2017 yapımı “Downsizing”, bilimkurgu ve toplumsal eleştiriyi harmanlayan, biraz dispotik, biraz komedi bir parça da dram unsurları taşıyan Matt Damon’un baş rolünü oynadığı “farklı” bir film. Norveç’li bir bilim insanının filmin ilk sahnelerinde İstanbul’da tanıtımını yaptığı “Küçülme" teknolojisi daha az kaynakla, daha az çalışarak, daha konforlu ve dünya için de ekolojik dengeyi koruyup kollayan bir yaşam sunma iddiası üzerine kuruludur. Aslında, insanların bedenlerinin küçültülerek daha küçük bir dünyada daha az masrafla refah içerisinde ve çevre kirliliğinin daha az olabileceği ve bu şekilde de doğanın korunabileceği iddiası, “Dinlence Ülkesi” isimli kapitalist bir şirket tarafından pazarlanmaktadır.
Paul Safranek (Matt Damon) beyaz yakalı ABD’li bir işçi sınıfı mensubu olarak, mali sıkıntılar ve geleceğe dair belirsizliklerle boğuşan bir karakteri canlandırmaktadır. Günümüz dünyasında birçok ülkede derme çatma yapılarda ya da bir tek yatak, lavabo, sehpa ve klozetin sığabildiği Hong Kong’daki gibi kibrit kutusu evlerde ve/ya yaşadığımız coğrafyadaki gibi en ufak bir depremle yerle yeksan olan kutu kutu dairelerde yaşamlarını sürdüren bizler açısından Paul ve eşi Audrey’in yaşadıkları evden (ki bence gayet de güzel bir ev) memnun olmayışları anlaşılmaz gelebilir. Ancak filmde yaşadıkları evi “Küçük” bulan çiftin hayallerindeki eve (villa ya da malikane diyelim biz buna) kavuşabilme imkanları yoktur. Paul ve eşi Audrey de yaşadıkları sorunların üstesinden bu “Küçül(t)me” teknolojisinin sunduğu imkanlarla kurtulmaya karar vermiştir. Ancak Audrey vazgeçer ve Paul o küçültülmüş dünyada gözünü açtığında artık tek başınadır, yarı yolda bırakılmıştır.
Ancak film ilerledikçe, “Küçül(tül)müş” dünyada bile sınıfsal farkların sürdüğü, hatta derinleştiği ortaya çıkar. Paul karakterinin tek başına kaldığı küçük hayatı filmin başlarında bir malikane, daha sonra üst kattaki komşusu ile geliştirdiği ilişki sayesinde anladığımız kadarıyla bir apartman dairesinde devam eden ve daha sonra gettolaşmış bir banliyöde tanıştığı bir başka karakterle sınıfsal farklılıkların o dünyada da devam ettiğini göstermektedir.
Filmin daha başlarında “Küçül(t)me” teknolojisinin varlıklı kesimler için lüks bir yaşamın kapılarını araladığı, yoksullar içinse bir umut ışığı olmaktan öte anlam taşımadığını ifşa ediyor. Paul, küçüldükten sonra bile maddi sıkıntılarla boğuşmayı sürdürürken, alışmaya çalıştığı o yeni ve yabancı küçük dünyada da toplumsal eşitsizliklerin hakimiyet sürdürdüğünü fark eder. Özellikle, filmde Vietnam’da köylerinin sular altında kalmasına sebep olacak bir baraj yapımına karşı eylemler düzenlediği için istemi dışında küçültülerek cezalandırılan Ngoc Lan Tran isimli karakterin ortaya çıkışı ile filmin akışı değişir. Bu karakterin dayanışma ve çalışma üzerine kurulu yaşantısı ve çevresindeki ilişkiler ağı; yoksulluğu, çaresiz kaderine terk edilmiş insanları, mağduriyeti, göçmen olmaktan kaynaklı dışlanmışlığı, sağlık imkanlarından mahrumiyetten kaynaklı ölümleri gözler önüne serer. “Küçül(tül)müş” dünyada da, bildiğimiz dünyadaki gibi teknoloji ve otomasyonun gelişimi ile birlikte insan emeğine olan ihtiyaç azaltmış gibi görünse de yine de yoksulluk, çevre sorunları gibi meselelerin çözümüne umulduğu ve iddia edildiği gibi çözüm üretilememiştir. Filmin ilerleyen sahnelerinde bu “Küçül(t)me” teknolojisini dünyaya armağan eden Norveç’li bilim insanının kendi sözleri ile bu teknolojinin toplumsal-ekolojik sorunlara kalıcı bir çözüm sunma konusunda başarısız kaldığı itiraf edilir. Filmin başlarında ütopik ve mutlu bir gelecek olarak sunulan “Küçül(t)me” teknolojisi, filmin sonlarında artık dispotik bir geleceğe bağlanır. Karakterimiz Paul, filmin sonunda bir tüneli andıran kapıdan geçer ve orta yerde bekler. Ya o dispotik gelecek korkusu ile bilinmez bir ütopyaya yürüyecektir ya da geri dönüp Ngoc Lan Tran ile beraber dayanışmaya, mücadele etmeye devam edecektir. Yani ez cümle Küçül(tülm)üş dünyada da adaletsiz ve eşitsizliklerle dolu bir düzen devam etmektedir, toplumsal eşitsizlikler, ekolojik sorunlar salt ütopik/teknolojik yeniliklerle değil mücadele ile değişir. Kararlı, ısrarlı, mücadeleci, dayanışmacı özellikleri ile dikkat çeken Ngoc Lan Tran karakterinde billurlaşan bu özellik toplumsal ve politik dönüşümler için mücadele edilmeden sorunlara yapay çözümlerle cevap olunamayacağı mesajını verir.
Ali Morgül