikler” bölümünde herkesin erişimine açık.(6) Ayrıca Türkiye Veteriner Hekimleri Birliği açıklaması da Bakan Yumaklı’nın sözlerinin yanıltıcılığını verilerle ortaya koyuyor.(7)

Kuduz Pastör’ün aşıyı bulduğu 1880’lerden beri önlenebilen hastalık. Köpeklerin yüzde 70’inin aşılanması kuduz riskinin ortadan kalkması için yeterli ve bu bilgi çok uzun yıllardır bilimsel olarak biliniyor. Toplu itlafın kuduzu engellemediği, aşılı köpeklerin toplanarak sürü bağışıklığının azaltılacağı ve bu durumun kuduzu artırma riski olduğu da bilimsel olarak ortada. Üstelik AKP’lilerin operasyonlarına bilimsellik katmak için çokça referans verdikleri DSÖ de köpekleri katletmenin kuduzu önleme politikası olamayacağını söylüyor. 

Toplumsal talep imali

Bunlar bilinmesine rağmen manipülatif argümanlarla, gerçekliği şaibeli videolar/haberlerle toplumda bir tehdit-tehlike havası yaratılmaya çalışılıyor. Bu süreçte Güvenli Sokaklar Derneği diye bir “kurum” ortaya çıktı. Tıpkı kadınların ve LGBTİ+’ların yaşamına kasteden politikaları, sanki toplumsal talepmişçesine bir atmosfer yaratılması için Mağdur Babalar Derneği diye bir yapının peyda olması gibi. İktidarıyla medyasıyla el ele köpeklerin toplu itlafı için toplumsal bir talep imal ediliyor. 

Toplumda böylesi bir güvenlik kaygısı inşa etmek, içinde bulunduğumuz sağ politik iklimle çok ilişkili. Kadınlarla ilgili yasal düzenlemeler ile köpek yasasını eşzamanlı tartışıyor olmamız da bu iklimle ilgili. Güvenlik kaygısı çok çeşitli yerlerden üretiliyor “Göçmenler yüzünden her şey tehlikede, LGBTİ+lar yüzünden ailemiz tehlikede, köpekler yüzünden çocuklarımız, canımız tehlikede” deniyor. Birtakım marjinaller- elitler “bunları” savunurken, halkın sokak köpeklerini istemediği iddia ediliyor. Halktan kopuksunuz deniyor. Erdoğan “sessiz çoğunluğun sesi” olduğunu iddia ediyor. “Tuzu kurularla değil şehrin çeperlerinde hayat mücadelesi verenlerle yol yürüdük” diyor. İşin ilginci zamanında yine sokak hayvanları itlaf edilirken buna karşı çıkanlar “cahil halk” olarak tanımlanıyordu.  

Tarihimiz direnişle dolu

 1910 Hayırsız Ada katliamının öncesinde de sonrasında da “muasır medeniyet olma yolunda” köpekler itlaf ediliyordu. Cumhuriyet tarihi boyunca da 1990’lara dek temel politika, kuduzla mücadele adı altında, aşıyla kolaylıkla önlenebilecekken sokakların köpeklerden arındırılmasıydı. Batılı seyyahların İstanbul’un köpeklerini Doğunun geri kalmışlığıyla, pislikle, serserilikle ilişkilendirmesinin karşısında Batılılaşma ve kapitalist kentleşme amacıyla köpekler itlaf edilerek sokaklar temizleniyordu. Bunun son büyük örneği, 1996’da Habitat Zirvesi öncesinde “Avrupa’dan misafirler gelecek sokaklarımız pis görünmesin” diyerek İstanbulda yapılan katliamdı.  

Ancak tarih muktedirin katliamlarından ibaret değil. Sokak hayvanlarının katledilmesinin karşısında her zaman “direnişler” de var. 1930’ların veya 1950’lerin gazete haberlerinde sıklıkla halkın belediye ekiplerini engellemesinden şikâyet edildiğini görebiliriz. Bu haberlerde halkın belediye ekiplerinin işini yapmasına engel olduklarından, hayvanları sakladıklarından dem vuruluyor. Hatta zabıtaların pek çok kez dayak yediği birçok örnek var. Sık sık “Halkımız yanlış bir merhamet hissiyle bu köpekleri saklıyor, halkın kör merhameti yüzünden köpekler toplanamıyor” diye haberlere rastlamak mümkün. Kısacası tarihimiz, “sessiz çoğunluğun” sokak hayvanlarını katletmeye çalışan muktedirlerin bitmeyen savaşına karşı karşı kimi zaman gürültülü kimi zaman sessiz fiili direnişiyle dolu. 

Bu sokaklar köpeklerin

Kentin çeperlerine translar, köpekler, göçmenler, yoksullar olarak hep birlikte itiliyoruz. Saraydan seslenenlerin “kent çeperlerinde hayat mücadelesi verenlerin” hakikatiyle bir ilgisi yok. Çünkü çıkarları, yoksullardan arındırılmış şehir merkezlerini kentsel dönüşüm adı altında yağmalayan sermayeyle daha ilgili. Sokakları hepimiz için tehlikeli hale getiren sermaye odaklı kent politikaları. Sorunumuz hayvanların sağlık bakımı, aşıları, beslenmesi gibi temel ihtiyaçlarını karşılamayarak kent çeperlerine atıp açlığa, ölüme mahkum eden belediyeler.

Bu satırlar yazılırken AKP’li bakan Güler, meclis başkanlığına sunulan kanun teklifini açıkladı. Buna göre “sahipsiz köpekler barınaklara toplanacak, kuduz riskli olanlar ve sahiplendirilemeyenlere ötenazi uygulanacak” yani sokak köpeklerini toplayıp katledecekler. “Sahipsiz köpekler barınaklara toplanacak” gibi ifadelerle “itlaf” tansiyonunu söndürmeye çalışıp pratikte öldürecekler. Açıklanan teklife göre toplanan köpeklerin katledilmesi yetkisi yerel yönetimlere verilecek. Belediyeler bu yasayı uygulamayacağını açıklamalı. Belediye çalışanları köpekleri toplamayı reddetmeli, belediyelerde görevli veterinerler köpekleri öldürmeyi reddetmeli. Yerel yönetimler bu katliama ortak olmak yerine köpeklerin aşı ve beslenme gibi ihtiyaçlarını karşılamalı.  

Ama her şeyden evvel, bu yasa geçmemeli!

Meltem Oral

(1) 24. yasama döneminde 5199 sayılı kanununda değişiklik yapılmasına dair teklif, çevre komisyonu raporu ve kanun tasarısı için: https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss614.pdf.

(2) Hayvanların Haklarının Korunması İle Hayvanlara Eziyet Ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Ekim 2019, s. 8-9.

(3) 27. Dönem AKP Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel, Komisyon Başkanının Sunuş Yazısı, “Hayvanların Haklarının Korunması İle Hayvanlara Eziyet Ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”, s. 1-3.

(4) Söz konusu meclis araştırma komisyonu raporunun tamamı, komisyon başkanının sunuş yazısı ve siyasi partilerin önerge metinleri için: https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss132.pdf.

(5) https://artigercek.com/guncel/akpde-katletme-onerili-zirve-sonrasi-anadolu-ajansi-kopekleri-hedef-gosteren-305095h.

(6) https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/dokumanlar-zoonotik.html

(7) 7.https://tvhb.org.tr/2024/06/14/kuduz-hastaligi-basin-aciklamamiz/#:~:text=“Sağlık%20Bakanlığı%20verilerine%20göre%20ülkemizde,2%20insan%20kuduz%20vakası%20görülmektedir.

Bültene kayıt ol