Hayat pahalılığına, kemer sıkma dayatmasına, düşük ücretlere karşı mücadeleye

26.06.2024 - 08:32
Dila Ak
Haberi paylaş

Enflasyon, işsizlik, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, alım gücünün düşmesi, ev ekonomisini gözetecek harcamalar yaparak sadece ama sadece en hayati olana öncelik vermek…

Öyle bir noktaya geldik ki, pek çoklarımız için artık yaşamak, hayatta kalma mücadelesine dönüştü. Mecazi anlamda da değil üstelik, gerçek anlamıyla. “Paramı en ideal nasıl harcarım?” sorusunun cevabı bulunmaya çalışılıyor. Kira fiyatları tek başına yaşamayı imkânsız kılma noktasına gelmiş durumda. Gıda fiyatlarının pahalılığı sebebiyle, alışverişlerimiz artık bir öncelik sıralaması gerektiriyor, “pilavlık pirinç pahalı, pilavlık bulgur alayım” gibi manevralar pek çoklarımızın hayatının bir parçası oldu, tasarruf edebilmek için çoğu şeyden vazgeçmeye, indirim kanallarını veya indirim kampanyalarını takip ederek bu çerçevede bir yol izlemeye başladık.

Geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı gibi hepimizin farkında olduğu bu gerçeklik, genç veya yaşlı fark etmeksizin kaygı/stres seviyelerimizin artmasına ve geleceğe umutsuz bakmamıza neden oluyor. Hem çocuklar hem de yetişkinler arasında bu sebeple gerçekleşen intiharlar üzüntü ve fakat daha çok bizleri buna maruz bırakanlara karşı öfke uyandırıyor.

IPSOS’un 24.269 kişi ile görüşerek gerçekleştirdiği Global Mutluluk 2024 Sendikal Raporu’nun sonucuna göre 30 ülke arasında genel mutluluk sonuçlarında Türkiye sondan beşinci. Son 13 yıla bakıldığında Türkiye için %30 oranında bir düşüş mevcut. Özgür hissetme ve düşündüğünü söyleyebilme noktasında ise Türkiye sonuncu sırada yer alıyor. 

EuroNews’te Ekim 2023 tarihli bir haberde, İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) bir araştırmasına yer verilmiş. Bu araştırmaya göre, Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşunun 2018 yılında vergi öncesi kârı 63,5 milyar lira iken, 2022 yılında 485,4 milyar TL’ye ulaşmış. Çalışan başına aylık maaş ve ücret ödemesi ise 6 bin 859 liradan 20 bin 502’ye çıkmış. 2017-2022 yılları arasına bakıldığında 500 büyük sanayi kuruluşunun kârı yüzde 815 artarken, çalışan başına maaş ve ücret ödemeleri yüzde 250 artış göstermiş.

Yine aynı haberde vurgulanan bir diğer önemli nokta ise şu: Patronların kârı ve işçi ödemelerinin yıllık değişimine bakıldığında, enflasyon arttıkça patronların kârı hızla yükselirken, çalışan başına maaş ve ücret ödemelerinin enflasyona yakın seyrettiği sonucu görülüyor.

IMF ise, Haziran 2023 raporunda “…artan şirket kârları son iki yılda Avrupa'da enflasyondaki artışın neredeyse yarısını oluşturuyor.” ifadesine yer vermiş. Gıda ve kamu işçileriyle görüşen Evrensel, yaptığı haberde benzer bir noktaya vurgu yapıyor. Bu haberden bir örnek vermek gerekirse, 2021’den 2023 yılına kadar Banvit net kârını 95 milyondan 951 milyon 965 bin 590 TL’ye arttırmış. İşçi ücretlerini ise asgari ücretten 23 bin TL’ye yükseltmiş. Kârını 10’a katlarken, 2021’den bu yana işçi ücretlerindeki artış dikkate değer bir artış bile değil. Asgari ücret ile çalışan Dardanel işçileri de ürettikleri ton balığını marketten satın alamayacak durumda olduklarını belirtiyorlar.

Mayıs 2024 itibariyle açlık sınırı 18 bin 969 TL, yoksulluk sınırı ise 61 bin 788 TL olarak kabul ediliyor. Açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için ihtiyaç duyduğu asgari gıda harcaması miktarını temsil ederken; yoksulluk sınırı ise yine dört kişilik bir ailenin gıda harcamalarının yanı sıra giyim, konut, ulaşım, sağlık, eğitim vb. konuları da kapsayacak şekilde, yeterli hayat standardında yaşayabilmesi için ihtiyaç duyduğu minimum gelir miktarını temsil eder.

2024 yılında asgari ücret 17.002 TL. Asgari ücret, açlık sınırının altında kalıyor. Sanıyorum ki tek başına bu 3 veri bile pek çok şeyi açıklamakta. Asgari ücretle geçinen milyonlar olarak açlık sınırının altında hayatta kalmaya, kalan pek çoğumuz ise yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışıyoruz.

Bianet’teki bir habere göre, Birleşmiş Milletler (BM) 2023 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, Türkiye nüfusunun yüzde 98’inin açlık (yüzde 38) ve yoksulluk (yüzde 60) sınırının altında yaşadığını belirtiyor. Bu durum kronik kötü beslenmeye, çocuklarda gelişim bozukluğuna, eğitime ve sağlığa erişimin zorlaşmasına veya barınacak bir yer bulma zorluğuna sebep olmakta. Bu yoksullaşma bir dizi sorunu beraberinde getiriyor. Açlık ve yoksulluk, çocukların eğitim hakkının gözden çıkarılmasına, çocuk yaşta evliliklere ve çocuk işçilerin artmasına sebep oluyor.

Türkiye ile küresel gıda enflasyonu arasındaki makas da kapanmıyor ve mayıs ayı itibariyle dünya gıda fiyatları endeksi 120,4’e çıkmış durumda.

Elbette hem asgari ücrete hem de çalışan başına maaş ve ücret ödemelerinde zam talep edeceğiz. Bu talep ne abartı ne gereksiz ne de aşırı bir taleptir. Ancak pek tabii ki emeğimiz üzerinden devasa kârlar kazanan şirketlerin, üzerimize basarak büyümesinin önüne geçilmeli ve maaşlarımıza gelen zammın ardından malların fiyatlarının artışı engellenmeli. Ücret artışları sadece devasa büyüklükteki şirketlerin kâr oranlarını etkilediğinde, bu durumdan hoşnut olmayacak olanlar sadece bir avuç patron olacaktır. Ancak bizler milyonlarız.

Dila Ak

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol