(Dosya) Gazze’deki direnişin müttefiki: Küresel intifada

26.06.2024 - 08:09
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Gazze’de dokuzuncu ayında olan işgalde ölen Filistinlilerin sayısı 38 bine yaklaştı. Hastaneler, mülteci kampları, BM binaları, camiler, güvenlikli ilan edilen bölgeler, çadır kampları… Her yer ve her şey vuruluyor İsrail ordusu tarafından. 

İsrail devleti başta ABD ve Birleşik Krallık olmak üzere emperyalist ülkelerden her türlü askeri mühimmat desteği almaya devam ediyor.

Ancak bu ülkelerdeki savaş karşıtları da mücadeleyi bırakmış değil. İki ülkede de seçimler yaklaşıyor. Fakat Birleşik Krallık’taki seçimler 4 Temmuz gibi çok daha yakın bir tarihte gerçekleşecek ve seçimlerin temel belirleyeni Filistin direnişi olmuş durumda.

İşçi Partisi’nin eski lideri, savaş karşıtı aktivist ve özgür Filistin savunucusu Jeremy Corbyn bu seçimlerde partisinin Filistin konusunda politikalarına tepki olarak bağımsız aday oldu. Birçok önemli isim Corbyn’e destek veriyor. 

Londra’da Filistin için düzenlenen bir konser etkinliğinde de seçimler gündemdeydi. Pink Floyd grubunun kurucularından Roger Waters, konserde yaptığı konuşmada İşçi Partisi lideri Keir Starmer'ın karşısına milletvekili adaylığını koyan Filistin destekçisi Andrew Feinstein’a destek istedi.

ABD’de ise Jewish Voice for Peace’in ve kampüsleri işgal eden öğrencilerin mücadelesinin gücü biraz düşmüş görünse de en son New York’ta ortak eylem düzenleyen iklim aktivistleri ve Filistin yanlıları Citigroup merkez binasının önünde eylemdeydi. 100’ün üzerinde platformun desteklediği ve 12 hafta sürecek Summer of Heat kampanyasından yüzlerce aktivist bankanın İsrail’le ve fosil yakıt şirketleriyle olan işbirliklerini kesmesini talep etti.

Savaşın dokuzuncu ayında savaş karşıtı mücadele

İsrail’den savaş karşıtı sesler

7 Ekim saldırısının hemen ardından başlayan bombardımana karşı daha ilk günlerden itibaren İsrail içerisinden tepkiler yükseldi. İsrail Komünist Partisi ve Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe (Hadaş) ortak açıklama yaparak yaşananlardan Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümetini ve 75 yıldır süren işgali sorumlu tuttu. 

1982'de Lübnan Savaşı'nın patlak vermesiyle Lübnan'da hizmet etmeyi reddeden muharip gaziler tarafından kurulmuş bir organizasyon olan Yesh Gvul hareketi "Sadece işgalin sona ermesi Filistin'in bağımsızlığını ve kalıcı bir siyasi anlaşma barış ve güvenlik dolu bir geleceği garanti altına alacaktır.” diyen bir açıklama yayınladı. 

Yargı reformu protestoları sırasında yedek askerlik görevlerini yerine getirmeyeceklerini açıklayan 'Sessizliği Bozmak' (Breaking The Silence) platformu ise İsrail’in 'çatışmayı yönetmek' stratejisinin çöktüğünü ve İsrail’in Yahudi üstünlükçü hükümetinin olayları bu noktaya getirdiğini belirtti. 

Sol görüşlü Haaretz gazetesi yayınladığı editör yazısı ile sorumlu olarak Filistinlilerin var olma hakkını tanımayan Netanyahu hükümetini ilan etti. Haaretz birçok kez İsrail’in aşırı sağcı iktidarının yalanlarını ve İsrail ordusunun savaş suçlarını ifşa eden yayınlar yapmayı sürdürdü.

İsrailli insan hakları örgütü B'Tselem, Netanyahu hükümetinin “intikamcı bir suç eyleminde” bulunduğunu açıkladı.

Geride bıraktığımız dokuz ay boyunca hemen her hafta on binlerce İsrailli esirlerin serbest bırakılması ve savaşın durdurulması için eylemler düzenledi. Polisin saldırılarına uğradı, yüzlerce gösterici gözaltına alındı.

Yahudi ve Filistinli grupların Standing Together isimli ortak platformu savaşa karşı birçok eylem ve Gazze’ye insani yardım konvoyları örgütledi. 

Gazze işgalinin sekizinci ayında ortak bildiri imzalayan 1300 İsrailli akademisyen, "Kendini savunma hakkı, gerçekçi olmayan amaç veya siyasi liderliğin hayatta kalması için bir savaş yürütme hakkı vermez." diyerek ilk kez açıkça Netanyahu hükümetini protesto etti.

Elbette bu eylemler Siyonizm karşıtı değildi ancak İsrail devletinin birçok tabusunu yıkan radikal eleştiriler getiren eylemler oldu. 

İsrail devleti ve egemen sınıfı, hem Filistin direnişini dokuz aydır kıramamış olması hem de içeride büyük bir muhalefetin işgale karşı çıkıyor olması nedeniyle bölünmüş durumda. Bu bölünmüşlüğün sonucu olarak da iktidar ve muhalefet gruplarının birlikte kurduğu Savaş Kabinesi 17 Haziran’da dağıldı. 

Anti-Siyonist Yahudi örgütleri de ayakta

Amerikalı savaş karşıtı Yahudilerin örgütü Jewish Voice for Peace, 7 Ekim’den itibaren sürekli olarak sokak gösterileri, mitingler, devlet binalarının ve hatta Senato binasının işgali, İsrail’e destek veren bankaların işgali gibi radikal ve kitlesel eylemler örgütledi.

İsrail’in en büyük ve güçlü lobi grubu AIPAC’ın (Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi) etkisine karşı Siyonizm karşıtı adayları destekleyen ve AIPAC’ın karalama kampanyalarına karşı mücadele eden kampanyalar oluşturdular.

Başta Columbia Üniversitesi olmak üzere birçok üniversitede Yahudi öğrenci toplulukları Filistin Dayanışma Kampları’nın kurulmasında önemli roller oynadı.

Naomi Klein, Bernie Sanders, Norman Finkelstein, Gabor Maté, Noam Chomsky gibi birçok solcu Yahudi, Filistin eylemlerine destek verdi. Gösterilere katıldı ve konuşmalar yaptı.

İklim aktivistleri özgür Filistin’in yanında

Tüm dünyada yüz binler İsrail saldırılarına karşı sokaklara inerken iklim aktivisti Greta Thunberg de yaşananlara sessiz kalmadı. Greta, Filistin bayrağı ile yaptığı paylaşımda “soykırımın” durdurulması gerektiğini ve dünyanın acil ateşkes için İsrail’e baskı yapması gerektiğini yazmıştı. Ancak büyük saldırılara maruz kaldı, antisemit olmakla suçlandı.

Greta ayrıca Amsterdam’da düzenlenen ve 85 bin kişinin katıldığı İklim ve Adalet Yürüyüşü’nde yaptığı konuşmada “Uluslararası dayanışma olmadan iklim adaleti sağlanamaz. İşgal altındaki topraklarda iklim adaleti olmaz." dedi. 

Dünyada dev filistin eylemleri

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının sonuçları ağırlaştıkça sürekli olarak büyüyen miting ve yürüyüşler dünyanın birçok ülkesine ama özellikle de İsrail’e destek veren Batılı ülkelere yayıldı.

Daha kasım ayında Washington şehrinde Amerikan tarihinin en büyük Filistin’e destek mitingine 300 bin kadar barış aktivisti katılmıştı. Belçika ve ABD’de ise bazı limanlarda İsrail’e askeri malzeme taşıyan gemiler sendikalar tarafından boykot edildi ve yükleme yapılmadı. Londra’da da 1 milyon kadar kişinin katıldığı dev bir Filistin’le dayanışma gösterisi düzenlendi. 

17 Şubat’ta Gazze için Küresel Eylem Günü gerçekleşti. Dünyanın 45 ülkesinde 100 kadar şehirde yüz binlerce kişi ateşkes talebiyle sokaklara indi. En büyük gösteriler yine Londra’da 250 bin kişinin katılımıyla gerçekleşti. 

Ürdün, Mısır, Tunus ve birçok Ortadoğu ülkesinde ramazan ayında büyük gösteriler oldu. İftar vakitlerinde Ortadoğu devrimlerindekine benzer sloganlarla Filistin dayanışma eylemleri gerçekleşti.

Nisan ayında Berlin’de Uluslararası Filistin Kongresi düzenlendi ancak kongre Almanya polisi tarafından basılınca online olarak gerçekleştirilebildi. Haziran ayında ise İsviçre’de Filistin Küresel Mahkemesi kuruldu. Bir araya gelen yüzlerce hukukçu İsrail’in suçlarını sürekli olarak takibe alan bir mahkeme kurmuş oldular. 

Tüm bu eylemler sayesinde Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı davanın ara kararında mahkeme, İsrail'e "soykırımın doğrudan teşvikinin engellenmesi ve cezalandırılması için önem alma" emri verdi. İsrail kararı tanımasa da İsrail devleti ilk kez uluslararası arenada soykırımcı damgası yedi ve İsrail’i eleştirmenin antisemitizm olduğu iddiası en yüksek mahkeme tarafından çürütülmüş oldu. 

Ardından da Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı, Gazze'deki savaş nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant ile üç Hamas lideri hakkında yakalama talebinde bulundu.

Küresel eylemler düzenin savunucusu konumundaki uluslararası örgütleri dahi harekete geçmeye zorlayarak İsrail’i tarihi boyunca hiç yaşamadığı bir meşruiyet krizine sokmuş oldu.

Üniversitelerde Filistin dayanışma kampları

Nisan ayında üniversiteler de hareketlendi. ABD’de Columbia Üniversitesi öğrencileri kampüs içerisinde dayanışma kampı kurdu. Öğrenciler üniversitenin İsrail’le ilişkisini kesmesini talep etti. Ancak rektörlük, kampı polis gücüyle sert bir şekilde dağıttı.

Polisin sert müdahalesi çadır kamplarının ve eylemlerin birçok üniversiteye yayılmasına neden oldu. Nisan ayının sonuna gelindiğinde kampların kurulmaya başlandığı 12 gün içerisinde ABD’de onlarca üniversitedeki eylemlerde 1.800 kişi gözaltına alınmıştı.

Tüm bu baskılara rağmen üniversitelerde başlayan mezuniyet törenleri de çok renkli Filistin protestolarına sahne oldu. Onlarca üniversitede öğrenciler diploma veren rektörlere ve dekanlara Filistin bayrakları verdi, kefiyeler giydi, Filistin bayrakları açtı ya da rektörlerin konuşmalarını protesto ederek konuşma sırasında sloganlarla törenleri terk etti. Filistin yanlısı öğrencilerini gözaltına aldırıp uzaklaştıran Columbia Üniversitesi ise bu eylemler sonrası geleneksel mezuniyet törenini düzenlemeye cesaret edemedi.

Filistin dayanışma eylemleri ve çadır kampları Avrupa üniversitelerine de yayıldı ve üniversite kurumlarını harekete geçirdi. İngiltere, Fransa, İspanya, İrlanda, Belçika, Hollanda, Almanya ve daha birçok ülkede öğrenciler üniversitelerin İsrail ile ilişkilerini kesmesi talebiyle eyleme geçtiler. Buralarda da öğrencilere çok sert polis saldırıları oldu ancak eylemler yayılmaya devam etti. 

Dünya “yeni bir 68 Hareketi mi?” tartışması yapmaya başladığı sıralarda ABD’de ve diğer ülkelerde bazı üniversiteler öğrencilerin taleplerini kabul etti ve öğrenciler zafer kazanarak çadır kamplarına son verdi. 

İspanya’da ise 77 üniversite, barış ve uluslararası hukuka uyulması konusunda kesin bir açıklama yapmayan İsrailli üniversitelerle ilişkilerini keseceklerini açıklayan ortak bir mektup yayınladı.

 

Türkiye’de Filistin eylemleri

7 Ekim sonrasında Türkiye’de de direnişe destek veren ve İsrail işgaline karşı çıkan platformlar oluştu: Filistin’e Özgürlük Platformu, Direniş Çadırı, Filistin için Bin Genç ve dahası.

Filistin’e Özgürlük Platformu (FÖP) ilk eylemlerine insan zincirleriyle başladı. İstanbul, Ankara ve İzmir’de yüzlerce kişinin katıldığı eylemler gerçekleştirildi.

Ocak ayında ise Kadıköy’de düzenlenen Özgür Filistin Konseri’nde 20 müzisyen yer aldı. Konser gecesinde Filistinli grup Le Trio Joubran, ünlü Leve Palestina şarkısının yazarı ve Kofia grubunun kurucusu George Totari, Filistin Devleti Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Dr. Faed Mustafa ve Filistin Dostluk Derneği’nden Rajeh Nassar da birer mesaj gönderdi.

FÖP’ün bir sonraki büyük etkinliği mart ayında gerçekleştirdiği Vicdan Mahkemesi oldu. İnsan hakları savunucuları ve hukukçulardan oluşan bir Vicdan Heyeti’ne haftalarca çalışarak 15 ayrı konuda rapor sunan aktivistler İsrail’in soykırım yapmakta olduğunu ve savaş suçu işlediğini Gazze’den çok sayıda şahidin görüşlerine de yer vererek anlattı. Raporları değerlendiren Vicdan Heyeti “Bu veriler bizim açımızdan 12 Ocak 1951’de yürürlüğe giren Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin 2. maddesine göre çok açık bir soykırım girişimidir.” şeklinde karar aldığını kamuoyuna duyurdu.

FÖP, Uluslararası Adalet Divanı’nda başlayan dava süreçlerine Türkiye’nin de İrlanda ve Nikaragua gibi müdahil olması ve İsrail’le tüm ilişkilerin kesilmesi talepleri etrafında bir de imza kampanyası başlattı.

Son olarak Refah’a yönelik saldırı ihtimaline karşılık üç ilde Gözler Refah’ta eylemleri gerçekleştiren FÖP aktivistleri bu sırada Direniş Çadırı’yla ortak eylemler yaptı ve Azerbaycan’ın fosil yakıt şirketi SOCAR’ın İsrail’e petrol ve gaz satışını protesto ederken gözaltına alınan Filistin için Bin Genç aktivistlerinin serbest bırakılması için eylemlere destek verdi.

İsrail’in kuruluş günü olan ve Filistinlilerin Büyük Felaket dedikleri Nakba’nın yıl dönümünde FÖP dahil birçok bağımsız Filistin platformu ve sol örgüt bir araya gelerek bin kişinin katıldığı büyük bir yürüyüş gerçekleştirdi. Sonrasında ise eylemi örgütleyen örgütler Filistin Eylem Komitesi’ni kurarak birleşik mücadeleyi sürdürme kararlılığında olduğunu gösterdi.

Özdeş Özbay

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol